ŞÖYLE kalbimizi
çatlatırcasına heyecanlandıran bir hayâle sahip miyiz?
Kendimiz
için belirlediğimiz hedefler ne kadar uzağımızda?
Ulaşmak
istediğimiz o hedefe varma yolculuğumuzda kimler var yanımızda?
Hayâllerimiz
kaç kişilik meselâ?
Eşyadan
mülhem bir düş mü düşüyor uykularımıza?
Güzel
bir ev, yeni bir araba, yeni bir aşk hayâli mi kuruyor gençlerimizin pek çoğu
acaba?
Bu
soruları soruyorum, çünkü “Coronavirüs” salgınının gölgesinde girdiğimiz
Ramazan Bayramı’nın birinci günü, tüm hüznümüzü sevince gark eden bir belgesel tesellim
oldu ve beni böylesi meraklandırdı.
Merakım,
hayâllerin ve hedeflerin nasıl duâ hükmüne geçerek gerçekleşebildiğine şâhit
olduğumdandı…
Çocukluk
yıllarından beri maket uçaklar yapan, model uçakları uzaktan kumandası ile
uçuran, sonra dronlara (drone) merak saran genç bir adamın kurduğu hayâlleri
nasıl gerçekleştirdiğini, belirlediği hedeflere kimlerle ve nasıl bir azimle
eriştiğini gördüm.
Sadece
ben değil, inanıyorum ki, vatan sevdâlısı olan, hürriyeti vazgeçilmez servet
addeden herkes bu belgeseli izleyerek onur duydu, gurur duydu, heyecanlandı,
teselli buldu.
Ben bu satırları kaleme alırken, sözünü ettiğim, NTV ve TRT’de ve eş zamanlı olarak Youtube’de yayımlanan “Akıncı Belgeseli”, 18 saatlik bir yayım süresine sahipti.
Selçuk
Bayraktar, Baykar Teknik Müdürü ve T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı
Bu
süre içinde 1 milyon 715 bin 245 kez görüntülenmiş, 183 bin kişi tarafından
beğenilmiş, 32 bin 637 yorum almış, bin 500 kişi tarafındansa izlenmiş (mi)
fakat beğenilmemişti…
“Marifet iltifata
tâbidir”
ancak bu marifet, iltifattan ötesini hak eden bir onur olmasına rağmen bazıları
bir hayli huzursuzlanmış olmalı. Öyle sanıyorum ki, Türkiye semâlarında
Türkiye’nin hürriyeti için kanat açacak bu ilk yerli ve ilk insansız taarruz
aracı olan “Akıncı”, sadece bu vatanda yaşamasına rağmen “vatansız”ca esip
gürleyen zevatla birlikte tüm dünyayı huzursuz etmiştir.
Yine
öyle sanıyorum ki, okyanus aşırı kimi ülkelerde “Akıncı”yı izlerken ellerini
yüzlerine kapatıp parmaklarının arasından bakma eğilimiyle korkularını
perdelemiş olanlar da vardır.
Nasıl
ürkmesinler?
Haklarıdır,
bırakalım ürksünler ve dahi üzülsünler…
Hattâ
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, “milletvekili” unvanı ile koltuk sahibi olan
ve kendi zihniyetindekileri temsil ederken Türk milletinin güvenliğini ve
hürriyetini hesaba katmayı görev dışı kabul ederek, “PYD terör örgütü değildir” diyebilen CHP İstanbul vekili Sezgin
Tanrıkulu gibi zavallıca, komikçe söylensinler.
Selçuk
Bayraktar’ın, sosyal medya hesabından Türkiye’nin ilk Taarruzî İnsansız Hava
Aracı’nın (TİHA) serüvenini anlatan “Akıncı Belgeseli”nin yayımlanacağını duyurmasının
ardından vatan evlâtlarımızı öldüren teröristleri savunan Tanrıkulu, sosyal medya
hesabından aklı ipoteklenmemiş herkesin acıyarak okuyacağı bir paylaşımda
bulunmuş. “Savaşı, savaş araçları
üretimini, ölümü ve öldürmeyi ‘çocuk oyuncağı’, sosyal medyada takipçi artırma,
ergenlik atarları gibi atraksiyonlarla bu dönemde parlatılmasını sakin bir
biçimde bir kez düşünün derim” demiş ve bir de “nokta” diye eklemiş.
Yazık!
Varsın
olsun, kendi vatanının başarısını hazmedemesin birileri. Ve varsın olsun,
çatlamış ar damarlarında, güzel insanların başarılı iktidarında ve başarılı
icatlarıyla korunurken rahat uyusun onlar. Diledikleri her sözü
söyleyebilsinler ve demokrasi neymiş, görsünler!
Çünkü
bir ülke liderinin; ayrıştırmadan, bölmeden, parçalamadan, ötekileştirmeden,
adilâne bir tutumla, himayesinde bulunan her ferdi koruyabildiği kadar büyüktür
gücü. O liderin sorumluluğundaki resmî ve özel kurumların başarısıyla güçlenir,
gelişir bu cennet vatan. Ve o lider, sadece kendi ülkesindeki vatanperver insanların
değil, sair ülke halklarının da umudu olur!
Varsın
olsun, her başarıya dil uzatsınlar, “it
ürür, kervan yürür”!
97
yıllık Cumhuriyet serüveninde, defalarca akâmete uğratılmış havacılıkta yeni
bir çığır açmanın şânı ve şerefinin yanında bir vızıltıdan ibaret söylentiler
bizi değil, kendilerini bağlar.
Çünkü
her kimi temsil ediyor olurlarsa olsunlar, Türk milleti hangi siyâsî görüşü
tercih ediyor olursa olsun, aptal yerine konulmaktan, başarılardan muaf
tutulmaktan hazzetmeyecek kadar duyarlıdır. “Adım
aptala yazılsın” diyenler içinse zaten yapılacak bir şey yoktur.
Biz dönelim, mahzun hâllerimizin tesellisi ve heyecanı “Akıncı”ya...
24
saat havada kalabilen ve 40 bin fit servis tavanına sahip olan Akıncı, 400
kilogram dâhilî ve 950 kilogram hâricî olmak üzere toplam bin 350 kilogram yük
taşıma kapasitesine sahip.
20
metrelik kanat açıklığına sahip Akıncı, 5 bin 500 kilogram kalkış ağırlığa
sahip ve 2 adet 450 HP gücünde turboprop motorla gökyüzüne yükseliyor.
Bu
satırları okuyan herkesin “Akıncı Belgeseli”ni izlediğini tahmin edebiliyorum.
Ancak hâlâ heyecanımı yenemediğimden, belirgin özelliklerini yinelemek istedim.
“Bin
atlı akınlarda çocuklar gibi şendik”
Belgeseli
izlerken, bu başarı hikâyesinin başkahramanı Selçuk Bayraktar’ı ve imkânları
sağlayan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı ve destek olan tüm saklı
isimleri kalben kutluyorum. Bu bir şahsî başarı olmaktan öte bir devlet, bir millet
başarısıdır ve vatan sevdâlısı olmanın ispatıdır!
Sınırlarımızın
güvenliğini tehdit edecek düşmanlara, karada Bora, Cirit, Fırtına, Tulpar, Kasırga,
Altay, Kirpi, Kunduz, Atak, Koral, Ejder gibi yerli savunma araçlarımızla göz
açtırmayacak bir Türkiye var artık!
Denizlerimizde
Piri Reis’le, SİDA’larla; Türkiye semâlarında İHA, DİHA, SİHA, TİHA’larla
hiçbir ülkeye muhtaç olmadan, aziz Türk milletinin güvenliğini sağlayan bir
Türkiye var artık!
Tüm
bu başarıların ardında pek çok itici güç saklı…
Rabbimizin
“Ol” emriyle inşâsı ve lütfedilmiş imkânlar saklı...
İnanç
saklı, iman saklı…
Hayâl
saklı, niyet saklı, hedef saklı…
Azim
saklı, gayret saklı…
Selçuk
Bayraktar’ın “Akıncı”yı hayata geçirirken, onu bir insan gibi algılaması saklı…
Her
etabında, her evresinde “Haydi
Bismillah!” deyişindeki ihlâs saklı…
Yazımın
girişinde sorduğum soruların cevabı saklı. Kalbi çatlatacak kadar heyecan
saklı…
Emek
saklı… Yanında yöresinde kim varsa, “bir taşı kaldıran, hangarda çalışan”
herkese teşekkür edecek kadar duyarlı ve vefâlı bir ahlâk saklı!
Geniş
ufuklu, yüksek vizyonlu bir eğitim hayatı sağlayan sıcacık bir yuva saklı…
Kendisine
inanan, hayâllerine “Heves” deyip geçmeyen, yol yordam belirleyip ufkunu açan
bir aile saklı…
Ata
saklı, dede saklı…
Hedeflerini,
niyetlerini sadece kendi saâdeti için değil, aziz Türk milleti için de
belirleyecek kadar geniş bir ufuk saklı.
Tek
başına değil, aynı idea, aynı sevdâ, aynı vefâ ile yol alınan arkadaşlar saklı…
Henüz
26 yaşındayken, ileri görebilecek bir birikim ve basiret saklı…
Uykulara
dalmadan önce hayâlleriyle geleceği inşâ etme tutkusu saklı…
Pes
etmekten, vazgeçmekten imtina edecek kadar kavi bir irade saklı…
Ah,
duâların en güzeli ki, iki güzel evlâda annelik yapan, vatan sevdâsını evlât
sevgisinin üstünde tutan muhterem bir anne, Canan Bayraktar’ın duâsı saklı!
Belgeselin
sonunda, jenerik akarken şöyle diyor Selçuk Bayraktar:
“Artık kopma
noktasına geldiğimiz anlar oluyordu ama annemizin bize vasiyet ettiği bir söz,
zor anlarda dayanma gücünü hep verdi: ‘Oğullarım, bu geliştirdiğiniz
teknolojiyi her türlü engellemelere, entrikalara, yıldırma politikalarına
rağmen Türk ordusunun şerefli evlâtlarının hizmetine sunmamanız hâlinde sizleri
başarısız addedeceğimin bilinmesini süt hakkım olarak niyaz ediyorum!’”
Bir
başka saklı güç daha var ki, o da tarih bilinci ve dizelere yansıyan şiirce bir
sevdâ:
“Bin atlı
akınlarda çocuklar gibi şendik.
Bin atlı o gün,
dev gibi bir orduyu yendik.
(…)
Bir gün yine
doludizgin atlarımızla,
Yerden yedi kat
arşa kanatlandık o hızla…”
Nal
seslerini unutmayıp onlardan ilham alanlara selâm olsun!
Şiiri
olan, şiirce vatanına sevdâlanmış, milletin geleceği ile uykulardan vazgeçip
zihniyle göklere şahlanmış, başarıdan başarıya koşanlara selâm olsun!
Akıncı
vatanımıza, milletimize hayırlı olsun!
Bundan
böyle, vatanımıza göz dikip evlâtlarımıza kıyanların uykuları kaçsın ve Türkiye
daha güvenli, daha huzurlu günlere uyansın!