Nasıl bir eğitim sistemi, nasıl bir nesil?

Felâhı değil refahı düşünen, menfaate odaklanan, insanlığı ve ülkesini değil de sadece kendini düşünen, geçici ve yalancı, maddenin esiri olmuş bir nesil yetiştiriyor maarif sistemi.

LİSELERİN ve üniversitelerin kurulduğu bölgelerde ve bu yerlere yakın olan sokak ve caddelerde kütüphaneler, bilim, sanat, kültür, edebiyat ve teknoloji merkezleri değil, internet kafeler, yeme içmeye ve eğlenceye yönelik canlı müzik çalan mekânlar ve buluşma yerleri mantar gibi çoğalmakta ve büyümektedir. Gençlerin ruhuna, beynine ve kalbine değil, nefsine, zevkine ve midesine hitap eden bu tür ucube yerlerin çoğalması ve büyümesi, aslında nasıl bir nesil yetiştirdiğimizin, nasıl bir gençlik istediğimizin de göstergesidir.

Bu sorunun altında çok tanıdık bir neden bulunmaktadır: Bin yıllık kültürümüzün, inancımızın, mânevî değerlerimizin ve tarihî dinamiklerimizin şiarlarıyla büyüyen, kendi öz kültürümüz olan İlâhî değerlerimizle yoğrulan, millî-mânevî bilince sahip olan, şuurla donanmış, hak ve adâlet ağacının serpilen dalları gibi olan bir nesil yetiştirmek için kurulmuş bir eğitim sistemimizin olmaması…

Bizim eğitim sistemimiz, millî kahramanlarımızı, İslâm önderlerini, peygamberleri, kendi ilim ve bilim adamlarını, önemli tarihî şahsiyetlerini örnek ve önder olarak kabul etmeyen, Batı hayranı, modern hayat hayranı, Batılı şahsiyetleri örnek alan, onlar gibi olmak isteyen bir nesil yetiştiriyor. Çünkü daha okul öncesi ve ilkokuldan üniversiteye kadar bütün okullarımızda, eğitim kurumlarımızda eğitim programları materyalist bir felsefeyle hazırlanıyor. Okullarda yeni nesillere hedef olarak Batı medeniyeti ve kültürünün, Batı toplumunun hedefleri “hedef” olarak gösterilmektedir. Modernleşme, çağdaşlaşma ve Batılılaşma olarak algılanan bu kültür, “takip edilecek tek kültür” olarak tanıtılmaktadır. Onların yolunu kendi yolu olarak bilen bir nesil yetiştiriliyor. Aslında batmak olan Batılılaşmayı, gelişmek olarak kabul eden bir nesil yetiştiriliyor. Bundan başka bütün yolları elinin tersiyle iten, Batı’yı ve onların bâtıl değerlerini doğru bir yol olarak kabul eden ve hakikat olarak gören, onların medeniyetini takip edilecek, izi sürülecek bir medeniyet olarak gören bir nesil yetiştiriliyor.

“Tarihe ve dünyaya yön veren, silinmeyecek bir şekilde damgasını vuran bilim adamları kimlerdir?” diye soracak olsak, okullarımızda öğrencilerin aklına nedense hep Batılı bilim adamları gelmektedir. Oysa İslâm coğrafyasında bugünkü bilim adamlarının çalışmalarına zemin hazırlayan oldukça önemli bilim adamları yetişmiştir. Bu bilim adamlarının çalışmaları olmasa bugünkü bilimsel gelişmeler de olmazdı.

Bugün bu kadar emek verilen, bu kadar kaynak harcanan gençliğimiz, sözgelimi, kendi medeniyetine ait olan Hazreti Ebû Bekir’i, Hazreti Ali’yi, Kâtip Çelebi’yi, İbni Sinâ’yı, Pîrî Reis’i, Farâbî’yi, Evliya Çelebi’yi, Hazerfan Ahmet Çelebi’yi tanımamakta, değerini bilmemekte ve örnek almamaktadır. Bunun yerine Batılı bilim ve teknik adamlarını bilmekte ve örnek almaktadır. Daha okul öncesinden başlayıp ilkokulda devam ettirerek birtakım Batılı figüranı “süper kahraman” olarak tanımakta ve beynine kazımaktadır. Çünkü okullarda böyle öğretilmektedir.

Örneğin İslâm Medeniyeti’nin bilim insanlarından olan Battanî, bundan bin yıl önce bir güneş yılını 365 gün 5 saat 46 dakika ve 46 saniye olarak hesaplamıştır. Onun bu başarısını günümüze uyarladığımızda, bin yıl önce sadece 22 saniyeyle, hatâ bile denilmeyecek bir farkla oldukça önemli bir örnek olduğu görülür.

Kardeşlerinin Cehennem’e gitmemesi için duâ edecek kadar yüce gönüllü bir medeniyetin çocukları, bugün sadece dünyada Cennet’i yaşamanın peşinde koşuyorlar. Kıyamet, âhiret, hesap, kitap günü diye bir gündemleri bulunmuyor. Ufukları âdeta kararmış, zevk, sefa ve maddî kaygıların peşinden delice koşuyorlar.

İslâm nûrunun aydınlığından mahrum, bâtılın ve materyalizmin karanlığında boğulmuş, emperyalizmin kanlı dişleri arasında ezilen ama bundan habersiz yaşayan gafil ve şuursuz bir nesil yetiştiriyor maarif sistemi.

Dünyanın baş döndürücü gelişmeleri arasında kalıp kendini ve medeniyetini unutmuş, tarihini bilmeyen, bir çâre ve bir çıkış bilmeyen, çıkmazda kalmış ama çıkmazda olduğunun dahi farkında olmayan bir nesil yetiştiriyor maarif sistemi.

Felâhı değil refahı düşünen, menfaate odaklanan, insanlığı ve ülkesini değil de sadece kendini düşünen, geçici ve yalancı, maddenin esiri olmuş bir nesil yetiştiriyor maarif sistemi.

Yaşama gayesini bu küçücük dünyayla daraltan, başkasına kucak açacak yerde sadece kendine yer edinmeye çalışan, cep telefonlarıyla uyuşup kalan, “kişisel gelişim” diye diye bencil yapılan bir nesil yetiştiriyor maarif sistemi.

“Bir elime güneşi, bir elime dünyayı verseler, yine dâvâmdan, hakikatten vazgeçmem” diyen Peygamber’in medeniyetinde bugün benmerkezci, dünyacı, materyalist, helâl ile haramda ölçü ve de eğlencede sınır tanımayan, bir serabın peşinde hedefsizce koşan şuursuz bir nesil yetiştiriyor maarif sistemi.

Çağın kargaşasına teslim olmuş, çağın hastalılarına yakalanmış ve çağın buhranları arasında can çekişmekte olan ama bunun farkında bile olmayan bir nesil yetiştiriyor maarif sistemi.

Çâre ve çıkış, ancak hak ve hakikate teslim olmuş, İslâm medeniyetine, Kur’ân ve Sünnete göre uyarlanmış, sil baştan yeniden kurulan hakikatli bir eğitim sistemindedir.