
“JAPONYA’nın başkenti Tokyo’da, ikinci doğan çocuklar için bakım hizmetleri Ekim 2023’ten itibaren tamamen ücretsiz hâle getirilecek.”
Haber böyle.
“Modern” diye tanımlanan dünyada nüfus giderek yaşlanıyor, doğum oranı düşerken ölüm oranı hem yükseliyor, hem hızlanıyor.
Yalnızlık Bakanlıkları kuran ülkelerin bu minvâlde sözde yeni politikalar geliştirdiklerini gözlemliyoruz.
Buldukları çözüm, para vermek.
Para vererek her şeye teşvik edebileceklerini zannediyorlar.
En az elli yıl eğitim ve medya kurumlarıyla oluşturdukları sosyolojileri para vererek yeniden dizayn edeceklerini zannediyorlar.
Dünyanın Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ile nasıl bir sosyolojiye büründürüldüğünü ya unutuyorlar ya da gerçeği görmek işlerine gelmiyor.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile dünya toplumları yoklukları tanıdı. Adaletin nasıl elden yittiğini adaleti sağlayan ilkeler elden yitirilince anladı.
Biz de bu sosyoloji içinde olduk. “Biz” derken, atalarımız… Oğullarının isimlerini “Cihangir”, “Fatih” ve “Muzaffer” koyan analar, günden güne geçim derdiyle karşılaştıkça cihangir olmak yerine ekmeğini elinden yitirmemesi için haksızlığa ses çıkarmamalarını telkin ettiler yavrularına. Kızları okumalı, kendileri gibi çekmemeliydi. Ah ekonomik bağımsızlıkları olsaydı o evlerde bir dakika oturmazlardı zira!
Her gelen fırsatı helâl mi, haram mı olduğunu düşünmeden kabul etmelerini öğrettiler bir de. (Bu arada sadece analar değil, ataların daha büyük günahı var.) Bu yüzden gelen fırsat hep devlet bilindi. Talihin dönmesini “devlet kuşu” diye tanımladılar.
Hakikaten, devlet kuşu neydi?
Devlet neydi ki devlet kuşu iş olsun?
Devlet, ganimet demekti. Bakınız sözlüklere, lügatlere, etimoloji incelemelerine. Devlet, ganimet demektir. Fırsattır yani. Ele geçendir.
Ve böylece devlet kelimesini algımıza yerleştirirken “mülk” kelimesini kaldırıp attılar. Mülkü parasal bir varlık kabul ettirdiler. Sonra da adaleti mülkün temeli bilmemizi sağladılar.
Adalet hangi mülkün temeli olacaktı bundan sonra?
Devletlerin idarecileri de, küreselci çeteler de, şirketler de, patronlar da yeni doğan çocukların kendilerine hizmet etmek için var olmalarını ister oldular. Hem vergi vereceklerdi, hem hizmet edeceklerdi. Bir ara yeryüzündeki kaynakların yetmeyeceğini düşünür oldular. Hâlâ bu düşüncedeler. Madem kaynaklar yetmeyecekti, öyleyse bu doğumlara bir son vermeliydi. Herkesin iş sahibi olması gerektiğini söylediler. Bunun için enflasyon diye bir şey uydurdular. Enflasyona alıştırmak için de harcama denen şeyi… Bakınız, ekmek 6 lira oldu meselâ bu ülkede de. İki yıldır bugün 10 lira olmaması için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin verdiği mücadele sonunda tükendi.
Artık korkaklar daha çok asılacaklar daha çok çalışmak gerektiği inancıyla. Hiçbir şey hiçbir şeye yetmeyecek. Keşifler, teknolojiler, dünyaya meydan okumalar fayda vermeyecek.
Zaten evlilikler olmuyor. Olan bitiyor. Çocuk doğmuyor. Doğanınsa kardeşi yok. Türkiye’yi 2040’ta hayâl edebiliyor musunuz Japonya’daki gibi bir Yalnızlık Bakanlığı ile?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “En az üç çocuk” diyedursun, maalesef kıymetli ailesinin de içinde bulunduğu dernekler ve vakıflar bu ülkenin aile yapısıyla zerre ilgilenmiyorlar.
Fatih Portakal, Altılı Masa’nın 2023 Seçimini kazanması hâlinde dağıtılacak bakanlıkları açıklıyor. Aile Bakanlığı yüzde 0,03’lük DP’ye verilecekmiş.
E AK Parti de öyle yapmadı mı? Nerede öylesine, vizyonsuz, sözümona, politikasız biri var, Aile Bakanlığını onunla sürdürdü. Erdoğan “Kültürde sınıfta kaldık” dedi. Ama hep aileyi unuttu. Nikâh törenlerinde üç çocuk tavsiye etmeyi aileyi düşünmek zannetti.
Evet, şaşaalı törenlerle dolu evliliklerden toplum kaçınmalı, o işi hükümet göremez. Ama daha başta yuvayı kurarken parçalanmaya razı ilişkiler inşâ ediliyor. Bey bir yerde, hanım bir yerde. Olsun, memurlar ya, birkaç yıl sıkarlar dişlerini, sonra bir tayin… Oh! Türkiye’de bu şekilde kaç aile var, kaçı boşanmış, kaçının (kaç) çocuğu var, kaçı kaç lirayla geçiniyor, Aile Bakanlığı bir rapor hazırlayıp sunmuş mudur Sayın Erdoğan’a?
Derdimiz İslâm değil, iktidara gelmekti. Kabul edelim. Bu yüzden nerede duracağımızı şaşırdık. Türkiye Yüzyılı’ndan bahsederken aileden başlamak bu şaşkınlıktan kurtulmak için.
Bunu başarmak içinse ilk şart belli: Mülk, ancak İslâm’la yönetilir.