Muhalif olmanın dayanılmaz hafifliği

Kemal abimizin “tarihin kendisine sorumluluk yüklediği” bu önemli zamanlarda pek de iyi imtihanlar verdiği söylenemez. Bu gibi durumlarda da kendisinin aldığı sorumluluk “izlemekten” ya da karşı cephede yer almaktan ibaret çoğu kez…

KEMAL abimiz Denizli’de telaşla kürsüye çıkıyor. Kanaat önderlerini, muhtarları ve STK mensuplarını biraz bekletmiş, özür diliyor.

Muhalefet liderleri ile Ukrayna konusunda görüşmesi gerekiyormuş, o yüzden gecikmiş.

Ukrayna’da olağanüstü gelişmeler varmış ve kendisi bu olağanüstü gelişmeleri izlemek zorundaymış.

Çünkü tarihin Kemal abimize yüklediği böyle bir sorumluluk varmış.

Kendisini hangi sorumluluk mâkâmında görüyor bilmiyorum ama yakın tarihimiz, Kemal abimize sorumluluk yüklemek konusunda oldukça cömert davrandı aslına bakarsanız.

Benzer bir sorumluluk 15 Temmuz gecesi, ülkede darbe girişimi yaşanırken de Kemal abimizin sırtına yüklenmişti meselâ. O gece Kemal abimiz, ayağında pufidik terlik, elinde kahve fincanı, güvenli bir yerden bugünkü gibi “olağanüstü gelişmeleri izlemekle” yetinmişti.

Darbe girişimi bastırılınca da tarihin kendisine verdiği sorumlulukla bu girişime “tiyatro” ve “kontrollü darbe” deyivermişti.

Sadece bu mu?

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtlarında tarih Kemal abimize yine sorumluluk yüklemişti.

Kemal abimiz bu sorumluluğu “Ne işimiz var Suriye’de?” sorusu ile sırtından atıvermişti.

Meselâ Türkiye, Libya’da kurulan oyunu bozarken ve BM’nin tanıdığı meşru hükûmete destek verirken yine “Ne işimiz var Libya’da?” diye sormuştu.

Elemanları Libya’da mücadele veren Türk askerleri için “lejyoner, işgalci” ifadelerini kullanırken aynı sorumluluk gereği susmayı tercih etmişti.

Mavi Vatan’da haklarımız için verdiğimiz mücadele aynı elemanlar tarafından “saldırgan ve yayılmacı politika” olarak değerlendirilmişti.

Gelelim Karabağ Savaşı’na… Tarih bir kez daha Kemal abimize sorumluluk yüklemişti. CHP’nin Dış İlişkiler Sorumlusu Ünal Çeviköz, “Maalesef Türkiye Azerbaycan’a silah yardımında bulunuyor, cihatçı gönderiyor” diye zırvaladığında Kemal abimizin gıkı çıkmamıştı.

Sükût ikrardan geliyordu, öyle değil mi?

Türkiye, hava savunma sistemi için “müttefiklerinden” destek alamayınca S-400 almaya karar vermişti. Kemal abimiz o gün de “Ne gerek var S-400’e? Bize kim saldıracak?” sorusuyla tarihin kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirmişti.

Kemal abimizin İstanbul İl Başkanı 1/4 Canan’ın sözde Ermeni soykırımı için attığı tivitler hâlâ uluorta duruyor. Kemal abimiz aynı sorumluluk anlayışı ile aynı suskunluğunu koruyor.

Dedim ya, tarih Kemal abimize sorumluluk yüklemek konusunda oldukça cömert. Tarihin kendisine sunduğu imkânları saymakla bitiremem.

Lâkin Kemal abimizin “tarihin kendisine sorumluluk yüklediği” bu önemli zamanlarda pek de iyi imtihanlar verdiği söylenemez.

Bu gibi durumlarda da kendisinin aldığı sorumluluk “izlemekten” ya da karşı cephede yer almaktan ibaret çoğu kez.

Mezkûr konuşmasında Kemal abimiz Türkiye’nin enerjide yüzde 70 oranında Rusya’ya bağımlı olduğundan dem vuruyor. Bu kadar bağımlı olduğumuz için Kemal abinin içi acıyormuş. Bir de elektriğin kilovat fiyatı çok yüksekmiş. Neymiş, 35 kuruş muymuş, yok, 12 sent miymiş? Öyle bir şeyler işte…

Oysa Türkiye bu bağımlılığı enerji kaynaklarını çeşitlendirerek yüzde 30 seviyelerine indirmiş durumda.

Kemal abimizin rakamlardan haberi yok. “O kadar kusur kadı kızında da olur” diyeceğim de “hesap uzmanı” geçinen Kemal abimize iki katından fazla bir sapma pek yakışmıyor doğrusu.

Bu arada kıta Avrupası’nın doğal gazda Rusya’ya bağımlılığı yüzde 50 civarında. Bunu da not edip konuyu kapatalım.

Kemal abimiz böyle de, ortağı Meral apla çok mu farklı?

O da attığı tivitte S-400’lerden acilen kurtulmamızı, Akkuyu Nükleer Santrali’ni derhâl millîleştirmemizi ve Kanal İstanbul Projesi’ni de durdurmamızı istiyor.

Böylece Rusya Ukrayna’ya saldırmaktan vazgeçecek ve bölge bir barış havzasına dönüşecek sanırım.

Ukrayna-Rusya Savaşı ile alâkalı en komik öneri de -hakkını teslim edelim- Kadri Gürsel’den geldi. Hani Aslı Aydıntaşbaş yıllar evvel Biden’in omuzunda poz verirken diğer omuz üzerinden kadraja girmeye çalışan Kadri Gürsel…

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı verilecek en iyi cevap, Türkiye’de bir iktidar değişikliği imiş. Bu cümleleri Halt TV, affedersiniz Halk TV’de kuruyor. Karşısındaki “herşeyolog” İsmail Saymaz da “Ne diyor bu adam yahu?” diye aklından geçirmiyor.

Türkiye’de iktidar değişti diye Rus tanklarının “ossaatte” Ukrayna’dan çıkacağını ve işgal girişiminin sona ereceğini düşünüyor herhâlde Kadri Gürsel.

Valla kafa bu, muhalefet bu, malzeme bu!

Ukrayna’da Kiev Belediye Başkanı ve ana muhalefet lideri, ellerinde silahlar, üzerlerinde askerî kamuflajlar ile ülkelerini savunurken, bizimkiler İngiliz ve Amerikan büyükelçileri ile kapalı kapılar ardında görüşüyor, muhatapları ne derlerse “Ay em okey” diyor, Avrupa’da Türk düşmanlığı tescilli siyasilerle samimi pozlar veriyor, Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet ediyor, Türkiye’ye müdahale edilmesini istiyor ve buldukları her fırsatta ülkelerini kötülüyor, aşağılıyor...

Ne yapalım, bu da bizim imtihanımız. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Başa gelen çekilir artık. Ne diyelim?!

Biz mi Ukrayna için üzülelim, Ukrayna mı bizim için üzülsün, bilemedim.

Kalınız sağlıcakla efendim…