Müslümana lâf söyleyene!

İster bizim, ister başkalarının hakkında yazı yazsınlar, hiçbir kitle, hakkında genelleyip itham konusu edilmemelidir. Bu davranış, düşmanıma da yapılsa yanlıştır. Çünkü mantıksal olarak doğru değildir. Bir tek bile istisna olsa, müfteri olunur. Eğer bir hatâ söylenecek, bir yanlış düzeltilecekse, usûl, sadece ve sadece o kişiye, rencide etmeden, kimsenin yanında küçük düşürmeden söylenmelidir.

KENDİMİ de katarak, hiçbir zaman “Müslüman hatâ yapmaz, yanlış yapmaz, günah işlemez, yeryüzünde hep doğru olanı eder” demedim. Hattâ başta kendim olmak üzere, bir Müslüman hatâ ve yanlış da yapabilir, günah da işleyebilir; Müslüman olmayan kadar işinin ehli de olmayabilir.

Hele hele hiçbir şekilde “Müslümanlar” veya “gayr-i Müslimler” diye genelleyerek bu kitlelere menfi bir sıfatı yakıştırmadım. Fakat özellikle menfi sıfatları hiçbir istisna belirtmeksizin Müslümanlara yakıştırıp lâf söyleyenler o kadar çok ki... Üstelik genelleyerek, Müslümanların tamamına lâf edenlerin ve ileri geri konuşanların bir kısmı da Müslüman!

Bunlara tahammül edemiyorum. Üstelik bir de şu günlerde Avrupa’nın, ABD’nin, Çin’in rezilliklerini gördüğü hâlde onlara ses çıkarmadan, yatıp kalkıp bize dil uzatanlar yok mu? 

***

Önce yeni tip Coronavirüsün çıkışını Müslümanlığa, dine bağlayan cühela kesime bir çift sözüm var. Bre cahiller, bre düşüncesizler, “Her şeyi akıl çözer, ölçülemeyen yoktur, hikmet yoktur” diyen pozitivizmin, modernizmin,  Darwinizm’in ne zamandan beri dünyada hâkim olduğunu bilmiyor musunuz?

O hâkimiyet Osmanlı’da bile 1839’da başlamıştır. 1908’den sonra şaha kalkmış, bütün Türkiye’yi dörtnala dolaşıp kasıp kavurmuştur. Son üç asırdan beri yeryüzünde genel olarak olumlu da, olumsuz da ne olduysa bunlardan dolayı olmuştur. Her türlü salgın hastalık, her türlü savaş, her türlü çevre katliamı, her türlü ırkçılık, her türlü gayr-i insanî uygulama bunların yüzünden çıkmıştır!

Teknoloji ve bilim, bunlar olmasaydı gelişmez miydi? Bu soruya ister “Evet” deyin, ister “Hayır”, tamamen spekülasyondur. Bunlardan önce de bilim ve teknoloji vardı. Elbette bu bilim ve teknoloji zaman zaman durakladı ve zaman zaman gündemden düştü. Dolayısıyla bunlarla bilim ve teknoloji gelişimi arasında doğrudan bir ilişki iddia etmek, kendi kendini kandırmaktır. Yalnız virüslerle din arasında, hele hele Müslümanlıkla bir ilişki kurmak, cehalette ve akılsızlıkta zirve noktadır!

***

Bu virüs sebebiyle dünyadaki mabetlerde toplanılamıyor ve topluca ibadet yapılamıyor. Bunu fırsat bilenler başladılar saldırıya. Sanki bu virüs din sebebiyle, ibadet yapılmasından dolayı ortaya çıktı…

Hele Kâbe’de ibadet yapılamıyor, camilerde Cuma namazları kılınamıyor olmasını fırsat bilen cühela, bizim dinî uygulamalarımızdan  dolayı virüs çıkmış da dünya sorun yaşıyormuş; yaşlılar, hastalar ve yaşlılar ölüyor, insanlar eve hapsolmuş gibi, Müslümanlığa ve Müslümanlara saldırıyorlar.

Şu zavallıların hâllerine güler misin, ağlar mısın?

“Müslümanlar yılan yer de o yüzden çıktı” desen değil, “Çin’in yarısı Müslüman veya Müslümanca yaşıyor da ondan oldu” desen değil, “Avrupa’nın ve ABD’nin yarısı Müslüman veya Müslümanca yaşıyor da onlardan bize bulaştı” desen değil, “Dünyanın çoğunluğu Müslümanca yaşıyor veya Müslüman da ondan oldu” desen yine değil!

Hattâ tam aksini söylemek zorundayız!

Asırlardır Müslümanlardan veya Müslümanca bir hayat tarzından kaynaklanan bir salgın olmadığına göre, demek ki söylenecek söz şudur: İnsanlık varsın, inanmazsa inanmasın, ama Müslümanca yaşasın ve hepimiz rahat edelim…

Ne bu yahu kardeşim, her 10 senede birilerinin pisliğinin bedelini ödüyoruz!

***

Gelelim biz Müslümanları istisna bile belirtmeksizin marka çanta almakla, lokantalarda lüks yemeklere para harcamakla, lüks iftar sofralarında tıkınmakla, villalarda oturmakla, caka satmakla, işini iyi yapmamakla, kaytarmakla suçlayanlara…

Öncelikle bütün Müslümanları suçladıkları için iftira etmişlerdir ve vebâl altındadırlar. Niçin? O şekilde yaşayan olabilir mi? Olabilir. Peki, bunların sayısı kaçtır? Türkiye’de 1 milyon kişi var mıdır? Zaten 1 milyon kişi olsa, Türkiye ekonomisinin hâli bambaşka olurdu.

Haydi “Var” diyelim, Müslüman sadece Türkiye’de yok ki... 2 milyara yakın Müslüman var. Müslüman dünyada bırakın çoğunluğu, 100 milyon kişi bile olsa dünyanın görüntüsü çok farklı olurdu. Bu kadar kişi dünyanın 70’te biridir. Peki, be kardeşim, yarısını yahut çeyreğini bırak, yüzde 1’i bile öyle olmayan bir kitlenin tamamını bu iftiralarla itham etmeye utanmıyor musunuz?

***

Şimdi de hak edenleri görmezden gelmeniz konusuna geliyorum…

Suçsuz, günahsız insanlara ağızlarına geleni söylediler, iftira attılar.

Şu konularda yazıp yazmayacaklarını ciddî ciddî merak ediyorum: İngiltere Hükûmeti’nin yaşlılarını gözden çıkarması… Kraliyet Ailesinden hükûmete değin birçok kişiye virüsün bulaşması… Amerika’da bir testin fakir bir kişiye 6 bin dolara mâl olması… Fransa’nın sağlık hizmetinin perişanlığı… İtalya’nın yoğun bakımlarda yaşlıları geri plâna itmesi… İspanya’da yaşlıların huzurevlerine terk edilmesi... İtalya’nın onlarca yıldan beri beraber yol yürüdüğü AB ve NATO’dan umduğunu bulamayıp Rusya’dan yardım istemek zorunda kalması… Her ülke insanı için hayatî önemde olan maske, eldiven ve solunum cihazlarını Avrupa’daki ülkelerin istihbarat teşkilâtlarının birbirlerinden çalıp ülkelerine kaçırmaları... Çin’in, yiyip içitikleri yüzünden dünyanın başına her 10 senede bir salgın hastalık belâ etmesi...

İster bizim, ister başkalarının hakkında yazı yazsınlar, hiçbir kitle, hakkında genelleyip itham konusu edilmemelidir. Bu davranış, düşmanıma da yapılsa yanlıştır. Çünkü mantıksal olarak doğru değildir. Bir tek bile istisna olsa, müfteri olunur.

Eğer bir hatâ söylenecek, bir yanlış düzeltilecekse, usûl, sadece ve sadece o kişiye, rencide etmeden, kimsenin yanında küçük düşürmeden söylenmelidir.

Yukarıda saydığım menfi konularda yazı yazmayı düşünenler de keşke becerebilseler ve o yanlışı yapanların bizzat kendilerine ulaşıp söyleseler...

Bizlerin murâdı yanlışları veya onların malûmatını yeryüzüne yayıp her yeri pisliğe bulaştırmak değil, aksine şu dünyayı güzelleştirmek, insana yaraşır bir hâlde devam etmesini sağlamaktır. Gelin, el ele verelim ve bu hâli, davranış şeklini çevremize, insanlara telkin edelim!

Gördüğünüz gibi, “Çin’deki pislikten, virüsten bana ne?!” demek gibi bir şansımız ve imkânımız yok. Güzelleştirenler çabalamazlarsa, pisletenlerin çabaları hepimizi mahvedecek. Rabbim, onlardan muhafaza buyursun!