Mülteci krizinde ikiyüzlülük modası

Merkel’in şahsî kararı ile gönderileceği açıklanan 32 milyon avro ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Kurulu’nun göndereceği 60 milyon avro gerçekten İdlib mağdurları için yeterli bir miktar olarak görülüyorsa, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Yunanistan’a vaat ettiği 700 milyon avro neyin karşılığıdır? Sayıları milyonu bile bulmaması beklenen mülteciler için yapılan bu yardım, ya AB’nin ikiyüzlü politikalarının deşifre olmuş hâli ya da Yunanistan’ın gözden çıkarılmasının sinyalidir.

AVRUPA kesenin ağzını açtı!

Pazarkule Sınır Kapısı’nın Yunanistan tarafına giden AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, sınır güvenliği için Yunanistan’a 700 milyon avro nakit ve 100 koruma görevlisi, 7 gemi, 2 helikopter, 1 uçak ve 3 özel araç verileceğini…

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borell ise Ankara ziyaretindeki açıklamasında, İdlib’deki mülteciler ve ihtiyaç sahipleri için 60 milyon avro yardım yapılacağını...

Almanya ise Merkel’in şahsî kararı ile Türkiye’nin, mültecilerin Avrupa’ya geçmesini önlemek için kullanması amacıyla 32 milyon avro gönderileceğini açıkladı.

***

Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin resmî statüsü ne göçmenlik, ne de mültecilik. Göç İdaresi onlara, “Geçici Korumamız Altındaki Suriyeliler” diyor. Bunlardan, diğer ülkelere kaçak yollardan geçmeye çalışanlara ise “düzensiz göçmen” diyoruz.

Ancak ben bu yazımda, kavram kargaşasında kalmamamız için, Avrupa’nın kullandığı “Mülteci Krizi” tanımlamasından hareketle hepsini “mülteci” olarak anacağım.

Son verilere göre 3 milyon 587 bini Suriyeli olmak üzere 4 milyonu aşkın mülteci barındırıyor Türkiye. Sınırımızdaki katliamdan kaçanların ensâr olarak Türkiye’yi görmeleri de, Avrupa’ya giden yolda Türk topraklarından geçmek zorunda olmaları da bu sayıların yüksek olmasının sebepleri olarak gösterilebilir.

Bu yazıya başladığımda, sınırı geçip Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mülteci sayısı Bakan Süleyman Soylu’nun açıklamasına göre 135 bin 844 olmuştu. Belki sizler okurken 150-200 bin olabilir bu sayı.

AB ile anlaşma sağlanmazsa, bu sayı 1 milyonu bulur mu bilinmez. Yani iç savaştan kaçıp tekrar yurtlarına dönmeyi düşünmeyen bir kitle var içlerinde.

İşte gözü Avrupa topraklarında olan bu mülteciler, Türkiye’nin çıkışları kontrol etmeme kararının ardından yollara revân oldular!

AB ile yapılan anlaşmalar sonucu Türkiye’de âdeta zorla tutulan bu mültecilerin Yunanistan sınırında zorladıkları dikenli tellerin sesi Avrupa’nın göbeğinden duyuldu. Etekleri tutuşan Avrupa, bizi anlaşmalara uymaya davet etmekte gecikmedi. Hâlbuki o anlaşmalara uymayan, AB’nin tam da kendisi değil miydi?

Türkiye’ye, düzensiz göçmenlerin Avrupa’ya geçişini önlemesi için 6 milyar avro ödemeyi taahhüt eden ama bu taahhüdün ancak yarısını yerine getirenlerin yüzü hiç kızarmadı.

AB’nin bize olan taahhütleri bu 6 milyarla da sınırlı değildi elbet. 18 Mart 2016’da yapılan mutabakata göre, vize kolaylığı ve muafiyeti konularında prosedür hızlandırılacak, üyelik konusunun canlandırılması sağlanacaktı. Ama bunlardan hiçbiri, sınırlarımızı açmamızın bir sebebi değildi.

Biz, Suriye’deki iç savaşın insanları göçe zorladığı ilk günlerden beri söylüyoruz Kuzey Suriye’de güvenli bölge oluşturulması gerektiğini. Bu, hem sınırımızda bir terör üssü oluşmasını önlemek, hem de göçün Suriye sınırları içinde karşılanması için olmazsa olmazımızdı senelerdir.

Taleplerimiz hep göz ardı edilip savaşın mağdurları sınırımıza dayandığında, onlara ensâr olmakta tereddüt etmedik elbet. Tüm insanî ihtiyaçlarını karşılayıp zaman zaman kendi vatandaşımızı bile çileden çıkaracak kadar iyi baktık mültecilere. Ancak işin sonu gelmedi bir türlü. Sonunda İdlib’deki soykırım başladığında kaçacak yeri olmayanlar, yine sınırımıza dayandılar.

Kendi imkânlarımızla oluşturduğumuz sınıra yakın güvenli bölgeler ve o bölgelerde kurduğumuz kamplar da yüz binlerce savaş mağduru ile doldu taştı. Artık Türkiye’nin ekonomik olarak tek başına altından kalkmasının güç olduğu siyâsî ve ekonomik önlemler gerekiyordu.

Savaştan kaçan siviller için daha geniş bir güvenli bölgeye ve kalıcı konutlara ihtiyaç vardı. Bunun için uluslararası toplumdan ve özellikle muhtemel göçün mağduru olma ihtimâli olan AB’den ortak çalışma taleplerimiz oldu.

Bu taleplerimize olumlu cevap alamadık ve sınırdaki yığılma her geçen gün artmaya devam etti. Suriye ile direkt bir savaşa girdikten sonra da mülteci yükünü tek başımıza kaldırmama kararı aldık.

***    

33 askerimizin şehid edildiği gün, sınırlarımızı açarak dileyen mültecilerin Avrupa’ya geçişlerine müdahale etmeyeceğimizi duyurduk.

Bu hem siyâsî, hem ekonomik bir karardı. Bu karardan dolayı bizi suçlayacak olanların önce dönüp kendilerine bakmaları gerekir. Bizim tamamen insanî sebeplerle yuvamızı açtığımız mültecilere, başta Yunanistan olmak üzere Avrupalının nasıl davrandığını görmek için göze bile gerek yok herhâlde.

Aslında bu kararın siyâsî olduğunu ve tehdit içerdiğini düşünenler sonuna kadar haklılar. Türkiye, Avrupa’yı mülteci transferiyle tehdit etmiş, bu konuda blöf yapmadığını da göstermiştir. Ancak her ne olursa olsun, hiçbir mülteci sınır dışı edilmemiş, Türkiye’den ayrılmak isteyenler kendi rızâları ile Avrupa’ya doğru hareketlenmişlerdir. Yani AB ülkeleri ve özellikle de Yunanistan’ın hezeyanları gerçeği yansıtmamaktadır.

***

Burada atlanmaması gereken bir detay da, Türkiye’nin, mülteci politikası konusunda herhangi bir değişiklik olmadığını deklare etmiş olmasıdır. Bu demektir ki, “Canını kurtarmak için Türkiye’ye sığınanların canı bize emanettir”.

Ancak Avrupa, verdiği sözleri yerine getirmemekte direnirse, Türkiye’yi bir geçiş noktası olarak gören mülteciye de geçiş kolaylığı sağlanacaktır. Bu gerçeğe rağmen AB, Türkiye’ye karşı maddî taahhütlerini yerine getirmek yerine Yunanistan’a kesenin ağzını açmış ve bir bakıma, “Biz parayı veririz, sen gereğini yap!” diyerek kendi yükünü onlara yükleme gayretine girmiştir.

Merkel’in şahsî kararı ile gönderileceği açıklanan 32 milyon avro ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Kurulu’nun göndereceği 60 milyon avro gerçekten İdlib mağdurları için yeterli bir miktar olarak görülüyorsa, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Yunanistan’a vaat ettiği 700 milyon avro neyin karşılığıdır?

Sayıları milyonu bile bulmaması beklenen mülteciler için yapılan bu yardım, ya AB’nin ikiyüzlü politikalarının deşifre olmuş hâli ya da Yunanistan’ın gözden çıkarılmasının sinyalidir.

***

Haydi AB ikiyüzlü davrandı ve bize onları korumamız için gerekli parayı vermedi, ya bizimkilere ne demeli?

Kapıların açılmasıyla birlikte, birdenbire “Hani ensârdınız?” moduna giren muhalefetin koca koca vekilleri bile dört koldan mülteci korumacılığına soyunmuş durumda. Düne kadar Suriyelileri evlerine göndermek isteyen, Türkiye’de fazla hak kazandıklarını iddia edenler, bir anda mültecisever oldular.

Neymiş efendim, mültecileri ölüme gönderiyormuşuz(!)… İnsanlar pazarlık konusu yapılmamalıymış…

Yahu adama gülerler! Türkiye kime “Git!” dedi?

Zaten Avrupa’ya geçmek için fırsat kollayan, Türkiye’yi yurt tutmayı ya da kendi yurtlarına dönmeyi düşünmeyenlere, “Karar sizin, gitmek isteyeni artık zorla tutmayacağım” dedi, durum bundan ibaret!

Gelip bize sığınanı hiçbir yere yolladığımız yok…