KANUNİ Sultan Süleyman,
Türklerin batıdaki ilerleyişini durdurmak amacıyla hazırlanan ve Macar Kralı
Layoş’un yönettiği Haçlı ordularını 1526’da, Mohaç’ta yenerek büyük bir zafer
kazanmıştı. Haçlı ordularının büyük kayıplar verdiği ve Macar Kralı Layoş’un da
öldüğü Mohaç Zaferi, Macaristan’ın Osmanlı egemenliğine girmesi ile sonuçlandı.
Kanuni,
zaferden sonra Macaristan’ı doğrudan Osmanlı topraklarına katmadı; kendine
bağlı bir krallık olarak yeniden teşkilatlandırırken, başına da Mohaç’ta ölen
Kral Layoş’un oğlu Jan Zapolya’yı getirdi.
Mohaç
Meydan Savaşı’nın doğurduğu sonuçlar ve Macaristan’ın yeni statüsü,
Osmanlı-Avusturya ilişkilerini uzun süre olumsuz etkiledi. Avusturya Arşidükü
Ferdinand, ölen Macar Kralı Layoş’un kız kardeşi ile evli olduğu için Macar
tahtında hak iddia ediyordu. Fakat çağın en büyük askerî, siyasî ve ekonomik
gücü olan Osmanlı Devleti’ne rağmen iddialarını gerçekleştirebilmesi de mümkün
değildi. Yine de amacına ulaşabilmek için doğabilecek her fırsatı
değerlendirmekten geri kalmıyordu.
Macaristan’ın
yeni Kralı Zapolya ise, Lehistan Kralı Sigsmund’un kızı Prenses İzabella ile
evli idi. Zapolya, Osmanlı Devleti’ne karşı bağlılık ve sadakatini uzun süre
koruduktan sonra ortamın uygun olduğunu görünce -biraz da kayınpederine
güvenerek- tam bağımsızlığını ilan etmeye karar verdi. Bu konuda öyle kararlı
idi ki Osmanlı Devleti aleyhine Avusturya ile gizli bir ittifak bile yapmıştı. Fakat
Avusturya Arşidükü’nün başka hesapları vardı. Kanuni, Zapolya’yı desteklediği
sürece bölgede rahat edemeyeceğini biliyordu. Ne yapıp edip padişahla
Zapolya’nın arasını açmalı idi. Bu nedenle Osmanlı Devleti aleyhine Zapolya ile
yapmış oldukları ittifaktan Padişah’ı haberdar etti.
Gelişmelere çok üzülen ve öfkelenen Padişah, haberi kendisine ileten Avusturya elçisi Laski’ye hitaben söylediği, “Bu iki kral taç taşımaya layık değildir. Ne Allah, ne de insan korkusu, imzaladıkları ahitnameyi bozmalarını önleyememiştir” sözleri ile öfke ve kızgınlığını açıkça ifade etti. Avusturya Arşidükü, Osmanlı Devleti’ne kafa tutarken kayın biraderi olan Kutsal Roma Germen İmparatoru Şarklen’e güveniyordu.
Osmanlı-Avusturya
ilişkilerinin kopma noktasına geldiği 1540 yılında, Macar Kralı Zapolya aniden
öldü. Onun beklenmedik ölümü yeni siyasî durumların ve polemiklerin doğmasına
neden oldu.
Zapolya’nın
yeni doğmuş 15 günlük bebeği Jan Sigsmund, Macar tahtının tek yasal varisi idi.
Çocuk kral olabilecek yaşa gelinceye kadar naiplik hakkını annesi İzabella
kullanacaktı. İzabella ise Avusturya’nın can düşmanı Lehistan Kralı Sigsmund’un
kızı idi. Ferdinand’ın oynadığı oyun, istediği sonucu vermemişti. Ortaya çıkan
yeni durum, eskisinden de kötü idi. Bu nedenle Bebek Kral’ın annesinin İzabella
olmadığını iddia eden Ferdinand, çocuğun Zapolya’nın metresinden doğduğunu,
İzabella’nın hamileliğinin ise aldatmaca olduğunu söyleyerek kraliçenin
naipliğine itiraz etti.
Çocuğunun
hukukunu korumak isteyen kraliçenin, iddiaların bir iftira olduğuna Osmanlı
Devleti’ni inandırması gerekiyordu. Bu nedenle söylentilerle ilgili araştırma
yapan Osmanlı elçisinin huzurunda utana sıkıla göğsünü çıkararak kucağındaki
bebeğin ağzına birkaç damla süt damlatınca ikna olan Osmanlı elçisi, Padişah
adına Macar tahtının yasal varisi Jan Sigsmund isimli bebeğin annesinin
İzabella olduğunu açıklayarak dedikodulara son noktayı koydu.
İlginç
protokol
Bu
oyunu da boşa çıkan Ferdinand, durumu lehine çevirmek için askerî güç
kullanmaya karar verdi. Kayın biraderi Şarlken’in yardımı ile hazırladığı büyük
orduyu Budin kuşatması için görevlendirdi. Kanuni hemen Üçüncü Vezir Mehmet
Paşa’yı Budin’in yardımına gönderirken, kendisi de Dördüncü Macar Seferi için
hazırlıklarını tamamlayarak 20 Haziran 1541’de yola çıktı. Kale, Avusturya
kuşatmasına karşı direniyordu. Fakat tam zamanında yetişen Vezir Mehmet
Paşa’nın komuta ettiği Osmanlı öncü kuvvetleri, Budin önlerinde Avusturya
ordusunu büyük bir bozguna uğrattı.
Düşman
çok sayıda ölü, yaralı ve esir bırakarak bölgeden ayrılırken, Kanuni de 26
Ağustos’ta Budin önlerine gelerek karargâhını kurdu. İki gün sonra Çavuşbaşı
Ali Ağa’yı göndererek Bebek Kral ve annesini huzuruna davet etti. Osmanlı
protokol geleneği bir hanımın padişah huzuruna alınmasına izin vermediğinden,
bebeği padişah huzuruna çıkarma görevini Rahip Martinuzzi ve altı arkadaşı
üstlenmişti. Minik Kral, altın yaldızla kaplı bir bebek arabasına konuldu.
Martinuzzi arabayı iterken, altı yardımcı da ona refakat ediyordu. Bebek o güne
kadar yasal olarak kral sayıldığından, araba Osmanlı ordugâhına girince
askerler ve Osmanlı devlet adamları kralı selamladılar.
Kanuni,
otağında hazırlanmış olan tahtında büyük bir vakar içinde oturuyordu. Etrafta
tam bir sessizlik ve disiplin hâkimdi. Osmanlı Devleti’nde protokol kurallarına
çok önem verilirdi. Minik arabasında uyuyan Bebek Kral ve refakatçileri Padişah’ın
huzuruna alınmışlardı. Martinuzzi’nin her şeyin yolunda gittiğini düşündüğü bir
sırada beklenmedik bir şey oldu ve her nasılsa bebek birdenbire ağlamaya
başladı. Böyle durumlarda uygulanabilecek bir protokol kuralı olmadığından,
Martinuzzi, bebeği kucağına alıp Padişah’ın oturduğu tahta yaklaşarak Kanuni’yi
selamladı. Bebek ve bakıcıları kendileri için hazırlanan bir çadıra alınırlarken,
Kanuni de Macaristan’la ilgili yeni yapılanmayı açıkladı.
Yeni duruma göre Macaristan toprakları üç bölüme ayrılıyordu. Budin adı verilen Orta Macaristan, 12 sancağı olan bir eyalet haline getirilerek bir beylerbeyliği olarak aslen Macar olan Vezir Süleyman Paşa’ya verilirken, bir kısım Macar toprakları da Erdel Hanlığı adıyla teşkilatlandırılarak Bebek Kral’a bırakıldı. Kuzey Macaristan ise Avusturya’nın kontrolüne terk edildi.