Mülkî âmirler ve Anamur Kaymakamı

Bizzat şahit oldum ki, kendisini Anamur’a adamış, Anamur’un sorunlarıyla hemhâl olmuş, çözüm odaklı, pratik, cevvâl, cân-ü gönülden Anamur halkına hizmet etmek isteyen bir mülkî âmire sahipler. Ayrıca bölge insanı olması (Ermenekli) hasebiyle bu durum hem kendisi, hem de Anamur halkı için ayrı bir avantajdır.

BENİ bu makaleyi yazmaya sevk eden temel saik, Anamur’da bulunduğum yaz sezonunda Kaymakam Sayın Bilal Bozdemir Beyefendi ile -tesadüf mü desem, tevafuk mu desem- ilginç bir şekilde tanışmamızdır.

Bu hususa girmeden önce, mülk ve mülkî âmirler konusundaki mülâhazalarımı kısaca aktarmak istiyorum.

Mülk ve mülkî âmirler

“Mülk” kavramı, etimolojik ve epistemolojik olarak çok ihatâlı bir kavram olsa da, burada sadece gerçek ve orijinal hâliyle kelimenin “hâkimiyet, hükümranlık, hükmetme, tasarruf etme, yönetme” gibi anlamlar içerdiğini söylemekle yetineceğim.

İlâhî tandans olarak bu kelime ya da kavram, göklerin ve yerin mutlak hâkimiyetinin ve hükümranlığının, dolayısıyla yönetme ve tasarruf etme hakkı ve gücünün Allah’a ait olduğuna işaret etmektedir. Ancak, yeryüzünün ihyâ ve inşâ işi Allah tarafından insanın irâdesi ve sorumluluğuna bırakıldığına göre, o zaman yeryüzünün tasarrufu, yönetme hak, yetki ve sorumluluğu belli ilke ve sınırlılıklar dâhilinde insanoğlunun uhdesine geçmiş demektir.

İşte, “melik, mâlik, memâlik, mülkiye” gibi kendisinden birtakım kavramların türediği “mülk” kavramı, özünde ve esasında “hükümranlık ve yönetme” gibi iş ve unsurları bünyesinde taşımaktadır.

Dolayısıyla “Adâlet mülkün temelidir” mottosunda (özdeyişinde) olduğu gibi, “devlet” idâresinin temelinde de “adâlet” olmazsa olmaz bir gereklilik, hatta zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Unutulmasın ki, bugün yeryüzünde zulüm varsa, bu zulmün temelinde yatan “1” numaralı sebep, devlet yönetimlerinde adâletin bulunmaması; başka bir deyişle barışın, kardeşliğin, huzurun, refâhın, iyilik ve güzelliklerin tesis ve tecellilerinden sorumlu olan yöneticilerin “kıldan ince, kılıçtan keskin” diye tasvir edilen (betimlenen) adâlet müessesesini uygulamadaki zâfiyetleri ve basiretsiz, dirâyetsiz, tutarsız ve de yetersiz davranışları sebebiyledir.

Ne yazık ki, Arapça olan “mülk” kelimesi Türkçeye “mal-mülk edinme, mal-mülk sahibi olma, servet edinme” şeklinde anlam kaymasıyla birlikte çevrildiği ve geçtiği için, kelimenin özünde var olan, “adâletle yönetme” ilke ve anlayışı ikinci plâna itilerek asıl önemli yanı (adâletle yönetme ilkesi) ya gözden kaçırılmış ya da göz ardı edilmiş hâldedir.

Kur’ân’da ilgili âyet, “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır” şeklinde ikincil bir mânâ ile Türkçeye tercüme edilince, herhâlde bizimkilerin bilinçaltına düşen ilk şey ve -belki de zımnen- “O hâlde yeryüzünün mülkü de bizimdir” şeklindeki algı ile ilk yaptıkları iş, “mal-mülk edinmek” olmuştur. Hâlbuki âyette “yönetme ve hükümran olma” gücünden bahsedilmektedir.

Ne dersiniz, bu mânâda bizim yöneticilerin makam koltuklarına oturduklarında ilk düşündükleri şey “mal-mülk, servet edinme” gibi şeyler olduğu için mi yönetim işlerinde adâleti tesis etmek bir türlü akıllarına gelmiyor ya da adâlet bir türlü vukû bulmuyor?

Anayasal olarak günümüzde il ve ilçeleri yöneten “1” numaralı yöneticilere “mülkî âmir” denilir. İlleri valiler, ilçeleri de kaymakamlar yönetirler. Mer’î mevzuata göre yetki ve güçlerini Anayasa ve yasalardan alan vali ve kaymakamlar, görev yaptıkları şehirlerin kamu düzeninden, genel asayişinden, refah ve kalkınmasından birinci derecede sorumludurlar. Devletin temsilcileri olarak Devlet adına iş yaparlar ve görev yaptıkları mıntıkalarda halkın huzuru ve refahı için maiyetlerindeki Devlet kurum ve kuruluşlarının yöneticilerini eşgüdümleyerek onları sevk ve idâre eder, halka hizmet için onlara rehberlik ve liderlik yaparlar.

İşte, resmî statü gereği taşıdıkları yetki, işgâl ettikleri makamın omuzlarına yüklediği vazife ve sorumluluk vali ve kaymakamları bu kadar önemli kişiler yapmakta ve stratejik olarak da yaptıkları işlerin önemini katbekat artırmaktadır. Bir nevî şehirlere şehremînilik yapan belediye başkanları gibi vazife ve sorumlulukları ağır olmaktadır.

Bu giriş ve girizgâhtan sonra gelelim asıl meseleye…

Mülkî bir âmir olarak Anamur Kaymakamı

Girişte de belirttiğim gibi, Anamur Kaymakamı Sayın Bilal Bozdemir Beyefendi ile tanışmamız bir “tesadüf”ün eseri…

Nâcizâne bendeniz hem yapısal, hem de eğitimci bir akademisyen olarak çevreye ve toplumsal sorunlara karşı son derece duyarlıyım. Bu hassasiyetimden olsa gerek, bir akşam Anamur sahilindeki “Rauf Denktaş Parkı”nda yürürken gayr-i ihtiyârî olarak önümde yürüyen bir beyefendinin cep telefonu ile konuşmalarına şahit oldum. Bu konuşmalar çok kısa aralıklarla iki kez tekerrür etti ve ikisi de parkta görülen olumsuzluk ve sorunlara karşı ânında müdâhil olmakla ilgiliydi.

Konuşan şahıs belli ki yetkili birine benziyordu. Ses tonu ve üslûbu etkili, konuşmaları kısa, net ve çözüm odaklıydı. Şaşırmış ve etkilenmiştim. Çünkü uzun yıllardan beri yaz aylarında bulunduğum Anamur’da, Anamur’un sorunlarıyla bu kadar yakından ilgilenen birisine ilk defa rastlıyordum. İçimden, “İşte aradığım adamı buldum” dedim.

Heyecanla konuşmasının bitmesini bekledim. Özür dileyerek ve izin alarak, çevresel sorunlara karşı duyarlı bir vatandaş olarak sergilemiş olduğu çözüm odaklı yaklaşımından dolayı kendisine teşekkür etmek istedim ve akabinde bu konulardaki duygu ve düşüncelerimi kendisiyle paylaştım. Sağ olsun, ilgi ve alâka göstererek memnûniyetlerini izhar etti. Çevre ve toplumsal sorunlar üzerinde çok kısa konuştuktan sonra lütfederek kendisini takdim etti ve Anamur Kaymakamı olduğunu söyledi.

Ben bir kez daha şaşırmış ve çok mutlu olmuştum. Çünkü akşamın karanlığında bir kaymakamın gördüğü sorunlara hemen ilgi göstermesi ve meseleyi yerinde çözmeye çalışması, üstelik saygıdeğer muhterem eşleri ve çocuğu yanında olduğu hâlde bunu yapması çok sık rastlanan olaylardan değildi.

Akabinde ben de kendimi takdim etme durumunda kaldım ve ailesiyle müşerref olduktan sonra zâtımı makamına dâvet etme lütfunda bulunarak vedalaştık.

Bu tanışma faslından yaklaşık iki ay sonra dâvetine icâbet etmek üzere özel kaleminden randevu aldım. Birkaç gün önce de makamına teşrif ederek zât-ı âlileriyle tekrar müşerref olma fırsatını buldum.

Sağ olsunlar, yaklaşık bir saate yakın şahsıma ayırdıkları zaman diliminde Anamur’un sorunlarını konuştuk ve çözüm yolları üzerinde fikir teatisinde bulunduk.

Dağı ve deniziyle, ormanı ve ırmağıyla, ovası ve yaylasıyla, târihî (Anemurium Antik Kenti ve Mâmure Kalesi başta olmak üzere) ve coğrafî özellik ve güzellikleriyle her türlü sebze ve meyvenin yetiştiği ve dahi muzuyla mâruf ve meşhur olan güzel Anamur’un elbette sorunları çoktu. Ama biz, ancak belli başlı sorunlar üzerinde durabildik.

Bunlar arasında güzel Anamur’a ve Anamurlulara yakışmayan çevre ve gürültü kirliliği, kamunun maslahatı ve kamu düzeni açısından toplumsal normlara ve kurallara uyumsuzluk, trafik keşmekeşi, sosyolojik bir realite olarak medenî davranışlardaki yetersizlikler, korna sesleri ve egzoz patlatmaları başta olmak üzere gece hayatındaki aşırı gürültü ve meskûn mahâllerde ikâmet eden sâkinleri rahatsız etmeler, gecenin geç saatlerinde silah atmalar gibi daha birçok sorun vardı.

Hele çöplerin ve her türlü atık maddenin sahildeki kumsallar ve parklar başta olmak üzere caddelere, sokaklara, yollara, kaldırımlara ve tüm mahâllere fütursuzca ve çok rahat biçimde atılmaları güzelim Anamur’u yaşanmaz hâle getiriyor. Onun için diyorum ki, İslâmî anlayıştaki “Yeryüzü mescittir” sözü -ki namaz kılınacak yerin temiz olması gerekir- Anamur için geçerli değildir(!). Çünkü Anamur’da yaşayan insanlar her yeri çöplüğe ve çöp kutusuna çevirmişler. Ellerine ne geçerse yere atıyorlar. Onun için teşbih yaparak, “Anamur yeryüzünün çöp kutusuna dönüşmüş” desem, acaba biraz abartmış mı olurum?

Bunlara ilâveten, Anamurluların haklı olarak şikâyet ettiği içme suyu sorununu da gündem yaptık. Çünkü Anamur’un yaylalarından akan billur gibi sular KKTC’ye giderken (Devlet politikasıdır, gidebilir), Anamur halkının hâlâ kireçli kuyu suyunu içmesi gerçekten anlaşılır gibi değildir.

Ancak Sayın Kaymakam, Ala Köprü Barajı’nın üst taraflarındaki zengin ve değerli kaynak sularını Anamurlulara ve diğer yerleşim birimlerindeki insanlara içirmek için İller Bankası’na mürâcaat ettiklerini, bütçe ayrılır ayrılmaz bu sorunu çözeceklerini beyan ederek yüreğimize su serpti.

Mezkûr konuları görüşüp fikir teatisinde bulunduktan sonra makamından ayrıldım ve daha önce karar verdiğim gibi bu makaleyi yazmak için işe koyuldum.

Yıllarca şahit olduğum gibi bir kez daha anladım ki, güzel Anamur’un çözülmesi gereken bir hayli sorunu var. Ama Anamurlular kıymet bilirlerse kendileri için şans ve avantaj teşkil eden çok değerli bir Kaymakamları da var. Bizzat şahit oldum ki, kendisini Anamur’a adamış, Anamur’un sorunlarıyla hemhâl olmuş, çözüm odaklı, pratik, cevvâl, cân-ü gönülden Anamur halkına hizmet etmek isteyen bir mülkî âmire sahipler. Ayrıca bölge insanı olması (Ermenekli) hasebiyle bu durum hem kendisi, hem de Anamur halkı için ayrı bir avantajdır. Zâten bildiğim kadarıyla Anamur’da çok sayıda Ermenekli yaşamaktadır. Onun için Anamur halkının değerli Kaymakam’a her türlü desteği vermesi ve kendisine yardımcı olması, kendilerinin menfaatinedir.

Sayın Kaymakam’ı, bir nevi yakından da tanıma fırsatı bulduğum rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu’na benzetiyorum. O da çok cevvâl, cesur, pratik, çözüm odaklı ve kendisini görevine ve görev yaptığı yerlerin halkına adamış çalışkan bir vali idi.

Bunun yanında Devlet’in ve Devlet’i idâre edenlerin de Sayın Bilal Bozdemir’e Türk halkı adına sahip çıkmaları ve daha üst makamlarda değerlendirmeleri milletin maslahatı için büyük önem arz edecektir sanırım.

Daha yeni tanıştığım, dünya görüşü ve siyâsî tercihlerini bilmediğim -ki beni ilgilendirmez- ama çalışkanlığına bizzat şahit olduğum, hâriçten objektif bir gözlemci olarak araştırmalarım ve soruşturmalarım (çalışkanlığını, sorunlara ilgisini, adanmışlığını, pratikliğini ve çözüm odaklı olduğunu bilenler biliyor) neticesinde böyle olduğuna kanaat getirdiğim bu değerli mülkî âmiri saygıyla selâmlıyor, Anamur için ve Anamur halkı adına çalışmalarında başarılar diliyorum.

İlâve olarak şu hususu da belirtmiş olayım ki, Anamur’un coğrafyası kadar Anamur halkı da zorlu bir halktır. Bu mânâda Anamur halkının sosyolojik yapısını bilimsel olarak incelemeye ve analiz etmeye değer buluyorum. Disiplinlerarası interaktif bir çalışmayla (sosyoloji, antropoloji, sosyal psikoloji, psikoloji ve sair), özellikle de ünlü Fransız araştırmacı Le Play’in kullandığı “monografi” metoduyla iç ve dış gözlem yapılarak ve mülâkat teknikleri kullanılarak bu araştırmalar yapılabilir. Böylelikle şehrin medenîleşme sürecine katkı da sağlanabilir.

Bu sûretle sosyal değişme müspet yönde hızlanarak Anamur, Mekke’nin Medîne-i Münevvere’ye evrildiği, bir zamanlar “Beytü’l Hikme(t)” denilen Bağdat’a çevrildiği ya da kendi çapında küçük bir Rey, Fustat, Kurtuba, Gırnata, İstanbul olduğu ya da en azından Fârâbî’nin “El-Medînetü’l Fâzıla”sına adım atıldığı bir yer olabilir. Ama görünen o ki, süren anlayışla gidilirse, bu toplumsal dönüşüm ve sosyal değişmenin daha yüzlerce yıl alacağı su götürmez bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

Anamurlu dostlarım bunun farkında bile değiller ve ne yazık ki işi ciddiye bile almıyorlar. Ne yapalım, zorla güzellik olmaz!