Morgan kesin Müslüman olacak!

Eski infaz memuru Jerry’nin çıktığı yolculuk sonunda vardığı çıkışın acil çıkış mı, yoksa mebcurî istikamet mi olduğu konusunda kararsız kaldığınızın farkındayım. Fakat belki de kıymetli olan, biraz evvel de söylediğim gibi, yolculuğun kendisidir. Morgan Freeman, Jerry’nin yolculuğunu “hayat ve ölüm hakkında ahlâkî bir ikileme düşmek” şeklinde yorumluyor…

SON günlerde Koronavirüs salgını sebebiyle hepimiz evlere kapandık. Sokağa çıkma yasakları, evde ekmek denemeleri, online konferanslar, esnek çalışmalar, evden çalışmalar, kısa çalışma ödenekleri, ücretsiz izinler, okuyamadığımız kitaplar, izleyemediğimiz filmler derken bir ay geçti bile.

Yaşadığımız ve eskittiğimiz dünyadan kaçmak zorunda kaldığımız için kaplumbağa misâli kendi kabuğumuza çekildiğimiz bu süreç, kimileri için bir inziva iken, kimileri içinse âdeta irtifa kaybı...

Yapılacaklar listesini eline alıp kendini eğleyenler, kendini eğleyenleri izleyip eğlenenler ve tüm bunların içerisinde daha salgının ikinci gününden itibaren bunun bir dönüşüm sürecine dönüştürülebileceğini telkin edenler arasında hangi şıkkı işaretlemeliyiz?

Öyle ya, bir tercih yapmalıyız; zira tercihlerimiz “ileride bizi biz yapacak”. Böyle öğrendik. Oysa hiçbir tercih, bizi geri dönüşü mümkün olmayan bir yola sürüklememeliydi. Bize ilk bu öğretilmeliydi. İlk önce hatâ yapma keyfiyetiyle yüzleştirilmeliydik ki hatânın insanı ehlileştiren tarafını keşfetmeye namzet bir yanımız olsun… Bizden önceki kuşağın -ki sanıyorum bu, X kuşağı olacak- belki de en büyük hatâsı, bizi hatâ yapma lüksünden mahrum bırakmaları...

Onların bu korumacı tavrının sebep olduğunu düşündüğüm bir diğer konu ise, sorumluluk almaktan kaçan ve şu an ülkenin ergin grubunu oluşturan kocaman bir kitlenin fütursuz yaşama biçimini benimsemiş olması. Fütursuz yaşama biçimi derken, “nereden geldiğini, nereye gitmek istediğini bilmeyen, öz doğrudan ve değer yargılarından uzak, maddeyle kendilerini doğrulamaya çalışan ancak başaramayan, başaramadıkça daha da bulanıklaşan” bir karanlıktan bahsediyorum.

Müjdeler olsun Feuerbach! Öğretini bizatihi yaşayan, yaşatan ama asla farkında olmayan kocaman bir ordu var!

Üstelik bu ordu öyle farkındalıksız ve öyle an içerisinde kaybolmuş ki, hayatı doğru okumayı bir türlü beceremiyor. Peki, bu hayat nasıl okunur? Bir kitap alıp hayatı okumanın yöntemlerini öğrenebilir miyiz? “Sağlıklı Yaşam Rehberi” ve benzeri bir isimle piyasaya sürsek meselâ? Bir kitap yahut beş dakikalık bir video, en kötüsü reytingi düşük bir televizyon programıyla?

Hayatı okumakla ilgili bir yapım, yayın, yayım ve neşriyat faaliyetine girişirsek, şüphesiz bunun bir de tersten okuyanı çıkar. Dolayısıyla şimdilik hayatı okumanın içgüdüsel bir dürtü olduğunu kabul etmeliyiz gibi duruyor. Bu karamsar yahut iyimser düşünmek, kabul etmek ya da reddetmek gibi pek çok farklı şekilde tezâhür edeceği için kişiden kişiye değişebilir. Bu yüzden bu düşünceden koşarak uzaklaşmalı ve evde kalıp Netflix ve benzeri plâtformlardan ödüllü filmler izlemeye, yeni diziler beklemeye devam etmeliyiz.

“Netflix” demişken, ilgili plâtformda Morgan Freeman tam da bahsettiğimiz şekilde hayatın belirli ancak bilinmeyen kısmına yönelik değişik bir okuma yapıyor. Her bölümü belgesel tadında olan bu serinin adı “The Story Of God”. Türkçe çevirisi, “İnancın Hikâyesi”… Morgan Bey şehir şehir, ülke ülke gezerek kenarda kıyıda kalmış tüm inanışları, bu inanışların temel çıkış noktalarını, ritüellerini, bilime olan yaklaşımlarını, Tanrı’yı ifade ediş biçimlerini, tecellilerini, önderlerini, günaha bakış açılarını, şeytanı algılayış biçimlerini, ayinlerini, cennet ve cehennem tasvirlerini ve pek çok farklılıkları inceliyor, irdeliyor ve sorguluyor.

Ben hayli keyif aldım; ancak içimdeki irticaî faaliyete pek de gem vuramadığım anlarda, “Burada aslında İslâmî bakış açısını tam yansıtamamış” ya da “Hmm… Bu bilmem kim ablanın verdiği kutsal pipoyu saklayan Kızılderili amcaya gidene kadar bizim Konya’ya neden gelemedi hâlâ?” demekten kendimi alıkoyamadım. Ancak izlemeye devam ediyorum ve bu konudaki ümidimi de pek çok konuda olduğu gibi yitirmedim. Hattâ bence, Morgan, serinin sonunda kesin Müslüman olacak!

Böyle deyince kulağa komik gelmedi mi? Bence çok komik, ama aynı zamanda da hüzünlü! İşte bizim Müslümanlığımızda hep böyle bir doğrulanma arzusu var. İslâmî doğruları ne kadar yerinde yaşadığımızdan bile emin değilken, hep o kendimizi doğrulama çabamıza yenik düşüyoruz. Sanki Morgan Bey inanç konusunu bu kadar inceledikten sonra yolu İslâmiyet’e çıkmazsa (aslında bizim herhangi bir doğrumuza varmazsa) yanlış durakta kalacak... Hangi durakta olduğumuzdan bîhaber hâlde, birilerinin yolunun çıkmazla sonuçlanacağından emin gibiyiz. Acaba başkalarının yolunun çıkmaza girmesine olan hassasiyetimiz, kendi yolumuzun nereye vardığından bîhaber olmamızla ilişkili olabilir mi?

Öte yandan, bu biraz kompleksli bir Oryantalizmin etkisi de olabilir. Çünkü Oryantalizm ile tüm zihinlere işleyen “zayıf ve kendini yönetemeyen Doğu” algısının eyleme dönüşmesiyle gerçekleşen sömürü ve işgaller sonunda Batı, Doğu üzerindeki iktidarını defalarca yineledi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise bu iktidarın yerini sadece zihinlerdeki işgale bıraktı. Oksidentalizm; Batı’nın Doğu üzerindeki bu hegemonyasını ortadan kaldırmak isteyen özgür ruhumuz.

Dolayısıyla Morgan Bey’in Müslüman olmasını bekliyor oluşumuz, Oksidentalizm etkisiyle damarlarımızda dolaşan gariban Orta Doğulu hayâllerimizden ibaret de olabilir. Yine de en olmayacak sahnede bence, “Morgan Müslüman olacak” dediğimde, ister Oryantal, ister Oksidental bakış açısıyla değerlendirelim, bu her zaman komik olacak. Yolculuk ise, her kim çıkmış olursa olsun, her bir durağı, her bir çıkmazıyla, hele de yangın gibi sokaklardan kaçtığımız şu günlerde her daim kıymetli olacak.

Morgan Bey de çıktığı yolda pek çok durakta soluklanıyor ve bu duraklardan birinde eski bir infaz memuruyla tanışıyor: Jerry…

Jerry, idamla cezalandırılmasına karar verilen kişilerin son on beş gününü birlikte geçirdikten sonra onları öldürmekle görevli er kişi. Morgan Freeman, Jerry’ye mesleğini icra ederken suçluluk duyup duymadığını sorduğunda, önceleri bunu yaparken “toplumda yaşamayı hak etmediklerinden bahisle herhangi bir suçluluk duymadığını” söylüyor. Hattâ şöyle de ekliyor:  “Her insanın içinde ölüm diye bir şey var Morgan. Ölüme mahkûm edilemezsin, anladın mı? Ölüme mahkûm edilemezsin, zaten ölüme mahkûmsun. Tanrı öleceğini söylemiş.

Neden sonra, Jerry bir gün yanına gelen hükümlülerden Earl Washington’un masumiyetinin ispatlanmasıyla, yaptığı işten kuşku duymaya başlıyor. Çünkü masum insanları infaz etmiş olabileceği ihtimâli hem zihnini meşgul, hem de vicdanını rahatsız ediyor. Yine de birkaç yıl çalışmaya devam ediyor. Bu yıllarda Jerry, Morgan Freeman’ın ifadesiyle İncil’in “göze göz” ve “öldürme” emirleri arasında kalıyor. Ancak eyleme dönüşecek herhangi bir karar almaktan da aciz kalmış.

1999’da uyuşturucu parası olduğu ortaya çıkan bir parayla arkadaşının araba almasına yardım ettiği için kara para aklama ve jüriye yalan söyleme suçlarından hüküm giyerek 57 ay hapisle cezalandırılıyor Jerry ve bu cezalandırmayı günahtan kurtuluşu olarak yorumlarken şöyle diyor: “Bu olay olduğunda Tanrı şunu dedi: Sana Earl Washington’u yolladım, duânı cevapladım, ama işi bırakmadın; madem öyle, sana bu dâvâ açılacak…”

Eski infaz memuru Jerry’nin çıktığı yolculuk sonunda vardığı çıkışın acil çıkış mı, yoksa mebcurî istikamet mi olduğu konusunda kararsız kaldığınızın farkındayım. Fakat belki de kıymetli olan, biraz evvel de söylediğim gibi, yolculuğun kendisidir. Morgan Freeman, Jerry’nin yolculuğunu “hayat ve ölüm hakkında ahlâkî bir ikileme düşmek” şeklinde yorumluyor. Ve ekliyor: “Yaptığı şey, hepimizin yapması gerekeni yansıtıyor: Doğruluğuna inandığımız şeyi yapmak için kendimizle ve inancımızla boğuşmalıyız.”

-Koş Düriye koş! Morgan hakikaten Müslüman galiba…