AİLE kurumu,
insanlığın varlığı ile özdeş bir kurum. Sosyolojik olarak kurum olmanın çok
ötesinde; ocak, yuva, ev, sığınak… İnsanla özdeş yani insanlığın var olduğu
andan itibaren var…
Aile
kurumunun varlığı, ilkel topluluklardan günümüze kadar uzanan bir çizgiye
sahiptir. Böylesine köklü bir kurum olan aile, tarihsel süreç içinde toplumsal
yapıyı etkilediği gibi, toplumsal gelişmelerden de etkilenmiştir. Bununla
birlikte, zaman içinde, hukuk ve ekonomi gibi kurumlara da kaynaklık etmiştir.
Aile
ile ilgili çok tanımlar yapılmıştır. Genel olarak aileyi; evlenme ve kan
bağlarıyla birbirine bağlanmış ve aile içi rolleri belirlenmiş en küçük insan
topluluğu olarak kabul etmek mümkün. Bu tanıma edinişmiş çocukları da dâhil
etmek gerekir. Aile ile ilgili yapılmış bütün tanımların ortak yanı, ailenin,
sosyal hayatın esası, sosyal hayatın merkezi olduğu noktasındadır.
İnsanlığın
var oluşuyla birlikte var olan aile kurumu, insan olgusu çerçevesinde evrensel
olduğu kadar, toplumlara özgün olmak bakımından da hususidir. Ailenin
toplumlara özgün olmanın yanında, toplumun devamını sağlamak, beşerî yapıyı
devam ettirmek, bireylerin sosyalleşmesini sağlamak, ekonomik faaliyetleri
sürdürmek ve kültür aktarımını gerçekleştirmek gibi etkinlik ve görevleri
bulunmaktadır. Bu evrensel yapı, toplumlara ait olmak, toplumlara mahsus olmak
bakımından da hususi özelliğe sahiptir.
Bu kadar köklü bir geçmişe ve hem evrensel, hem hususi özelliklere sahip olan aile kurumu, zaman içinde ve doğal akışında değişim göstermiştir. Ancak aile kurumu, son iki yüzyılda büyük değişimden nasibini almış ve benzer şekilde değişime uğramıştır. Aile üzerinde, son iki yüzyıl, hatta son yüzyılda yaşanan bu değişim, hemen hemen aile kurumunun kuruluşundan bu yana olan en büyük değişimdir.
İnsanlığın
yaşadığı en büyük değişim, Sanayi Devrimi’dir. Sanayi Devrimi sadece üretim
biçimlerini değiştirmemiş, çok büyük oranda hayatın tamamını değiştirmiştir.
Sanayi Devrimi, Aydınlanma ile feodalitenin ardından adı “modernizm” olan yeni
bir süreci başlatmıştır.
Yaşanan
bu değişimden aile kurumunun da payını almaması elbette mümkün değildir. Aile
kurumu, bu değişimden pay almanın ötesinde fazlasıyla etkilenmiştir. En başta
geleneksel aile (ya da üç neslin birlikte yaşadığı geniş aile), yerini küçük ya
da daha uygun tabirle yazmak gerekirse çekirdek aileye bırakmıştır. Modernizm,
yeni üretim biçimleri ışığında, aile kurumunu çekirdek aile olarak
içselleştirmiştir.
Sanayi
Devrimi sonrasında, modernizmin içselleştirdiği, içselleştirmenin ötesinde
kutsallaştırdığı çekirdek aile modeli, çok kısa zaman içinde; geniş ailenin
emin ve oturaklı yapısına karşın tedirgin ve her an tehlike altında hâline
bürünmüştür. Modernizmin (kendince) geniş ailenin nakısalarına karşılık biraz
da şartlarının zorunluluğunun ortaya çıkardığı çekirdek aile, bir müddet sonra
sorunlar yumağı hâline dönüşmüştür. Modernizmin aile yapısında yaşanan olumsuzluklar,
modernizm sonrası süreç olan postmodernizmde daha farklı boyut kazanmıştır.
Modernizmde sıkıntılı ve sorunlu olan çekirdek aile, postmodernizmde varlığı
dahi sorgulanır bir kurum hâline gelmiştir.
Öte
yandan modernizmin ve postmodernizmin tarihî birer süreç olduğu bilinmektedir.
Modernizm sürecinin Sanayi Devrimi ile başladığı ve Bilgi Çağı ile miadını
doldurduğu ve yeni bir süreç olarak postmodernizmin başladığı ileri
sürülmektedir. Bunun aksini yani modernizmin sürecinin sona ermediğini, devam
ettiğini ya da postmodernizmin onun devamı olduğunu iddia eden yaklaşımlar da vardır.
Kısacası bu konu netlik kazanmış değildir. Ancak genel kanı, modernizmin
sürecini tamamladığı ve postmodernizmin başladığı yönündedir.
Tam
burada yani modernizmin sona erdiği ve onun ardından postmodernizmin
başladığının kabul edildiği noktada ortaya çıkan bir diğer tartışma,
modernizmin sona erdiği ve postmodernizmin başladığı hususunun dünyanın
tamamında olmadığı, sayılı bölgelerinde ve sayılı ülkelerinde gerçekleştiği
konusunda yaşanmaktadır.
Modernizmle başlayan, mekanikleşme, teknolojikleşme ve insan varlığının bir mübadele değerinin ortaya çıkması ve insanın hayatın öznesi olmaktan çıkması şeklindeki süreç, postmodernizmde aile yapısını temelden sarsmıştır.
Sanayi
Devrimi sonrası modernizmin yine bugün olduğu gibi dünyanın belirli
(sanayileşmiş) ülkelerinde yaşandığı, ancak zaman içinde dünyaya yayıldığı,
hatta hâlâ tam olarak yayıl(a)madığı düşüncesine paralel olarak, modernizmin
dünyanın tamamında miadını doldurmadığı, devam ettiği, ancak istisnaî olarak
Avrupa’nın batısı (Batı Avrupa; İngiltere, Fransa, Almanya vb.) ve Kuzey
Amerika’da (Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada) yerini kendinden sonra gelen
süreç olan postmodernizme bıraktığı şeklinde genel kabul görmüş bir düşünce ve
anlayıştan söz etmek mümkündür.
Dikkatle
bakıldığında görüleceği üzere, modernizmin yerini postmodernizme bıraktığı
iddia edilen bu bölgeler(ve ülkeler)in, dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan
bilgi çağından bir adım daha ileriye gittikleri, enformasyon, iletişim teknolojileri
ve dijitalleşme konusunda dünyanın diğer bölgesine göre çok daha üstün ve
farklı bir konumda oldukları görülecektir. Bu durum, modernizmin dünyanın diğer
bölgelerinde varlığını sürdürdüğü, ancak bu istisnaî olarak anılan bölgelerde
yerini postmodernizme bıraktığı gerçeğini güçlendirmektedir.
Tarihin
akışı içinde, tıpkı modernizmin zaman içinde dünyanın diğer bölgelerine
yayılması gibi, zamanla postmodernizmin de dünyanın diğer bölgelerine yayılması
ve modernizmin yerini alması kaçınılmazdır. Bu değişimde yer alan “zamanla”
ifadesinin sırrı, diğer ülkelerin postmodernizmi yaşadığı kabul edilen ülkelere
olan yakınlık ve ilişkileriyle, postmodernizmi yaşayan bölge(ülke)lerin
ihtiyaçlarının temininde saklıdır.
Bu
durumda, hâlihazırda postmodernizmi yaşayan toplumların başta aile kurumu olmak
üzere her türlü toplumsal kurum ve olaylarla ilgili olarak yaşadıkları
durumlar, yakın ya da uzak bir gelecekte, şu anda modernizmi yaşayan toplumlar
tarafından da yaşanacaktır. Bu durumda, şu anda modernizmi yaşayan toplumların,
geçmişte Sanayi Devrimi ve modernizm karşısındaki yaşadıklarının değişik
benzerini, gelecekte modernizmden postmodernizme geçişte yaşayacakları çok
açıktır. Bu durum aile kurumu için de geçerlidir. Öyleyse şu anda modernizmin
aile kurumunu yaşayan toplumların postmodernizme geçişle nasıl bir aile
kurumuyla karşı karşıya kalacaklarını anlamak ve görmek, şu anda postmodernizmin
yaşandığı bölge(ülke)lerdeki aile kurumunun nasıl olduğunun anlaşılması ve
gözlenmesiyle mümkündür. Çünkü İbni Haldun meşhur Mukaddime’sinde, “Geçmişin
geleceğe ve bugüne olan benzerliği, suyun suya benzemesinden daha fazladır”
diye yazmaktadır.
Şimdi,
“aile”nin modernizm ve postmodernizm sürecini birlikte ele alalım…
Postmodern
süreçte aile olmak veya “postmodern aile” olmak
Modernizmin
aile yapısının çekirdek aile olduğu yazılmıştı. Çekirdek aile, modernizmin
yaşam biçimini sürdürebilmesi için sistemsel bir zorunluluk olarak ortaya
çıkarılmıştır. Üretimin atölye ve fabrikalarda gerçekleştirilmesi aile için
rolleri etkilemiş ve çekirdek aile yapısına doğru büyük bir dönüş yaşanmıştır.
Başlangıçta ideal aile modeli olarak empoze edilen çekirdek aile modeli,
modernizm içinde büyük yaralar almıştır.
Modernizmin
çekirdek aile yapısını etkileyen ve yaralayan değişimlerin başında Bilgi Çağı nedeniyle
emek üzerinde, daha doğrusu kadın emeği üzerinde ve kadınlara yönelik tıp
alanında yaşanan gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeler bir yandan kadın emeği
önündeki engelleri kaldırıp kadın emeğini ikincil emek olmaktan kurtarırken,
kadına tıbbî müdahaleler gerçekleştirmiştir. Bu iki durum, aile bağlarının
gücünü kırmıştır. Yeni üretim biçimi, aile içi rolleri de değiştirmiştir.
Modernizmin
çekirdek aile yapısını etkileyen ve yaralayan değişimlerin bir diğeri de
modernizmin aile mahremiyetini yok etmesiyle yaşanmıştır. Modernizm; okul,
fabrika, işyeri, oyun ve eğlence alanları gibi mekanizmalarla ailenin
mahremiyetini yok etmiştir. Yok edilen mahremiyet, aile bireylerinin
birbirleriyle olan bağını da handiyse yok etmiştir.
Bunların
yanında modernizm, boşanmada doğal bir engel olarak kabul edilen ve nedensiz
boşanmayı önleyen “hata yokluğu
ilkesi”ni ortaya koyarak boşanmayı kolaylaştırmış ve bu şekilde aile kurumunu
yıpratmıştır. Tıbbî müdahalelerle gerçekleşen annelik, yok olan mahremiyet,
evin dışında evden daha güçlü yaşam, değişen aile içi roller, modernizmde aile
kurumunu sürdürülebilir olmaktan çıkarmıştır. Kısacası modernizm,
postmodernizme yorgun ve yıpratılmış aile kurumu devretmiştir. Bu yorgunluk ve
yıpranmışlık, aile kurumunda çöküntü olarak tezahür etmiştir.
Postmodernizmde
aile kurumu hangi noktaya taşınmıştır?
Bu
sorunun cevabını vermek için henüz erken olmakla birlikte, modernizmden böyle
bir aile kurumu devralan postmodernizmin aile kurumu üzerinde modernizmi
aratacak uygulamalar yaparak aileyi çöküntüden daha da öteye, yok oluşa doğru
taşıdığı söylenebilir.
Modernizm
üzerine postmodernizmde aile kurumu, cinselliğe yönelik modernizme göre daha
serbest ve rahat bir tutum, bireyin aile için var olduğu ilkesi yerine ailenin
birey için var olması ilkesi, toplumun değer yargılarının aile üzerinde
etkisizliğini yaşatmış ve bu durum kendini hızla artan boşanma oranları ile
göstermiştir.
Modernizmle
başlayan, mekanikleşme, teknolojikleşme ve insan varlığının bir mübadele
değerinin ortaya çıkması ve insanın hayatın öznesi olmaktan çıkması şeklindeki
süreç, postmodernizmde aile yapısını temelden sarsmıştır. Bu sarsılma,
modernizme görece daha fazla ve daha hızlı boşanma, nikâhsız birlikte yaşama ve
tek anne-babalı aile gibi oluşumlar şeklinde kendini göstermiştir.
Modernizmden
alınan kötü aile kurumu mirası, postmodernizmde düzeltilememiş, aksine
hataların ıslahı merkezinden uzakta kalmıştır. Modernizmin aile ile ilgili
olumsuzlukları, postmodernizmde geometrik olarak devam etmiştir.
Alınan
kötü miras, ıslah edilmediği ya da ıslah edici önlemler alınmadığı için daha da
vahim bir noktaya ulaşmıştır. Bu vahim nokta, postmodernizmin ortaya koyduğu
yeni aile yapılarıyla daha net olarak vuzuha kavuşmuştur. Postmodernizm,
modernizminden devraldığı sorunlu çekirdek aileyi, en başta çözülen aile,
parçalanmış aile ve tamamlanmamış aile şeklinde yeni yapılara taşımıştır. Daha
sonra daha karmaşık aile yapıları oraya çıkarmıştır. Postmodernizmin bu yeni aile
yapılarının her biri diğerinden kötüdür.
Postmodernizmin
birinci aile modeli olan “çözülen aile”, birbirlerine gevşek bir bağ ile bağlı
olan karı ve kocanın birlikte yaşadığı bir aile modelidir. Çözülen ailede,
eşlerin birbirlerine karşı ilgi, ilişki ve sorumlulukları yoktur.
Postmodernizmin
ikinci aile modeli olan “parçalanmış aile”, modernizmin çekirdek ailesinin
üyelerinden birinin aile kurumu tesisinden sonra daha çok boşanma ile aileden
ayrılmasıyla ortaya çıkan ailedir. Bu ailede çocuklar, eşlerden biriyle aileyi
devam ettirmektedir.
Türkiye’de aile kurumunun durumuyla ilgili en kolay veri, artan boşanma oranları ve azalan evlilik oranlarında saklıdır.
Postmodernizmin
üçüncü aile modeli olan “tamamlanmamış aile”, modernizmin çekirdek ailesinin
kurul(a)mamış hâlindeki modelidir. Bu aile modelinde, genellikle annelerin
evlilik dışı çocuk/larıyla birlikte yaşaması söz konusudur. Bir yönüyle
parçalanmış aileyi andıran tamamlanmamış aile modeli, aile olmanın
sorumluluğundan kaçışın bir eseridir.
Bunların
yanında postmodernizmin armağanı (sıra dışı) aile modelleri olarak bir çiftin
evli olmadan cinsel bir ilişki formunda aynı çatı altında yaşaması olan “birlikte
yaşama”, kadınların evliliklerini çocuk yapmadan sürdürme istekleri üzerine
kurulu olan “gönüllü çocuksuz aile” ve sosyal bir sapma olarak görülen aynı
cinslerin evliliği olan “eşcinsel evlilikler” sayılabilir.
Bu
modellerin hepsi incelendiğinde görüleceği üzere, postmodernizm, aynı zamanda
yok olan aile ve yok olan çocukluk demektir.
Peki,
Türkiye’de aile kurumu ne durumda?
Türkiye’ye
dair bir not
Tarihsel
süreç içinde bakıldığında, Türkiye’nin, aile kurumunda modernizmin yaşadığı
olumsuzluğu aynı boyutlarda yaşadığını söylemek mümkün değildir. Doğal olarak
henüz postmodernizmi yaşamadığımız kabul edilirse, postmodernizmdeki faciayı da
yaşamadığımızı ifade etmek mümkündür. Ancak bütün bu mümkünlerin yanında,
gelecekte çekirdek aile ve postmodernizmin aile kurumlarında yaşananların
yaşanmayacağı anlamına gelmeyeceği unutulmamalıdır.
Türkiye’de,
modernizm ve postmodernizmin aile kurumunda yaşanan olumsuz gelişmelerin aynı
şekilde yaşanmamasının, aile kurumunun tarihî bağlarımızın en güçlü olduğu bir
kurum olmasından kaynaklandığı, ayrıca inanç ve değerlerimizin hâlâ gücünü
koruduğu da ayrı bir gerçektir. Bununla beraber, Türkiye’de de aile kurumunun
modernizmden ve az da olsa postmodernizmden etkilendiği yadsınamaz bir
gerçektir.
Özellikle
kadına yönelik şiddet ve mahremiyetin kaybolması ile ilgili olarak yaşananlar,
Türkiye’de aile kurumunun önlem alınarak korunmasını şart kılmaktadır.
Türkiye’de aile kurumunun durumuyla ilgili en kolay veri, artan boşanma oranları ve azalan evlilik oranlarında saklıdır. Bu anlamda, Üstad’ın “Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak” uyarısı gerçekleşmeden yani ocak simsiyah olmadan tedbir alınması son derece önemlidir.