“YENİ
çirkine mahkûm, eskisi güzellerin;
Allah kuluna hâkim kulları heykellerin…
Buluştururlar bizi elbet bir gün hesapta;
Lâfını çok dinledik, şimdi iş inkilâpta!
Bekleyin, görecektir duranlar yürüyeni!
Sabredin, gelecektir solmaz, pörsümez yeni!
Karayel bir kıvılcım, simsiyah oldu ocak;
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?”
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “Muhasebe”
adlı şiirinin son kısmından alıntıyla başlamakla niyetimi arz ettiğimi
düşünüyorum…
***
Nûh’tan
(as) Yâfes’e, ondan İbrâhim’e (as) ve insanlığın Son Hanif Lideri Efendimiz Muhammed
Mustafâ’dan bugüne ve de kıyamete dek, insanlığın adalet ve barışla buluşmasına
odaklanmış bir Hanif milletler silsilesi var olmuştur daima.
Bu
silsilenin varlığı, insanlığın teminatıdır.
Yeryüzünde,
gücü kontrolünde tutarak insanlığı tâ en başından beri tehdit eden küresel egemenlerin,
bir diğer tâbirle ateşin çocuklarının parası, silahı yahut fizik gücü, Hanif
varlığı ürkütmemiştir, bugünden sonra da ürkütmemelidir.
Son
Hanif kale Türkiye’nin vatanperver fertlerini de asla ürkütemeyecektir!
“Onlara
bir şey olmaz” düşüncesinin, “Plânları onlar kuruyorlar” fikrinin aşağılık bir
düalist yaklaşımla, İslâm’a asla sığdırılamayacak bir ölçüyle nasıl bir put meydana
getirdiğini fark etmek şarttır.
Bu
farka varan bilmeli, unutmamalı ve her an hakikat inancını diri tutmalıdır ki, Hanif sözün yükseldiği
zeminin ve zamanın şâhidi tarihtir. Ve tarih, ateşin serin kılındığını, suyun
yarıldığını, mağaranın en basit evle kapandığını görmüş, göstermiştir.
Çünkü
Allah, Hanif sözün kalemini, şairini, nâtıkını, minaresini, mescidini,
beldesini güvende kılar.
Her
birimiz, bulunduğumuz yerde, doğudan batıya ve kuzeyden güneye siyâsî ve
vicdanî tüm haritaların odağı Anadolu’da, ateşin yakmadığı, suyun boğmadığı, en
basit evin dağılmasına izin verilmediği hakikat sırrının inanmışları olarak,
fiziken zayıf olma kaygısı çekmeden, mahzun olmadan ve gevşemeden dik durmak
zorundayız!
Lütfen,
Yeni asrın müjdelerle dolu olduğunu fark edenlerden olunuz!
***
Batı
uygarlığının bilim, teknoloji ve finans kodlarıyla yapılandırılmış gücü
üzerinden İlâh tanımaz tutumunun sonu geldi!
Zira
Kâdir-i Mutlak ile bilek güreşine tutuşmak, en büyük acizliktir!
Sünnetullah’a
karşı üç asırdır yaptıkları meydan okumaya tanınan müddet doldu!
Uyutulanlar
uyandı!
Yaratılmış
ne varsa, varlığın üzerindeki tüm egemenlik hakkının kendisine ait olduğu
zannındaki Batı’nın tıpkı
Firavun ve Nemrut gibi mühletinin dolduğunu görmeli gözler.
Allah
zalimleri değil, salihleri sever.
Allah
müşrikleri değil, muhsinleri sever.
Anadolu’nun
irfan suyunda karılıp yoğurulan bu toprağın insanı, Hanif hüviyetini ve asırlardır
bu kodu taşıdığını hatırlamalı, tarihiyle geleceğe sarılmalıdır. Ve hazır
olmalı, hazırlanmalıdır kalbiyle aklederek kuracağı adil ve evrensel düzene…
Ümitsizliğe,
gevşemeye, hüzne yer yok bu yolda!
Hanif
olmak var, dik durmak var, korkmadan ve yılmadan yürümek var!
***
“Biz Sana, onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidâyetlerini artırdık…” (Kehf, 13)