Muhalefete şifa diliyoruz!

Eğer bu yalana başvuruyorsa bir kişi, alenen güçsüzlüğünün farkındadır ve bunu örtbas etmenin derdine düşmüş demektir. Bu, aslında bir meziyet olabilir; ancak güçsüzlüğünü tedavi etmenin yolu bu değildir. Halkı bir güç gösterisi ile manipüle edebilen muhaliflerin, iktidar rüyalarında bile halka hizmet götüremeyeceklerini anlamak gerekir…

MUHALEFETİN, yazılı ve görsel medyanın yanı sıra sosyal ağlar üzerindeki hesaplar üzerinden tekzibe muhtaç haberlerle halkın aklını bulandırmaya çalıştığı malûmumuz.

Bu haberlerin gerçek olmadığına, inkâr ve iftira barındırdığına dair belgelerin basına yansıması ve söz konusu haberlerin orijinal verileri ile kamuoyuna sunulması da bir o kadar malûmumuz.

Ancak, halkın haberi hangi kaynaktan ve kanaldan aldığı, siyâsî tercihi ve fanatik yaklaşımı, alınan haberin ne’liğini ve kimliğini değiştirmekle kalmadığı gibi düzeltme ve tekziplerin tesirinin ilk alınan yanıltıcı haberle yarışamayacak kadar zayıf kaldığı da kaçınılmaz gerçeğimiz.

Evet, muhalif kanallardan edindiğimiz bilgiler hakkında “asparagas, sansasyonel, fake haber, manipülasyon” ifadelerini kullanmadığımız gün olmuyor. Aslına bakarsak, tüm medya terminolojisine ait bu kelimelerin tek bir tercümesi var ki, o da “yalancılık”!

Bu tür yalan haber tutkunu kanallardan aldığımız haberlerin neredeyse tamamının ya çarpıtılmış, ya kendilerine mâl edilmiş yahut tamamen başkalaştırılmış olduğunu görüyoruz. Bu durumun altında yatan nedenleri kimler sorgular, kimler merak eder, bilmiyorum. Ancak, bu satırlara gözü ilişen birkaç siyâsî muhalifin varlığından haberdar olduğumdan (gelen e-postalar ile) ve sair merak edenler için yalancılığın yani yalan söyleyenlerin hangi nedenlerle bu ucuz, bu kimliksiz, bu ihtiyaçlı duruma kendilerini indirgediklerinin gerekçelerine şöyle birkaç satır ile değinelim istiyorum...

Tabiî, tam burada “İnsan neden yalan söyler?” sorusunu sormamız gerekiyor. Pardon, “Muhalefet neden bu kadar çok yalan haber yapıyor?” diye düzeltelim bir önceki satırımızı. Çünkü tek bir bireyin psikolojik sorunları nedeni ile yalana başvurması ile bir kitlenin, bir siyâsî tabela altında birleşmiş topluluğun aynı yalanı söylemesi arasında ciddî farkların bulunduğunu düşünüyorum.

İnsan tekinin kendine mahsus rahatsızlığı ile sürü psikolojisiyle gayr-i ahlâkî bir tavrı siyâsî kimlik olarak taşımak arasındaki fark, pek çoğumuzu şaşkına çevirdiği gibi parmak izi imhasına varan bu yalancılığın toplumumuz için bir hastalık, habis bir ur olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Dirilerle iletişimini ölü bir isim üzerinden ikâme eden, yalancılığı kimliğini hiçleştirecek kadar siyâsî bir vasıf hâline getirip onunla dillenen muhalefetin neden yalan söyleme ihtiyacı duyduğuna şimdi bakabiliriz…

Aslında soru gayet basit; öyleyse bu basit sorunun bir de basit cevabı olmalı, değil mi? Fakat yok! Çünkü insan, sorulan soruların basitliği kadar basit olmadığından ve kendi muazzam varlığını ucuzlattığında daha da karmaşık ve psişik dengesizlikleri normale saydığından bu soruya basit cevaplar bulmadan önce koskocaman bir bilim dalı olan psikoloji biliminden yardım almak gerekiyor.

Evet, psikoloji bilimine ve nöroloji uzmanlarına göre insanlar farklı farklı nedenlerle yalan söylüyorlar. Yaptığım kısa araştırma sonucunda edindiğim nedenlerin içinde sadece bir tanesinin elle tutulur tarafı olduğunu, onun da İslâm dininin muhteşem prensiplerinden birine işaret ettiğini gördüm.

İlkin, beni hamda sevk eden gerekçeye bir bakalım…

İşte o yalanın güzel sonuçlar doğurduğu tek neden: Müslim’den rivayettir ki, Ümmü Külsûm dedi ki, “Peygamber’in (aleyhisselâm) halkın söyleyip durduğu yalanlardan sadece üçüne izin verdiğini işittim. Bunlar; savaşta (düşmanı aldatmak için), iki kişinin arasını bulmak maksadıyla, kocanın karısına ve karının da kocasına (aile düzenini korumak düşüncesiyle) söylediği yalandır”.*

Bunun dışında, İslâm dininde yalan söylemek büyük günahtır!


Şimdi de gelelim pek çok nedenden başlıcalarına ve tamamından Allah’a sığınıp muhalefetin ahvaline bir bakalım…

Yalan söylemenin ilk gerekçesi, cezalandırılma korkusu: Kendi yeti ve yetenekleri ve de birikimleriyle kolayca erişemeyeceği bir şeyi (kariyer, mâkâm, ödül vesaire) elde etmek için söylenen yalan…

Şimdi bu gerekçeye bakınca, muhalefete neredeyse hak veresim geliyor. Kolay değil, 71 yıldır tek başına iktidar olamayınca ve halkın cezalandıracağı kâbusu ile uykularından olunca yalana başvuruyor olmalarını anlamayacak ne var?

Zarar tehdidinden korumak için söylenen yalanlar: Sahip olduğu maddî-mânevî değerlerin yeterliliğine kendilerini ikna edemeyenler, olduğundan daha güçlü, daha farklı ve emin bir duruş sergilemek için yalana başvurabiliyorlarmış. Popülaritesini arttırmak, takdir kazanmak için uydurma bir kimlik ile yeni bir kişilik yaratma çabasına kadar uzanan kompleks bir yalancılık türü bu tip. Yani sahip olduğunun zıt hâline bürünmek... E tevekkeli değil, yapmadıkları yolların, açmadıkları tünellerin açılışında kurdele kesiyor, her projeye, her açılacak havalimanına, yapılacak köprüye muhalif oluyorlar…

Tuhaf bir sosyal durumdan kurtulmak için: Kişinin kendisinden başkalarının bakışlarını üzerinde hisseden, kendi yetileri ile onları tatmin edemeyeceğine inanan ve kendisini seyredenlerin düşüncelerinden ve yargılarından korkan kimselerin başvurduğu yalan türü… Tabiî, devlet yönetmeye talip olmanın kendi bahçelerinde yalandan çelik çomak oynamaya benzediğini bilen muhalefetin bu yalan türüne başvurması kaçınılmaz görünüyor.

Utançtan kaçınmak için söylenen yalanlar: Mahremiyet duygusu barındıran bu yalan türüne tutunanlarda bir parça meziyet, insaniyet ve hassasiyet olduğunu söyleyebiliriz. Hattâ iyi niyetle biraz zorlarsak, bir çocuk saflığını bile yakalayabiliriz. Çünkü altını ıslatan bir çocuğun yatağına ısrarla su döküldüğünü iddia etmesine benzeyen yalan türüdür bu -ki “Eğer böylesi bir hissiyat ile söylenen yalanın bir parçası oluyorsa kişi utancındandır” deyip yalandan kurtulacağı umudumuzu yüksek tutabiliriz-.

Ve işte geldik son gerekçeye!

Başkaları üzerinde güç kullanmak için söylenen yalan: Eğer bu yalana başvuruyorsa bir kişi, alenen güçsüzlüğünün farkındadır ve bunu örtbas etmenin derdine düşmüş demektir. Bu, aslında bir meziyet olabilir; ancak güçsüzlüğünü tedavi etmenin yolu bu değildir. Halkı bir güç gösterisi ile manipüle edebilen muhaliflerin, iktidar rüyalarında bile halka hizmet götüremeyeceklerini anlamak gerekir.

Evet, yalan söylemenin bir psikolojik rahatsızlık olduğunun altını çizelim ve yalancıların tez tedavi edilmeleri gerekliliğini hatırlatarak muhalefete şifa dileyip yalancılardan Allah’a sığınalım…

 

Kaynak: Riyazüs Salihin, Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları