
“ANA babasına iyilik
edene müjdeler olsun” diyen Efendimizin (sav) izinde bir Gençlik... Anne ve
babasına hürmetini eksik etmeyen, onların dertleri ile dertlenen ve duâlarını
almayı ilke edinen, hayırlı bir gençlik… İlâhî şiarla yoğrulan, Efendimizin (sav)
izinde ve gölgesinde böyle bir şuurla donanan bir gençlik… Âlemlere rahmet
olarak gelen Peygamberimizin yolunu yolu bilecek, başka bütün yolları elinin
tersiyle itecek ve hakikatin izini sürecek bir gençlik…
“Cehennemde
vücudum büyüsün, tâ ehl-i îmâna yer kalmasın” diyen güzel dost, yüce gönüllü
Hazreti Ebubekir izinde bir gençlik… Gönlünü hak nâmına herkese açacak,
insanlığı Allah nâmına kucaklayacak bir gençlik…
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,/
Gelir adl-i İlâhî, sorar ondan bunu!” şuurunda olan Hazreti Ömer’in izinde bir
gençlik… Adaleti şaşmaz bir ölçüde gözetecek, zifiri karanlıkta, kapkaranlık
bir kayada haksızlığa uğrayan kara bir karıncanın hakkını savunacak bir gençlik…
“Bundan sonra öfke bize, uysallık sana! Güceniklik
bize, gönül almak sana!/ Suçlamak bize, katlanmak sana! Âcizlik bize, hoş
görmek sana! Anlaşmazlıklar bize, adalet sana! Haksızlık bize, bağışlamak sana!”
diyen Şeyh Edebali’nin izinde bir gençlik... Öfke yerine sabrı gaye gören,
derde ve sıkıntıya hak nâmına göğüs geren ve adaleti şaşmaz bir ölçüde hayatına
düstur edinen bir gençlik...
“Biz
gelmedik kavga için/ Bizim işimiz sevi için/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller
yapmaya geldik” diyen gönül insanı Yûnus Emre’nin izinde bir gençlik… Yıkmayı
değil, gönül almayı bilen, derdi sevmek olan bir gençlik…
“Gençlik
bir nimet; hem de nimetlerin en güzeli, en şirini… Nimet ise bir şükür ister,
bir teşekkür bekler. Çünkü nimet şükürle değer kazanır, kıymetlenir. Şükür
görmeyen nimetler başa belâ olur, felâkete dönüşür” diyen Hazreti
Mevlâna’nın izinde bir gençlik… Gençliği Allah’ın en güzel nimetlerinden bilen,
şükrünü de Hakk nâmına gören bir gençlik…
“‘Âsım’ın
nesli’ diyordum ya, nesilmiş gerçek!/ İşte çiğnetmedi nâmusunu,
çiğnetmeyecek!” diyen Millî Şair Mehmed Âkif Ersoy’un izinde olan bir gençlik...
Ecdadına ve şanlı mâzîsine lâyık, “Mehmetçik” adına lâyık, her şeyden fazla
insanlığa lâyık bir gençlik… Nasıl kimi daha lise sırasındayken gönüllü olmuştu,
nasıl kimi Tıbbiye talebesiyken vatanını candan aziz bilmiş ve o yâr için
serden geçmişti, nasıl anadan babadan vazgeçip karanlığa birer mum olmuştu,
tıpkı onlar gibi, millî bir şuur ile vatan ve millet sevdâlısı bir gençlik…
“Gökleri
çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün dikeyleri yatay hâle getirecek bir
nida kopararak, ‘Mukaddes emaneti ne yaptınız?’ diye meydan yerine çıkacağı
günü kollayan bir gençlik… Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının,
evinin, kininin, öcünün dâvâcısı bir gençlik… ‘Kim var?’ diye seslenilince,
sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ‘Ben varım!’ cevabını verici; her ferdi,
‘Benim olmadığım yerde kimse yoktur’ duygusuna sahip bir dâvâ ahlâkını parıltıcı
bir gençlik... Can taşıma liyakatini, Canların Canı uğrunda can vermeyi cana
minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir
gençlik... Tek cümleyle, Allah’ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı
Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir
tutanak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur
farelerine denk muamaleye lâyık görecek bir gençlik... Genç adam! Bundan böyle
senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası
büyüklüğündeki dâvâ taşını da gediğine koymandır” diyen Üstat Necip Fazıl
Kısakürek’in izinde bir gençlik...
Kutlu
Nebî’nin emanetini kollayan, dâvâsında Hakk’ı arayan, zulmün ve haksızlığın
olduğu yerde susmayan, herkesin bir kenara çekildiği anda karanlığı aydınlatan
bir gençlik... İşte böyle gönülden, candan ve değer taşlarımızdan örülü hakikî
bir gençlik! Asırlara meydan okuyan bir nesilden gelmenin idrakinde olan,
gönülden bir gençlik…
Son
kelamlar da Yusuf Kaplan Hocamızın bir yazısında paylaştığı, hayâlindeki
gençlik üzerine:
“Varoluş
alanını bu daracık dünyayla sınırlamayacak, gemisinde bütün insanlığa yer
açacak, kucak açacak, ötelerin ötesine kanat çırpacak bir gençlik... Bu dünyaya
var olmaya, konmaya değil, Hakk ateşinde yanmaya, kor olmaya geldiğinin
şuuruyla nefes alıp veren bir gençlik… Bir eline güneşi, bir eline dünyayı
verseler dâvâsından, iddiasından ve hakikatinden asla vazgeçmeyecek şuurda bir
gençlik...
İnsanlığın
sorunlarıyla hemdert olan, Müslümanların sorunlarıyla hemdost olan, ülkesinin
sorunlarıyla hemhâl olan bir gençlik... Dünyanın kendisine, kendisinin de
hakikate gebe olduğunu, insanlığın yükünü omuzlarında taşıdığı şuuruyla
yaşayan, hakikat ağacını meyveye durdurma cehdiyle gecesini gündüz, gündüzünü
gece yaparak yılmadan, yorulmadan çalışan bir gençlik…”