Müjde! İzin var, kaçabiliriz!

Davet edilmişken, çağrılmışken, dünya yakamıza yapışmayı bırakmışken, heveslerimiz paçalarımıza bulaşmıyorken, gösterişsiz, kendi ahvalimizle, kendi acziyetimizin farkına varıp “Fefirru illallah” buyruğuna muti olalım! O muazzam merhametten, o sonsuz kudretten, sadece kendimiz için değil, tüm insanlık için medet umalım!

DÜNYA, kaçışı olmayan bir salgınla cedelleşiyor.

“Yeni tip Covid-19” salgını ile birlikte ülkeler sınırlarını kapatıyor, şehir çıkışları güvenlik kuvvetleri tarafından tutuluyor, semtler karantinaya alınıyor, sokağa çıkmak şartlara bağlanıyor.

Ardımızda ayak sesini işitmediğimiz, gölgesini görmediğimiz görünmez bir güç(!), dünyanın her yerinde toplumların hayat akışını değiştiriyor. Hayatta kalabilmek için, insanları azamî seviyede etkileyen “3T”den kaçışımız yok: Tehdit, tedbir, tecrit…

Covid-19 tehdidi tedbiri, tedbir ise tecridi zorunlu kılıyor!

Salgının önüne geçebilmek için istekli yahut zorunlu olarak tüm insanlık, korunmak ve etrafındakileri korumak zorunda! Aksi durumda her geçen gün artan ölüm sayısı, bir vebâl olarak asılacak aciz varlığının boynuna!

İnsanoğlu, tüm gelişmişliğine ve 21’inci yüzyıl imkânlarına sahip olduğu hâlde, hangi ülkede yaşıyor olursa olsun tercih ve itiraz etme inisiyatiflerinin feshedilişini, teslim olmuş bir biçimde seyrediyor.

Çünkü görünmez o güç(!), kendi varlığından başka her türlü varlığı hiçe sayıyor! Güçlü devletlerin, Avrupa kardeşliğinin imkânları, ilim, bilim keşifleri sukut ediyor. Bir düşünün, birkaç sentlik maskenin kavgasına düşen büyük güçler, şimdi nam salmış parklarını kabristana çevirme hazırlığı yapıyorlar.

Üzücü… Bu salgında, insanlık kibrinde boğulacak kadar elim bir tecrübeden geçiyor.

***

Özgürlük çığlıkları da sustu!

Covid-19 salgınıyla eşitlendi insanlık!

Irk, dil, din ayrımı şu vakitten sonra demode artık.

Şimdi, o görünmez gücün (!) tehdidi ile tüm yönetim biçimleri, bütün “izm”ler iflâsın eşiğinde…

Huzuru, parayı, imkânları, kaynakları bölüşemeyen muhterislerin şâhidiydik, ancak şimdi “öteki” ve “beriki”ler, güçlüler ve güçsüzler, hâdliler ve hâdsizler aynı riski bölüşüyor. 

Tehdit bir değil; bunca elim, bunca çâresizlik içinde insanlık bir başka tehdidin tesirini rûhunda hissediyor: Köşeye sıkışmışlık…

Bu his, çoğunlukla hakikatten uzak, tahrif edilmiş bir din algısı ile oyalanan ABD ve Avrupa ülkelerindeki halklarda anksiyete ve panik atak olarak tezâhür ederken, lâik Fransa, ateist Çin ve Budist Hindistan’da İslâmofobi ve ırkçılık küstahlığına dönüşüyor.

Dünya genelinde hâl böyle iken, ülkemiz Avrupalı kardeşlerin birbirinden göremedikleri yardımı sağlamanın onurunu yaşıyor. Her geçen gün alınan tedbirlerle pandeminin önüne geçilme ihtimâlini yükselten Hükûmetimiz, sair ülkeleri kriz yönetimi başarısıyla şaşkına uğratıyor.

Paylaşım rûhunu yitirmemiş bir millete haiz bu ülke, takdire şayan tedbirleriyle, önlem paketleriyle, mağduriyete mahâl vermeyecek çözümleriyle, vakur bir edâ ile sessizce dünyaya insaniyetten, vicdandan, merhametten, insanlıktan söz ediyor.

Önce kendi halkı için çâreler üreten, “Yok” demeyen, “Evde kal!” talimatını tamamlayan hizmetleri seferber eden, Avrupa ülkelerine yardım eli uzatan Cumhurbaşkanımız ve Bakanlıklarımıza müteşekkiriz.

Hepsinden evvel, dünyanın ahvali ile kendi ülkemizdeki gelişmeleri kıyasladığımızda, hâlimizin şükrünü Rabbimize sunmakta kifayetsisiz!

Ve dahi, öncelikle tüm sağlık çalışanlarına ve hizmet sektöründe olup küçücük birer maske ve kocaman kalpleriyle suyumuzun, aşımızın, sair ihtiyaçlarımızın temini için tüm tedbirlere rağmen milletin sağlığı için, devlet ekonomisine katkı için Covid-19’a meydan okuyan çalışanlara kalbî teşekkürlerimizi sunuyorum. Rabbimiz, muhafaza buyursun!

Birbirimiz için düştüğümüz gayreti ibadet hükmünde kabul buyursun ve bu zor zamanlarda, hayra çelme takan değil, hayra vesîle olanlardan olmak nasibimiz olsun! 

***

Evet, yazımın girişinde “Dünya kaçışı olmayan bir salgınla cedelleşiyor” demiştim. Peki, biz?

Ülke olarak gayet başarılı tedbirlerle kendimizi güvende hissediyor olmakla birlikte, inananı inanmayanı, iktidar yanlısı yahut muhalif olanıyla özgür olma hakkını sonuna kadar kullanan bir toplum olarak fert fert neler hissediyoruz? Köşeye sıkışmışlık hissi rûhumuzda bir baskı oluşturuyor mu?

Haydi itiraf edelim kendimize, bir kaçma hissi dolaşmıyor mu içimizde?

Kaçmak… Öyle haince kaçmalardan söz etmiyorum... Meselâ nefsimize ağır gelenden, kötülüklerden, kötülerden, bıktığımız şehirlerden, incindiğimiz kişilerden, yıldıran işlerden kaçmak ister gibi kaçalım…

Kaçmak… Sakın “Kaçmak mertliğe yakışmaz” demeyin!

Yakışır! İnanın, hem de çok yakışır...

“Kaçmak bizim kitabımızda yazmaz” hiç demeyin!

Yazar! Hem de öyle bir yazar ki, kaçmaya teşne olmamak elde değil…

Haydi, dünyanın cazibesi sönmüşken, gidilecek görülecek yerler evimizin duvarlarıyla engellenmişken, meşgul eden ve oyalayan ne varsa ilgi alanımızdan çekilmişken, ölüm sayıları kulağımıza kendi dünya finalimizi fısıldıyorken, gelin, birlikte firar edelim!

Nereye mi? Çağrıldığımız yere!

“Fefirru illallah!”1 çağrısına uyalım!

Tam zamanı şimdi firar etmenin. Dünyadan elimiz eteğimiz kısmen de olsa çekilmişken, evlerimize kapanıp kendimizle ve sevdiklerimizle nihâyet yüz yüze gelmişken, kışkırtıcı pek çok unsur artık gözümüze çarpmıyorken, giyinip kuşanmalar, takıp takıştırmalar artık daha lüzumsuzken, gelin, hep birlikte firar edelim!

Üzülmeyelim, paniklemeyelim, bir çıkış yolu var. Hattâ mucizevî bir müjde var bize. “O hâlde Allah’a kaçın (koşun/iltica edin)” tavsiyesine kulak vererek kaçalım!

Davet edilmişken, çağrılmışken, dünya yakamıza yapışmayı bırakmışken, heveslerimiz paçalarımıza bulaşmıyorken, gösterişsiz, kendi ahvalimizle, kendi acziyetimizin farkına varıp “Fefirru illallah” buyruğuna muti olalım!

O muazzam merhametten, o sonsuz kudretten, sadece kendimiz için değil, tüm insanlık için medet umalım!

Çünkü, “Yeryüzünde O’nu âciz bırakamazsınız. Sizin için Allah’tan başka hiçbir dost ve yardımcı yoktur”2.

***

Bir vesîle, geçmiş Berat Kandilinizi kutluyorum.

“Ömrümüz ve gönlümüz kandilsiz kalmasın” diyor, dualarınızın makbul olmasını diliyorum. Fi emanillah!

 

1Zariyat, 50: “O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz Ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.”

Diyanet İşleri Tefsiri: “Başka kaçacak, sığınılacak yer yoktur, yalnız Allah’a sığınmak, O’nun gösterdiği yolda yürümek gerekir; O’nun yanında başka tanrılar uydurmak akıl ve izan sahibi varlıklara yaraşmaz.”// “‘Firrû’ kelimesinin kökü ‘firar’dır. Arapçada ‘firar’, kaçmak, koşmak, iltica etmek, sığınmak gibi mânâlara gelmektedir. Öyleyse, bir önceki âyet-i kerîmeye atıf için gelen baştaki ‘fe’den sarf-ı nazar ederek âyete şu mânâlar verilebilir: Allah'a koşun! Allah'a kaçın! Allah'a iltica edin!// Bir şeye doğru koşmak veya kaçmak için arada mesafe olması gerekir. Hâlbuki Allah, mekândan münezzehtir. Öyleyse Allah ile kul arasındaki mesafe ve uzaklık, bildiğimiz gibi bir uzaklık değil, mânevî bir uzaklıktır ki bu da kulun Allah'tan gâfil olması demektir. Gaflet perdesi inceldikçe kul Hakk'a yaklaşmaya başlar. Bu yaklaşma, tövbe ile başlar, sonra ibadet ve zikrullah ile artarak devam eder.”

2Şura, 31