Nasıl bir değişim?

Başörtüsü sorunu kazanıldı ama tesettür kaybedildi; dinî vecîbelerini yerine getirmek isteyenlerin sorunları kalmadı ama camiler de dolmadı. Mal, mülk ve para kazanıldı ama gençlik kaybedildi. Şehirlerin siluetleri de bize benzemiyor. 200’den fazla üniversitemiz var ama bazı bölümler boş kaldı…

ABD’NİN 6’ncı Filosu şimdi yine gelse, acaba ne tepki verilir? Limana demirleyen gemilerden inen ABD askerleri rahatça sokaklarda yine gezebilirler mi, yoksa semte bile basmak istemezler mi?

Bu ve benzeri soruların cevapları, değişimin bir boyutunu ortaya koyuyor.

Birleşik Amerikalılar diğer toplumlara biraz tepeden bakarlar. Avrupalılar biraz daha esnek ve çıkar düşüncesiyle yaklaşırlar. Asya toplumları ise kültürel perdenin arkasından çıkar odaklıdır.

Son yıllarda güçlenen Türkiye bu bakışları bükmeyi başardı.

Avrupalıların ülkeye gelmesi tamamen turizm ve ekonomik nedenlerle özendirilmektedir. Bu, toplumda da karşılık bulmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında büyük bir değişim süreci şiddetle devam ediyor.

İnsanımızın bazısının Avrupa’da yaşayan mutlaka bir tanıdığı vardır. Gurbette yaşayan bu vatandaşlarımızın büyük kısmı, ekonomik getirisinin hatırı sayılır kısmını Türkiye’de kazanması durumunda vatana geri dönebilir. Gurbet zordur, gurbette yalnızlık zordur, gurbette bayramlar zordur ve gurbette hastalık daha da zordur. Ancak Avrupa’da doğup büyüyenlerin hepsinin vatana geri dönme arzusunu taşıdığından emin değiliz.

Şimdi ve 20-30 yıl öncesini kıyasladığımızda, tercih ve dönüşümlerin farklı oldukları görülür. Şimdilerde mal, mülk, para, araba, şöhret ve mâkâm gibi daha çok somut değerler tercihlerde daha öndedir. 20-30 yıl öncesinde ise millî, mânevî ve dinî değerler için mücadele edilmişti.

Mücadele edilen bütün kurumlardaki başörtüsü sorunu çözüldü, dinî görevlerini yerine getirmek isteyen insanların kamusal alandaki sorunları ortadan kaldırıldı, hekim seçme hakkı kazanıldı ve tehlikeden korkmanın yerine, sorunların üzerine gidildi. Bunlara benzer çok sayıda problem de ortadan kaldırıldı. 

Başörtüsü sorunu kazanıldı ama tesettür kaybedildi; dinî vecîbelerini yerine getirmek isteyenlerin sorunları kalmadı ama camiler de dolmadı. Mal, mülk ve para kazanıldı ama gençlik kaybedildi. Şehirlerin siluetleri de bize benzemiyor. 200’den fazla üniversitemiz var ama bazı bölümler boş kaldı. 15 Temmuz gibi tehlikenin üzerine gidildi ama hainlerin hâlâ sesi gür çıkıyor. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) teklifi işte bunun için gündeme geldi!

Sorun çözmede odak noktasında insanın bilinç/idrak düzeyinin çok önemli olduğu gözlerden kaçırıldı. İstenilen gençliği yetiştirmede çok geç kalındı. Vakit geçmiş değil. Bazı değerler değişerek ve yıpranarak gerçekleşiyor. Oysa beslenerek ve büyüyerek değişim süreci gerçekleşebilir. Millî, mânevî ve dinî değerler daha fazla idrak güçlerine cevap verebilir.

Bağdat, Osmanlı’nın 428 yıl bizzat vali bulundurduğu yer ve biz oradayız. Şam, emanetimiz ve biz oradayız. Libya gözbebeğimiz ve biz oradayız. Suriyeli, Iraklı, Afganistanlı, Filistinli ve Afrikalı binlerce genç Türkiye’deki üniversitelerde öğrenimlerine devam ediyor. Takdiri hak eden bu durum, içeride doğru değişim ve gelişmeyi de masaya yatırmayı bekliyor.

Dil ve kültürel değişim ve dönüşümde son derece hassas olunmalı. Kültürel değişim, modern bilimle taçlandırılmalı ve dil güçlendirilerek güzelleştirmeli, tarihsel kültür muhafaza edilmeli. Eğitim ve öğretimde gençlerin ve geleceğin gerçek değişim ve dönüşümü inşâ edilmeli. 

Zamanın rûhuna uygun veriler millî, dinî ve kültürel değerler ile yoğrulmalı.

Gençlerin akıl, kalp, rûh ve hayâllerinin yönü sadece bu dünyada mal, mülk ve para kazanmaya değil, ahirete de çevrilmeli. Gençlerin ufukları gözün kestiği miktar ve hayâlin gittiği yere kadar uzatılmalı. Gençler öyle bir eğitim ve öğretim almalı ki gerçeklerin/hakikatin bütün inceliklerine nüfûz eden bir akla ve kemâlâtın bütün envaına müştak bir kalbin sahibi olmaları sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde yetişen bir gençlik, İslâmiyet suyu ve imanın ziyâsı ile ubûdiyet toprağında filiz verebilir.