Mücadelenin kökleri

İnsanlar doğup, büyüyüp öldüklerine göre, hakikat, insandan bağımsız demektir. Bu nedenle hakikati bilmek ve tanımak zorunluluğu da insana aittir. Teknolojik ilerleme sadece hakikate ulaşmakta kolaylık ve zaman kazandırır. Sahip olduğu fikri doğru olan bir insan, yoluna devam eder, etrafa saldırmaz ve hakikat trenine bilet alıp bekler.

HER insanın özünde hür yaşamak vardır. Hakikatlere kendisinin ulaşmasını arzuladığı gibi sıkıştığı zamanlarda ise uzanan ele tutunmayı kabul eder. İnsanın özgür olma hedefi hiçbir canlıya ve insana zarar vermeyi içermediği gibi, yeni oluşum ve kadim hedeflerin vuslatı da bu özgürlüğün özünde vardır.

Dünya milletlerine bakıldığında, rengârenk oluşumların sanki farklı hedeflere rücu ettiği algısı tamamen yanılsama ve aldatmacadan ibarettir. Farklı renklerin birleşiminden güneş ışığının çıkacağını bilenlerin bu gerçeğe başkaldırışları yeni değildir, hiçbir zaman da bitmeyecektir. Ancak öz ve kabuk farklılık oluşturduğunda, kabuk hep hakikati yansıtmayan bir perde olarak duracaktır.

Günümüzde olaylara bakışlar farklılık gösterse de tarih iki ana felsefî düşüncenin mücadelesini gösteriyor. Bunlardan birincisi cansız maddelerden tek hücreli ve çok hücreli canlılara, sonra da bugünküne geçilmiş şeklindedir. İkincisi ise, yüce bir güç, evreni, içindekileri ve insanı yaratıp buraya göndermiştir.

Bu iki felsefî düşünceye şimdilerde çok sayıda ekleme de yapılmış gibi görünüyor ve “Yüce bir güç, evreni, içindekileri ve insanı cansız maddelerden tek hücreli ve çok hücreli canlılara, sonra da bugünkü forma geçecek şekilde yaratıyor gibi düşünenler” oluyor. Bir de, “Yüce bir güç, evreni, her şeyi ve insanı yarattı ve buraya gönderip sonra da köşesine çekildi” minvâlindeki görüş söz konusu. Bunlara eklemeler de yapılabilir.

Bunların düzeyleri olduğu anlaşılsa da ilk baştaki keskin fikir hattı aslında ortadan kalkmıyor. Ortada gibi ya da ara bir yol gibi görünen fikirlerin, iki ana omurganın hangisi için mücadele ettiği mühimdir. Bunların perde arkasını görmek, doğru kayığa binip sahildeki hakikate ulaşmak kolay da görünmüyor.

Ortada gibi görünen fikirlerin başında Oryantalist ve diyalog heveslileri görünüyor. Oryantalistlerin etkin şekilde üzerinde çalıştıkları ülkelerden biri hiç şüphesiz Türkiye’dir. Zira bunların değirmenine su taşıdıkları yer, aslında flu yol gibi görünen mekanik felsefî fikir akımıdır. Buna göre, yaratılış sonrasında mekanik evren kendi başına bırakılmış olup tek başına saat gibi işlemektedir. Bu ise İslâm inancıyla uyumlu değildir.

Çizgileri ve ölçüleri açıkça ortaya konulacak bir durum bulunuyor. Birbiri ile mücadele hâlinde yola çıkan iki felsefî düşünce nasıl oldu da çoğaldı ve yanlışın katmanları arttırıldı? Bu durum, niceliğin egemenliği olarak görünüyor. Perde arkasında her katmanın çıktığı kapı da aynı… Mekanik dünya görüşü, yüce bir yaratıcıyı kabul edip sonrasında bu yaratıcıyı işin içine karıştırmamak anlamına gelir. Bu görüş ise daha çok İngiliz fikir dünyasının dünyaya yaymaya çalıştığı bir tercihtir. Oryantalistler ise bu görüşten etkilenmişlerdir. Bunu, aklını kendisine malik zanneden felsefî görüşler bütünü olarak anlamak yanlış olmayacaktır. 

İnsanlık tarihinde mücadele eden iki felsefî görüşün haricinde olanların çok büyük kısmı Hakk ile mücadele edenlerin yolunca gitmiştir. Bu uğurda akademik ve arşiv çalışmalarına bakıldığında, kendilerini mutlak kabul edip İslâm ve Türkler ile mücadele ettikleri görülür. Burada büyük başarılar göstermişlerdir. Bu başarıların en büyük nedenleri arasında, Müslümanlar arasına açık ya da gizliden girip zayıf noktaları tespit etmeyi ve öldürücü darbeyi indirmeyi bekledikleri durumlar vardır. Günümüzde de benzer bir durum devam ediyor. Akan iki nehir insanları taşımaya devam ediyor.

Nehirlerin birinden nur, birinden kir akarken, ara formların kir nehrine su taşımaları tamamen mekanik görüşün dünyaperestliğe bürünmüş hicabıdır. Ara form fikirlere mümin kalplerin ilgi göstermesinin nedeni ise, benlik kıskacında basiretleri körleşmiş hâl üzerinde olmaları gösterilebilir. İlâhî hakikatlerin salikin kalbinde tecelli etmesini önleyen nikâb oluşumlar ise her devirde görülüyor.

Bir fikir doğru olduğunda, onu anlayan herkese eşit şekilde ait olur. O zaman fikirlerin çok da mücadele etmeleri gerekmiyor. Etki-tepkiden dolayı yanlış fikir mücadeleye başlayınca, doğal olarak doğru fikir de yanlışa karşı fikrini beyan etmek durumunda kalır. Bu nedenle ortalığı bulandıran, aslında yanlış fikir ve o fikrin sahipleridir.

İnsanlar doğup, büyüyüp öldüklerine göre, hakikat, insandan bağımsız demektir. Bu nedenle hakikati bilmek ve tanımak zorunluluğu da insana aittir. Teknolojik ilerleme sadece hakikate ulaşmakta kolaylık ve zaman kazandırır. Sahip olduğu fikri doğru olan bir insan, yoluna devam eder, etrafa saldırmaz ve hakikat trenine bilet alıp bekler.