MUHARREM İnce’nin yeni bir parti kurma hazırlığı içinde olduğu
söylentisi, mezralara kadar yayıldı. Mısır’da Sisi bile duymuştur.
Fakat kendisi bir açıklama yapmıyor.
Sorulunca “Evet” de demiyor, “Hayır” da demiyor.
Açıklamalar muğlâk…
İstediği kadar ortadan konuşsun, her cümlesi muğlâk
olsun, isterse gitsin Muğla’da basın karşısına çıksın, hiç fark etmez, görünen
köy kılavuzu neylesin?
Belli ki o parti kurulacak.
Başka biri için böyle bir rivâyet çıksaydı, bu kadar
önemsenmezdi.
Hattâ tepki görürdü.
Meselâ kim?
Orasını geçelim.
Başka biri işte!
Ancak söz konusu kişi Muharrem İnce olunca, durum
değişiyor.
CHP ile göz ucuyla ilgilenenlerden hiç
ilgilenmeyenlere, “Hâriçten CHP uzmanı” sıfatına lâyık görülenlerden o partinin
adını duymak bile istemeyenlere kadar çok geniş bir kesim mâkûl karşılar.
“Hımm” der, başını hafifçe sallar, tasdik eder.
Olacağı buydu da ondan.
Adam haklı.
Bakınız, bu noktaya bir daha işâret edebiliriz:
Adam haklı.
Siyâset âleminde, haklılık ne kadar geçer akçedir;
CHP’ye gönül vermiş, oradan gönül almışlar arasında haklılığın değeri nedir,
bilemeyiz ama bildiğimiz kadarıyla yetinecek olsak da seçim gecesi “Adam kazandı” diyen birinin haklı
olduğunu da ancak bu şekilde ifâde edebiliriz.
Kırk yıllık partisinde ona yapılan muamele karşısında
bir değil, iki parti kursa yakışır.
(Biri yedek olur.)
Hiç kimse İnce’yi ayıplamaz.
Dahası, niye bugüne kadar beklediği bile sorgulanır.
Sâhi, niye bugüne kadar bekledi?
Kendisine sormak lâzım.
Fakat o şimdi ser verir, sır vermez. Ya da istediği
kişiye, istediği kadarıyla açıklama yapar. Gıdım gıdım...
Daha vakit varmış rivâyete göre.
Yılın son günlerini bulurmuş.
Benim bildiğim Muharrem İnce, öyle söylese bile, o
kadar uzatmaz işi.
Ekim-Kasım dolaylarında oynak bir hava eşliğinde
Ankara yollarına düşer.
Hareketli bir havadır kastım…
Bugüne kadar Muharrem İnce’nin bir oynaklığını
görmedik. Bu cümleden birtakım imalar çıkarılmasın. İleride görürsek, onu da
belirtmekten, gördüğümüzü göstermekten çekinmeyiz.
Esasen yeni bir parti kurmak yerine, CHP’nin başına
geçseydi, daha doğrusu geçebilseydi, hem kendi açısından, hem kitle açısından
çok daha iyi olurdu.
Böyle olunca oylar bölünecektir.
İktidara yürüme şansı azalacaktır.
Gerçi Kemal Bey “dostlarıyla
beraber” iktidara yürümek niyetindeymiş. Gastelerin yalancısıyım. Öyle
diyolla.
“Bana arkadaşını söyle” diye başlayan bir atasözümüz
vardı.
Nasıldı sonrası?
“Ben de sana arkadaşımı söyleyeyim”… Yok, bu değildi.
“Ben de sana çay söyleyeyim”… Bu da değil.
Yâhû, söz nerelere geldi! Kemal Sunal’ın filmlerine
benzedi. Mecbur, diğer ihtimâlleri de sayacağız şimdi.
“Ben de sana türkü söyleyeyim…” de değildi.
Şarkı? Yok, yok.
Hatırlayan hatırlatsın.
Hoş görün, bazen böyle oluyor.
Kemal Bey “dostlar” deyince, “iktidar” deyince, hele
üstüne “yürümekten” bahsedince tam ciddiyet sağlanamıyor.
Bilmiyor ki o dostları onun başına neler neler…
Aman, bize ne!
Kendi düşen ağlamaz.
Uyarıları dikkate almayanın sesi hiç çıkmamalı
tökezleyip düştüğü zaman.
Biz Muharrem Bey’e bakalım.
Vatandaşımızın dediği gibi: “Bakam bakam…”
En çok merak edilen, yeni partiyi kimlerle kuracağı ve
partiye hangi ismi tercih edeceği.
Pek çok isim teklif edilecektir:
MYP (Muharrem’in Yeni Partisi)
GBMP (Gel Bakalım Muharrem Partisi)
GSDP (Gerçek Sosyal Demokrat Parti)
ÖCHP (Öz Cumhuriyet Halk Partisi)
HCHP (Hakiki Cumhuriyet Halk Partisi)
Bunlar gibi akla ilk gelen makaralar ortalıkta
dolaşabilir ama yine benim bildiğim Muharrem Bey, şimdiden ismi belirlemiştir.
Vakti gelince öğreniriz.
Tabiî bu aşamada, kuracağı partinin ne kadar şansı
olacağı merak edilen hususlar arasında en önemli yeri tutar.
Alacağı destek ne kadar olursa olsun, her şeyden önce
avantajlı yanına dikkat çekmek isterim: Muharrem İnce’nin en büyük avantajı, “yerli”
olması…
Diyeceksiniz (daha doğrusu, demelisiniz) ki, “Kemal Bey yerli değil mi, yersiz mi?”.
Vallahi on senelik tecrübe ortada duruyor.
Daha aday olmadan, öncesinden başlayan açıklamalardan
bugüne kadar yalan yanlış konuşmalar, tutarsız ifadeler, yetersiz beyanlar,
kemler kümler, o sorunun cevabını oluşturmakta.
Kaset skandalıyla Baykal koltuğundan edilip gözler
söylentiler üzerine Kemal Bey’e çevrildiğinde aday olmayacağını söylemiş, iki
gün sonra aday oluvermişti.
Sadece söylentiler değil, hazırlanan raporlar da vardı
Kemal Bey’le ilgili. Baykal hiç önemsememiş ve bir kenara fırlatmış o raporu.
Sen misin fırlatan? İşte netîce!
Girdiği her seçimden yenik ayrılmasına rağmen
koltuğunu koruyorsa, parti içinden başka bir aday dahi çıkamıyorsa, bu işin
hikmetini nerede aramak lâzım?
Şu da var ki, o atamayı yapanlar ve Kemal Bey’i
Baykal’ın yerine getirenler, günün birinde “Beceremediniz,
çekilin” deyiverirler.
Oy verenler açısından bakıldığında, ilginç bir manzara
çıkıyor karşımıza.
Her seçimde sandıktan mağlûp çıkan bir lidere daha ne
kadar destek verilebilir?
Bu konuyu yıllarca düşünsek de içinden çıkamayacağımız
kesin! Değişik bir mantık akışı…
Konsolidenin başka yerde görülmemişi…
Daha ne olsun?
“Kim onlar?” derseniz, aşağı yukarı tablo aynı.
Sizin köyün Aliş’i, bizim köyün Memiş’i…
Bir hususa daha dikkat çekelim.
15 Temmuz gecesi tanklarla kuşatılmış Atatürk Havalimanı’na
inen CHP Genel Başkanı Kemal Bey değil de Muharrem Bey olsaydı, farklı bir
manzara görürdük.
Tankların çekilmesi için birilerine telefon edilmezdi.
Tanklar kenara çekilmezdi. O lider tankların üzerine çıkardı.
Sonra, “Daha
önce söylediğiniz gibi, o gece niye tankın üzerine çıkmadınız?” sorusuyla
karşılaşınca, “Tank mı vardı? Nerdeydi
tank? Tank getirseydiler de çıksaydık” demezdi.
Bu söze hak veriyorsanız, diyebiliriz ki, işte yerli
olmanın anlamı budur!