Modernleşen kadın

İslâm, kadına her konuda geniş haklar vermiştir. İslâm’ın, kadınlara fıtratlarına göre verdiği hakları ve insanlık âlemini oluşturan iki cinsten biri olan kadınları nasıl yüce bir şekilde anlattığını görmek için kendisinden önceki dönemlerde kadının nerede olduğuna, kadına yapılan muamele ve tanınan haklarına bakmak yeterlidir.

GELENEĞİ veya geleneksel olanı reddeden yeniyi ve yenileşmeyi kabul eden modernleşen kadın, bu uğurda toplumsal hayatta var olabilme adına nelerden vazgeçti, neleri feda etti veya ne duruma geldi? Bu ayki yazımızda bir farkındalık oluşturmaya çalışalım…

Modernlik, neredeyse bütün dünyayı etkisi altına alan 17. yüzyılda Avrupa’da başlayan toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerini ifade eder. 19. yüzyılda Pozitivist bilim anlayışının da desteğiyle sanayi devriminin ortaya çıkması ve Batı’nın ekonomik gücünün artması, yeni bir dünya modelinin oluşumunu hızlandırmıştır. Batı’nın kendi geçmişine karşı eleştirel yaklaşımı, geçmişin baskıcı fikri ve siyasî geleneğine karşı oluşu, diğer toplumlara nitelik farkı gözetmeksizin örnek olarak sunulmuştur. Dolayısıyla modernizm kavramı yeni bir bilim anlayışı, yeni bir siyasal düzen, yeni bir iktisadî düşünce yapısı ve yeni bir ahlâk anlayışını ortaya koymakta ve Batı toplumlarının yaşadığı doğal bir süreci tanımlamaktadır.

Özetle modernleşme, Batı dünyasının karanlık çağlarından sonra aydınlanma döneminde başlayan hayatı, insanı ve doğayı akıl merkezli yeniden tanımlama sürecidir. 

Sonuç olarak modernizm, Batı dünyasının dinî hayattan seküler hayata geçmesinin, geleneksel toplumdan rasyonel olarak hazırlanmış yasaların emrine girmenin, gelenek merkezli insandan akıl merkezli bir insana geçme olarak da ifade edilebilir. 

Öte yandan modernleşme, tanrı merkezli bir hayat ve insan anlayışından akıl merkezli hayat ve insan anlayışına geçme süreci olduğu söylenebilir. 

Bu modernleşmenin bütün dünya halklarını ve insanlarını etkilemesi ise küreselleşmeyle daha belirginleşmiştir. Her ne kadar modernizm ve modernleşme olumlu olarak gösterilse de bu durumu, kültürün, geleneğin ve dinin her türlü olay ve olgudan arındırılması olarak da görmek ve açıklamak mümkündür.

Batı’da Rönesans ile başlayan modernleşme süreci Fransız İhtilali ile birlikte rasyonalizm, sekülerizm ve pozitivizm kavramlarına dayanarak vahye dayalı dünya görüşünü kabul etmeyip aklı dinden bağımsız gören bir ideolojiye dönüşerek Batı’yı etkisi altına almış ve reform hareketlerinin temelini oluşturmuştur. 

Bu arada Batı’nın Batı dışı toplumlara etkisi ve müdahalesi, Müslüman toplumlarında sosyo kültürel yapılarından değişiklikler meydana getirmiştir.  Bu anlamda modernizm Batı’da Batı’nın kendi süreci ihtiva eden bir gelişme iken Batı dışı toplumlarda aynı etkiyi uyandırmak yerine onları bu etki altına alarak kendi üst düzey hâli hazırda var olan kültür, gelenek ve toplumsal bilincinden uzaklaştırmıştır. 

Kadının Batı toplumlarında modernleşme önceki yerine baktığımızda modernizm getirdikleri onlar için olumlu etki oluşturduğunu söyleyebiliriz. Fakat zaten değerli olduğu atfedilen İslâm kültür dünyasına modernizmin dayatılması kadının var olan değerini giderek daha meta hâline getirerek kadına onun getirdiği fıtri özelliklerinden çok daha fazla yük ve sorumluluk yüklemiştir. 

Eski Avrupa’da özellikle Hıristiyanlığın merkezi olan, o zamanlar medeniyetin beşiği sayılan Roma’da kadına muamele sıradan bir yük hayvanına yapılan muameleden farksızdı. Kızlar babalarının malı idi ve alınıp satılırlardı. Koca, üç yıl görünmezse, kadının babası onu bir başkasıyla evlendirebilirdi. Eski Yunan’da kadın özel yaşama katlanmaya ve sessizliğe hükümlü idi. Bir erkeğe kadın demek en büyük aşağılama sayılırdı. Hiçbir vakit şölenlere, eğlencelere katılmazdı. Eğitim ve öğretim de görmediklerinden erkekler yalnızca çocuk yetiştirmek için kadın alırdı.

Sanayileşmeyle birlikte ise hem kadınlar hem gençler en ağır işlerde çalıştırılmıştır. Örneğin halat bükme işinde, tuz madenlerinde, kimyasal madde yapan yerlerde gece işlerinde gençler ağır işler yapmak zorundadır; makineyle yapılmayan ipek dokumacılığında, tezgâhları çevirme işinde, gençler, ölesiye çalıştırılırlar. En rezil, en pis ve en az ücret ödenen, kadınlarla genç kızların çalıştırılması yeğlenen işlerden birisi de, paçavraların ayıklanmasıdır. Genç kızları böylesine bir işte çalıştıran bu sistemin en büyük kötülüğü, bunları, tâ çocukluklarından başlayarak daha sonraki bütün yaşamları boyunca sürecek bir ahlaksızlık zincirine bağlamasıdır.

Bu anlamda modernleşme Batı’nın kendi toplumsal sorunlarına uyarlamış olduğu sosyal, kültürel, ekonomi ve daha birçok alanda etkin kıldığı bir çıkış yoludur. Fakat zaman içinde etkisi altına giren ülkelerde de bu özenti şuuruna eklenerek devam etmiştir.

Batı’nın kültür noktasına eklemlenen ülkeler ve seküler hayatı tercih etmiş olan Batı dünyasının öncülüğündeki dünyada kadınlar da seküler hayata alıştırılmaya çalışılmıştır. Bu seküler hayat, dini ve kültürü ikinci plana atmakta, hatta çoğunlukla onları reddetmektedir. Bu değerleri ortadan kaldırarak, seküler değerler geliştirmeyi amaç etmiştir. Seküler değerler kazandırılırken de geleneksel değerlerle çatışmak durumunda kalmıştır.

Farklı süreçler izleyen Batı dışı toplumlar, Batı’yı örnek alıp Batı medeniyetindeki değişimi taklit ederek kendi benliğinden uzaklaşıyor ve buhrana düşüyor. Bu bağlamda Osmanlı ve diğer Batı dışı toplumların yıkılışlarının asıl nedeni kendi dinlerinden uzaklaşmalarıdır. Kendi benliğinden uzaklaşan bu devletler diğer devletlerin dininden etkilenmiş ve değişik çabaları taklitçilikten öteye gitmemiştir. Batı medeniyeti manevî ihtiyaçları karşılayamamış maddî değerleri yüceltmiştir.

İslâm, kadına her konuda geniş haklar vermiştir. İslâm’ın, kadınlara fıtratlarına göre verdiği hakları ve insanlık âlemini oluşturan iki cinsten biri olan kadınları nasıl yüce bir şekilde anlattığını görmek için kendisinden önceki dönemlerde kadının nerede olduğuna, kadına yapılan muamele ve tanınan haklarına bakmak yeterlidir.