Mustafa Everdi: Hayatı da roman olan romancımız

Âh Ankara, âh siyaset, âh hukuk! “Şeytan aldı götürdü” derler ya, hukuk aldı götürdü Everdi’mizi elimizden. Kendisi de içinden, merkezinden, özünden olduğundan olmalı, Cumaların hayatının Robinsonlarca işgaline âdeta isyanname olan ilk kitabı “Böyle Buyurdu Hukuk”a, sonra da ilk göz ağrısı, hikâyenin amcakızı romana sevdâlanıp ilk romanı “Örgütlü Ölüler”e imza attı.

HUKUKÇU, evet! Hikâye yazarı, evet! Seyyah, seyahat yazarı… Ona da evet! Siyasetçi… Ona da evet! Noter… Son zamanlarında, evet, evet! Ama en çok, en fazla, en ziyâde romancı o! “O” dediğimiz, “Mustafa Everdi”... Canım ciğerim, kardeşim, asker arkadaşım… Beşli çetenin aklı, heyecanı, enerjisi…

Beşli çete de mi kim? Bitıfıl Osman (Güzel; Yozgatlı, ziraat yüksek mühendisi, tüccar), Küçük Ekrem (Arslantekin; Balıkesirli, mâlî müşavir), Büyük Ekrem (Baki; Ordulu, İstanbul’da mukim, avukat), Perişan Asker Fahri (Tuna; Adapazarlı, endüstri mühendisi)… Beşincisi, “Kaymakam Mustafa”… O günkü söyleyişle “Mıstava”… Niğde Borlu… Malatya Yeşilyurt Kaymakamıyken katılmış çeteye. Öğretmen ve avukat kökenli…

1984 yılı ilkbaharında, Denizli 12’nci Piyade Alayı 4’üncü Bölük’teki iki yüz kırk üniversite mezunu kısa dönem asker arasında -kendiliğinden oluşan- beşli çete tam da budur! Bu çetenin sayısı zaman zaman Balıkesirli avukat Mehmet Üstündağ ve Konya Kadınhanılı mâlî müşavir Fatih Büyükoflaz ile yedileşmektedir. Bu güzellik, iyilik, dostluk çetesi, şehir izinlerini daha çok Akabe Kitabevi sahibi Kâmil Gökalp’le geçirmektedirler. Kâmil’in merhametli ve Egeli yüreği hepsini sarıp sarmalamaktadır zira.

İşte tam da o günlerde, Mustafa’nın Mavera’da ve İslâm dergilerinde hikâyeleri yayımlanmaktadır. Kulağı -tabiî iyi duyanı- İskenderpaşa’ya açıktır o günlerde.

Osman Güzel, çetenin ağasıdır; tüccar olarak cömert, mert, mükrimdir. Çay demlikleri çoğunluk ondandır. Büyük Ekrem “Aylık Dergi”den, Yaşar Kaplan’dan hatıralar anlatmakta, selâmlar getirmektedir. Küçük Ekrem’in kalbi de, kulağı da İvrindi’den gelecek “Bir kızın daha oldu” haberine kilitlidir. Fahri Tuna kâh talim dersi aralarında koynundan çıkarıp okuduğu Ali Bulaç’ın mealinden yeni dikkatini çeken bir şeyi anlatmaktadır, kâh kendisini yetiştiren özdeyiş yazarı Selahaddin Şimşek’ten bir iki özdeyiş nakletmekte. Osman Güzel ise Orta Anadolu şivesiyle ya bir türkü çığırmakta, ya bir atasözü söylemekte, ya bir fıkra/darb-ı mesel anlatmaktadır “Yav gardaşım!” diye başlayan cümlelerle.

Bu beşli çetenin aklı, heyecanı, enerjisi Mustafa Everdi’dir işte! Terhis sonrası yıllarda Ankara günleri başlayacaktır onun. Kâh avukatlık, kâh siyaset, kâh dernekçilik, yayıncılık ve dergicilik günleri… Romanları, denemeleri, hikâyeleri birbirini kovalayacaktır Niğdeli Malcolm X’in.  

***

Açık tenli Zenci... Yüreği, bileği, zekâsı, gözü karalığı ve inancının aklığıyla da aslından geri değildir. İki nokta hâriç: Niğdelinin gangasterliği yok, Amerikalının hukuk diploması.

Mustafa, Robinsonlarca işgal edilen bir ülkede milyonlarca Cuma’dan biri olarak yaşadı; her namuslu ve sorumlu aydın gibi güçlülerin değil haklıların, Robinsonların değil Cumaların yanında yer aldı. Bilinmez ya, önce öğretmen, ardından avukat olmasında Cumaların hukukunu savunma içgüdüsü yer almış olmalıdır. Evet, bu ülkenin Cumaları “nomokrasi”den* demokrasiye geçişin dramını yaşarlarken, Niğdeli Malcolm X, nasıl olurdu da “güzel nutuklara” mukabil “müstemleke hukuku”nu gerçekleştiren Robin­sonların safında yer alabilirdi?

Everdi’nin yeri daima güçlünün, haklının, zalimin değil mazlumun, mağrurun değil mağdurun yanı olmuştur. Niğdeli Mal­colm’a yakışan da bu değil midir zaten?

Demiştim hikâyeci, denemeci, romancı olduğunu. Hâzâ yazar! Aslında hikâye ile başlamıştır Mustafa edebiyata. Âh Ankara, âh siyaset, âh hukuk! “Şeytan aldı götürdü” derler ya, hukuk aldı götürdü Everdi’mizi elimizden. Kendisi de içinden, merkezinden, özünden olduğundan olmalı, Cumaların hayatının Robinsonlarca işgaline âdeta isyanname olan ilk kitabı “Böyle Buyurdu Hukuk”a, sonra da ilk göz ağrısı, hikâyenin amcakızı romana sevdâlanıp ilk romanı “Örgütlü Ölüler”e imza attı.

Her İç Anadolulunun gönlünde bir miktar Ankara, her Ankara’da okuyanın gönlünde bir miktar siyaset ve yönetme hastalığı yerleşiyor olmalı. Şimdilerde o günlerine tövbe de etse, gece gündüz particilik oynadığı hayatından bin pişman da olsa, Aydın Bey’in mücadelesini bir nevi “Anadolu aydınlanması” sanmıştır bizim yerli Malcolm X o vakitler. Hayâl kırıklıklarımızın ölçüsünü umutlarımızın büyüklüğü belirliyor aslında. Bu dört yıllık tecrübe, ona ülkemiz siyasetini teşrih masasına yatıracak bir deneme kitabını, “Sen de mi Sezar?”ı bahşedecektir.   

Bugün altmışını geçmiş, gönlü kadar saçı sakalı da ağarmaya yüz tutmuş bir Bozkır delikanlısıdır Mustafa Everdi. Öğretmenlik, avukatlık, noterlikle geçen yaklaşık kırk beş yıl… Yayıncılığı da mevcut tabiî…

Dokuz kitabının türleri, onun hayat felsefesini, anlayışını ve mücadelesi ortaya koymaktadır: Üçü deneme “Böyle Buyurdu Hukuk”, “Sen de mi Sezar?”, “Derin Demokrasi-Milletin Kırmızı Kitabı”; üçü roman “Örgütlü Ölüler”, “Dava-kıran”, “Sevda-kıran”; üçü de hâtıra/seyahat “Kelebekler Yürümez”, “Diyanet’in Hacısıyım-Hacerü’l-Esvet Hastasıyım” ve “Yeşile ve Maviye Yürüyüş”…

Son yıllarında, mesleği gereği önce şirin bir Karadeniz şehrinde şiirler, romanlar arasında yaşadı; sonra Hatay Dörtyol’da. Onu âdeta bir “dostluk sofrasında” besleyen Selçuk Küpçük, Dursun Ali Sazkaya ve Aydın Hız’a teşekkür borçlu Türk edebiyatı. Neden mi? Yükseklerde eriyen kar sularının baharda doğayı coşturması misâli, son dört yılda, ikisi yayımlanmış ve biri baskıya hazır üç roman yazmış olması bunun delili değil mi?

Artık Angaralıdır tekraren bizim Mustafa. 2019 yılbaşından itibaren Ankaralı bir noterdir zira. Bakmayın burada onun hayat hikâyesini anlattığımıza. Önümüzdeki on yılda onun romanlarını ve hikâyelerini okuyacak bu memleket, göreceksiniz! İşte şuraya yazıyorum!

Arı duru, tertemiz, pırıl pırıl bir Türkçesi vardır. Bazen kısa, kısacık, sözü uzatmayan ve esirgemeyen, tam on ikiden vuran cümlelerle örülü üslûbu. Kalemi olgunlaştıkça daha derinden nüfuz etmeye başladı kelimelerin künhüne. Kelimelerin, duyguların ve kurguların…

Anadolu bozkırından getirdiği doğal lîsanını her geçen gün yaşadıkları, okudukları ve düşündükleriyle zenginleştirerek Türkçeden gerdanlıklar sunuyor bir süredir bizlere. İleri zekâsının ürünü ironi ile bezeli romanları hikâyeleri anıları… Sık şehir ve meslek değiştirmesi, birçok alanda eserler vermesi, birçok sivil toplum örgütüne girip çıkması, sorgulayıcı düşünme biçimi, bitmek bilmeyen enerjisi ve münekkitliğindendir. Ağır işitmesi, kulaklarının zekâ hızına yetişememesindendir.

Gün geçtikçe bilgeleşen yazar… Romancı Malcolm X… Hem de Niğdelisinden…

Yazdıkları roman onun. Yaşadıkları da… Yazdıkları kadar yaşadıklarıyla da roman olan romancımız bizim o!

 

*“İslâm demokrasi değil, nomokrasi (hukuk düzeni) dinidir.” (Cemil Meriç)