HAYAT bazen insanı öyle
tercihlere zorlar ki insan, seçeneklerden hangisini tercih edeceği hususunda
bocalar.
Bir
tarafta çok sevdiğiniz, canınızdan daha kıymetli bildiğiniz evlâdınızın, diğer
tarafta ise tanımadığınız yüzlerce insanın hayatı vereceğiniz anlık bir karara
bağlı olsa, tercihinizi ne yönde kullanırsınız?
Herhâlde
herkes tercihini ilk seçenekten yana kullanır. Peki, ya yaptığınız iş gereği
yani etik, ahlâkî olarak tercihiniz, evlâdınızı feda etmeniz gerektiği
yönündeyse, ne yaparsınız?
Çek
yapımı kısa bir film olan “Most” da bunun üzerine kurulu.
Filmin
yönetmen koltuğunda Bobby Garabedian oturuyor. Garabedian, senarist koltuğunu
ise William Zabka ile paylaşıyor. 2003 yapımı filmin başrollerinde ise Vladimir
Javorsky, Linda Rybova ve Ladislav Ondrej yer alıyor.
Görevi
ile evlâdı arasında seçim yapmak zorunda kalan bir babanın öyküsünü anlatan
film, derin bir anlatıya sahip.
Demiryolunda
işçi olarak çalışan babanın görevi, gemi geçerken köprüyü kaldırmak, tren
geçerken de köprüyü indirmektir.
Lado adında bir oğlu olan baba, bir gün istemese de oğlunu çalıştığı yere götürür. Baba görev yerindeyken, Lado nehrin kenarında balık tutmaya başlar. Ama beklenmedik bir olay olur. Tren beklenenden önce gelir. Tren beklenen saatte gelmediği için köprü de hâliyle açıktır. Trenin geldiğini fark eden Lado, babasına seslenir. Ama babası, Lado’nun sesini duymaz. Lado da köprüyü indiren butonu çalıştırmak isterken çarkların arasına düşer. Bunu fark eden baba, bu noktada bir tercih yapmak zorundadır. Ya köprüyü indirerek oğlunun hayatına son verecektir. Ya da köprüyü indirmeyerek yüzlerce insanın trenle birlikte sulara gömülmesine göz yumacaktır.
Film bu kader ânının üzerine inşâ edilmiş olsa da filmin alt metninde çok daha derin bir anlatı var. Öyle ki, yetişkinlerin çoğu zaman görmediğiveya görmezden geldiği yaşam kesitlerini çocukların nasıl gözlemlediği ve bu kesitlere karşı duyarlılıkları çok derin bir şekilde anlatılıyor.
Filmin
ismi olan “Köprü”, Lado’nun babasının tren ve gemi geçişleri için hareket
ettirdiği köprüden gelmiyor aslında. Lado’nun, hayatı gözlemlerken birbiriyle
ilgili olmayan hikâyeler arasında kurmaya çalıştığı köprüden ileri geliyor.
Bu
metafor, birbiriyle bağımsız gibi görünse de her kaderin aslında bir başkasının
kaderine bağlı olduğu gerçeğini anlatıyor. İnsanlar bu gerçeğin farkında olmasa
bile… Babanın tercih yapmak zorunda olduğu sahnede bu gerçek kendini iyice
hissettiriyor. Çünkü Lado’nun kaderinin kendi kaderlerini tayin edeceğinin
trendeki hiç kimse farkında değil…
Filmin
final sahnesi ise tek kelimeyle harikulâde!
Son
sahnede bir kadın, kucağında bir bebekle trenden inip kalabalığa karışır.
Lado’nun babası da oradadır ve bebekle göz göze gelirler. Baba adeta çocukta
kendi oğlunu görür. Sadece oğlunu değil, büyüklerin duyarsız kaldığı ve çoğu
zaman görmediği veya görmezden geldiği yaşam kesitlerini çocukların nasıl
gözlemlediği ve bu kesitlere karşı çocukların duyarlılıklarını bu sahnede
derinden duyar. O an oğlunun kurduğu köprüyü iyice hisseder.
İyi seyirler…