SOSYAL medya, kabul
etsek de, etmesek de dijitalleşen hayatımızın önemli bir parçası hâline geldi.
Genci yaşlısı, hemen hemen herkesin sosyal medya plâtformlarında hesabı veya
hesapları var. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, internetteki zamanımızın
önemli bir kısmını bu plâtformlarda geçiyoruz.
Sosyal
medya günümüzde insanlar arasında iletişim kurmanın, takipleşmenin,
haberleşmenin, bilgi edinmenin ve gündemi takip etmenin en etkili, hızlı ve
kolay yolu.
Sosyal
medya plâtformları, sağladığı imkânlar kadar sebep olduğu sıkıntılar yüzünden
artıları ve eksileri ile tartışılmaya devam ediliyor. Hızlı bilgi edinme, basit
ve kolay kullanım, sansürsüz ve özgür paylaşım imkânları, farklı kaynaklardan bilgi
edinebilme, gündemi takip etme, anlık durum paylaşabilme, gelişmeleri sıcağı
sıcağına takip imkânı, sınırsız kaynağa kolay ulaşım, geniş öğrenme ve görsel eğitim
olanakları gibi konular olumlu yanlarını oluştururken; manipülasyonlara ve
bilgi kirliliğine gayet müsait olması, denetlenebilir, şeffaf ve güvenilir olmaması,
bilgi güvenliğine ve gerçekliğine garanti sağlanamaması, dijital sosyalleşme
ile aslında asosyalleşmeyi getirmesi, bireyselleşmeyi ve sorumsuzluğu arttırması
gibi konular olumsuz yanları olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle
Amerikan menşeli
bir mikroblog ve sosyal ağ plâtformu olan Twitter,
bu anlamda en çok tartışılan ve en çok konuşulan sosyal medya mecralarının başında
yer alıyor. Twitter, kullanıcıların “tweet”
olarak adlandırdıkları “kısa mesajlarını” ve/veya “fotoğraflarını” takipçileri
ile paylaşabildikleri, çeşitli anahtar kelimeler veya etiketlerle herkesin
görebileceği şekilde etkileşimlerini (izlenme oranlarını) arttırabildikleri bir
plâtform. Dünya genelinde 340 milyon kişinin Twitter kullandığı
biliniyor. Türkiye, yaklaşık 12 milyon kullanıcı ile en fazla Twitter kullanılan
ülkeler sıralamasında 6’ncı sırada yer alıyor.
Twitter,
diğer sosyal medya plâtformlarından farklı bir sosyal ağ. Öncelikle kullanım
amacı “etkisi” ile paralel olarak zaman içinde değişmiş durumda. Plâtform ülke
liderlerinden siyâsetçilere, bakanlıklardan diğer devlet kurumlarına, üniversitelerden
belediyelere, büyük şirketlerden resmî ajanslara kadar hemen her kullanıcının âdeta
basın açıklaması yaptığı, ânında yayın yapabildiği, gerektiğinde birilerine cevap
verdiği bir mecra hâline geldi.
Siyâsetçiler
dışında devlet adamları, bürokratlar, gazeteciler, aydınlar, yazarlar, sanatçılar,
sporcular, akademisyenler, kısacası pek çok kişi ve kesim bu plâtformları etkin
şekilde kullanıyor ve yakından takip ediyor. Bazı hesaplar milyonlarca kişi tarafından
takip ediliyor. Bu hesaplarda yapılan paylaşımlar dakikalar içinde yüz binlerce
ve hatta milyonlarca kişiye ulaşabiliyor.
Twitter
etkileşim gücü öyle etkili ki bir tweet ile gerektiğinde milyonlarca kişiyi ânında
harekete geçirme potansiyeli var. Twitter’de attığınız 140 (280) karakterlik
bir mesaj ile isterseniz bir devrim başlatabilir, bir ülkeyi karıştırabilir,
ekonomik bir krizi kolayca tetikleyebilirsiniz. Yine yaptığınız bir paylaşımla bir
doğruyu kolayca yanlış gösterebilir, iyi bir şeyi/olayı/kişiyi kolayca kötüleyebilirsiniz.
Bunun yanında, bu etkileşimin olumlu yanlarını kullanıp haksızlığa uğrayıp
sesini duyuramayan mazlumların sesi olabilir, adaleti hızlandırabilir, iyiliğe,
hayra ve güzelliği sebep olabilirsiniz.
Bu
sebeplerle sosyal medya kullanmak, özellikle Twitter gibi bir plâtformu
kullanmak, etki gücü ve bahsettiğim zayıflıkları nedeni ile ayrıca kontrol ve
sorumluluk isteyen bir konu.
Bu
durum; binleri, yüz binleri, hatta milyonları etkileme ve harekete geçirme gücü
şeffaf olmayan, denetim ve kontrol mekanizması zayıf, manipülasyonlara ve bilgi
kirliliğine açık, algı mühendisliğine müsait bu plâtformu tartışmaların odağı
hâline getiriyor.
Ülkemizde
Twitter, gündemi belirleyebilecek bir güce sahip. Ülke liderleri, siyâsiler ve
devlet adamları basın açıklaması yerine tweet atmayı tercih ediyorlar. Yine
iktidarı, muhalifi, Sağcısı, Solcusu, milliyetçisi, komünisti, Alevîsi, Sünnîsi,
sanatçısı, aydını, gazetecisi, habercisi tepkilerini ve fikirlerini bu mecra
ile paylaşmayı seçiyor.
Hâliyle
bu plâtform da tıpkı ülkemiz gibi zaman içinde saflara ayrıştı ve kutuplaştı. Ve
maalesef bu mecra da zamanla dijital faşizme, sanal bozgunculuğa ve ötekileştirmeye
teslim oldu.
Twitter
plâtformu, paylaşmak ve iletişim kurmak dışında daha çok çirkin tartışmaların,
karşılıklı hakaret ve küfrün, aşağılamanın, edepsizliğin kürsüsü hâline geldi. Oluşturulan
bot hesaplarla ve organize trol gruplarla yargısız infazların ve linçlerin
yapıldığına şahit oluyoruz. İnsan şeref ve haysiyetinin kolayca ayaklar altına
alındığını, iftira, yalan ve yanlış haberlerle gündem oluşturulduğunu,
isimlerin veya kurumların kolayca zan altına alınıp karalanabildiğini
görüyoruz.
Böyle
bir plâtformu kullanmak “sağduyulu insanlar” için büyük bir sorumluluğu da
beraberinde getiriyor. Özellikle biz Müslümanlar çok daha fazla sorumlu ve
sağduyulu olmalıyız.
Son
zamanlarda bazı kardeşlerimizin yaptığı paylaşımlarla bu plâtformun karanlık
tarafına çekildiklerine üzülerek şahit oluyoruz. Kardeşlerimiz bu arenada sonu
gelmez tartışmalara giriyor ve istemeden cehlin tuzaklarına kanıp dipsiz bataklığına
düşebiliyor.
Ayasofya’nın
yeniden ibadete açılması sonrası geçici bir görevlendirme ile imam olarak
atanan, aynı zamanda akademisyen olan bir hocamızın da bu mecrada cehlin bataklığına
çekilmek istendiğine şahit olduk.
Ayasofya’nın
açılmasını hâlâ sindirememiş bir muhalif güruh, hocayı linç etmek için fırsat kolluyordu.
İstanbul Sözleşmesi ve faiz konularında Twitter hesabından yaptığı açıklamalar yüzünden
çok eleştirildi ve siyâset yapmakla suçlandı. Bu süreçte yıprandı veya
yıpratıldı. Görevinden azlini istedi ve ayrıldı.
Geçtiğimiz
haftalarda kişisel düşüncelerini paylaşmaya devam etti. Muhalif güruhun
temsilcisi olan isimlerin de kışkırtması ile trol ordusu harekete geçti ve
hocaya saldırmaya başladılar. Kendisine sataşanlara verdiği ağır cevaplar ile
bir anda yeniden gündem oldu. Tuzaklarına düştü.
Bu
konuda bazı kişiler hocaya hak veriyor. Kendisine yapılan ağır hakaret ve
eleştirilere uygun şekilde karşılık verdiğini düşünüyor. Bazı kişilerse, kabul
etsin veya etmesin, temsil ettiği değerler itibari ile verdiği cevapların ağır
olduğunu düşünüyor. Paylaşımları kişisel görüşleridir. Doğrudur, yanlıştır,
eksiktir, fazladır, bunlar tartışılabilir. Kaldı ki, beyan ettiği görüşlerin ve
paylaşımların birçoğuna bizler de iman ettik. Ama ben de eleştireler
karşısındaki tavır ve üslûbunu ağır bulduğumu, temsil ettiği değerlere yakıştıramadığımı
ifade etmek istiyorum.
Müslümanlar
sosyal medya imtihanının neresinde?
Maalesef
sadece Twitter değil, bizim diğer paylaşım plâtformlarını da doğru biçimde
kullanabildiğimizi düşünmüyorum. Takip ettiğim çok değerli insanlar var. Ve
bazen onların da bu tuzaklara düştüğünü, içi boş ve sonu gelmez tartışmalara
girildiğini, bazen karşılıklı küfürleşmelere, tehditlere, adlî suç ve dâvâ konusu
olacak olaylara kadar gidilebildiğine şahit oluyoruz.
Cehlin
gayreti, amacı, ilmi alıp kendi bataklığına sürüklemek. Oysa ilim sabır,
hoşgörü, tahammül ve yüksek gayret ister. Bana göre çoğumuz yeterli değiliz.
Tartışma kültürünü bilmiyoruz. Çünkü ya bilgimiz yeterli değil, ya ilmimiz
yeterli değil ya da yeterince sabrımız ve tahammülümüz yok. Yeterince hoşgörülü
değiliz, gündemi takip etmiyoruz, yeterince veya hiç okumuyoruz, yeterince
empati yapmıyoruz, yeterince sorgulamıyoruz.
Şunu
iyi anlamak gerekli: Twitter bir ilim kürsüsü, tebliğ aracı veya tartışma
oturumu plâtformu değil. Bu plâtform insanları ikna etmek, ya da tebliğ ve
çağrı yapmak veya birilerine öğüt ve nasihat vermek için kullanılacak bir mecra
da değil. Buradaki hesapların ve kullanıcıların büyük bir kısmı plâtformu iki
amaç için kullanıyor: Birisi sevdiği, değer verdiği, aynı görüş, düşünce,
ideoloji ve inançta olduğu hesapları takip edip desteklemek… Diğeri zıt
görüşteki, inançtaki, düşüncedeki, ideolojideki kişileri takip edip eleştirmek… Yani insanlar bu plâtformda sizinle aynı
safta değilse öğrenmeye, dinlemeye, anlamaya asla uğraşmıyorlar.
Hatta
kullanıcıların birçoğundaki ideolojik körlük ve kibir öyle üst seviyede ki
yalan bir haberi, çirkin bir iftirayı, haksız bir karalamayı, sırf aynı görüşte
olmadığı için gerçekliğini sorgulamaya bile gerek duymadan hemen paylaşıp
yayıyor. Hatta çoğu zaman gerçek ortaya çıkmasına rağmen inatla o yalanı, o
iftirayı desteklemeye ve yaymaya devam ediyorlar. Özür dilemek, hata yaptığını
kabullenmek, helâlleşmek çok nadir görülüyor, hatta ayıplanıyor.
Velhasıl,
böyle bir plâtformda yazmanın, fikir beyan etmenin, eleştirilere karşılık vermenin
yolu bu gerçekleri iyi anlamaktan ve buna göre davranmaktan geçiyor. Sabırlı değilsen,
ağır da olsa eleştirilere tahammülün yoksa, en önemlisi cehl ile uğraşmanın
ilmini bilmiyorsan, bu mecrada yazmak, paylaşım yapmak bence uygun değil. Hele bazı
değerleri, kişi ve kurumları temsil ediyorsan çok daha dikkatli olmak
zorundasın.
Müslüman
tebliğ yapmasın mı? İyiliği emredip kötülüğe engel olmasın mı? Elbette olsun,
olmalı, olacak; ancak cehl ile uğraşmanın ilmini iyi öğrenmek, bilmek lâzım.
Eleştirilere öyle güzel cevap vereceksin ki insanlar bu cevaplardan bile bir şeyler
öğrenecekler. Öyle güzel bir cevap vereceksin ki zekânı ve aklını görüp “ne
derlerse desinler”, seni küfür ve kavga bataklığına çekemeyeceklerini
anlayacaklar. Cevaplarınla onları utandıracaksın; tabiri caizse, çıktıkları
deliklere geri dönecekler.
Kötülüğü
iyilikle, güzellikle ve sabırla savacaksın. Bakınız, Rabbimiz cehl ehli
yobazlarla mücadele için şöyle emrediyor:
“Rahmân’ın kulları ise öyle kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ve vakar
içinde yürürler; cahiller onlara bir lâf attıkları zaman, ‘Selâm, Allah selâmet
versin’ derler, geçerler.” (Furkan, 63)
“İşte (baskılara karşı) sabretmelerinden ötürü onlara mükâfatları iki defa
verilecektir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan
da Allah rızası için harcarlar. Onlar boş söz işittikleri zaman ondan yüz
çevirirler ve ‘Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size. Esen kalın.
Bizim cahillerle işimiz yok’ derler.” (Kasas, 54-55)
Onlar öğrenmek, anlamak ve dinlemek için değil, saldırmak, hakaret etmek,
küçük düşürmek için geliyorlar. Münakaşa ve kavga konusunda tecrübeliler.
Bazılarının zaten işi sadece bu. Onların üslûbu ile cevap vermek, onların küfür
inadını daha da arttırmaktan öteye gitmeyecektir. Bizim vazifemiz
hakkı ve hakikati bildirmek, ilân etmektir. Sonrası için bize düşen sadece
hidayet dilemek ve akıbetleri konusunda duâ etmektir.