Modernizm ve postmodernizm sürecinde aile

Modernizmin çekirdek aile yapısını etkileyen ve yaralayan değişimlerin başında Bilgi Çağı nedeniyle emek üzerinde, daha doğrusu kadın emeği üzerinde ve kadınlara yönelik tıp alanında yaşanan gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeler bir yandan kadın emeği önündeki engelleri kaldırıp kadın emeğini ikincil emek olmaktan kurtarırken, kadına tıbbî müdahaleler gerçekleştirmiştir. Bu iki durum, aile bağlarının gücünü kırmıştır.

AİLE kurumu, insanlığın varlığı ile özdeş bir kurum. Sosyolojik olarak kurum olmanın çok ötesinde; ocak, yuva, ev, sığınak… İnsanla özdeş yani insanlığın var olduğu andan itibaren var… 

Aile kurumunun varlığı, ilkel topluluklardan günümüze kadar uzanan bir çizgiye sahiptir. Böylesine köklü bir kurum olan aile, tarihsel süreç içinde toplumsal yapıyı etkilediği gibi, toplumsal gelişmelerden de etkilenmiştir. Bununla birlikte, zaman içinde, hukuk ve ekonomi gibi kurumlara da kaynaklık etmiştir.

Aile ile ilgili çok tanımlar yapılmıştır. Genel olarak aileyi; evlenme ve kan bağlarıyla birbirine bağlanmış ve aile içi rolleri belirlenmiş en küçük insan topluluğu olarak kabul etmek mümkün. Bu tanıma edinişmiş çocukları da dâhil etmek gerekir. Aile ile ilgili yapılmış bütün tanımların ortak yanı, ailenin, sosyal hayatın esası, sosyal hayatın merkezi olduğu noktasındadır.

İnsanlığın var oluşuyla birlikte var olan aile kurumu, insan olgusu çerçevesinde evrensel olduğu kadar, toplumlara özgün olmak bakımından da hususidir. Ailenin toplumlara özgün olmanın yanında, toplumun devamını sağlamak, beşerî yapıyı devam ettirmek, bireylerin sosyalleşmesini sağlamak, ekonomik faaliyetleri sürdürmek ve kültür aktarımını gerçekleştirmek gibi etkinlik ve görevleri bulunmaktadır. Bu evrensel yapı, toplumlara ait olmak, toplumlara mahsus olmak bakımından da hususi özelliğe sahiptir.

Bu kadar köklü bir geçmişe ve hem evrensel, hem hususi özelliklere sahip olan aile kurumu, zaman içinde ve doğal akışında değişim göstermiştir. Ancak aile kurumu, son iki yüzyılda büyük değişimden nasibini almış ve benzer şekilde değişime uğramıştır. Aile üzerinde, son iki yüzyıl, hatta son yüzyılda yaşanan bu değişim, hemen hemen aile kurumunun kuruluşundan bu yana olan en büyük değişimdir. 

İnsanlığın yaşadığı en büyük değişim, Sanayi Devrimi’dir. Sanayi Devrimi sadece üretim biçimlerini değiştirmemiş, çok büyük oranda hayatın tamamını değiştirmiştir. Sanayi Devrimi, Aydınlanma ile feodalitenin ardından adı “modernizm” olan yeni bir süreci başlatmıştır.

Yaşanan bu değişimden aile kurumunun da payını almaması elbette mümkün değildir. Aile kurumu, bu değişimden pay almanın ötesinde fazlasıyla etkilenmiştir. En başta geleneksel aile (ya da üç neslin birlikte yaşadığı geniş aile), yerini küçük ya da daha uygun tabirle yazmak gerekirse çekirdek aileye bırakmıştır. Modernizm, yeni üretim biçimleri ışığında, aile kurumunu çekirdek aile olarak içselleştirmiştir.

Sanayi Devrimi sonrasında, modernizmin içselleştirdiği, içselleştirmenin ötesinde kutsallaştırdığı çekirdek aile modeli, çok kısa zaman içinde; geniş ailenin emin ve oturaklı yapısına karşın tedirgin ve her an tehlike altında hâline bürünmüştür. Modernizmin (kendince) geniş ailenin nakısalarına karşılık biraz da şartlarının zorunluluğunun ortaya çıkardığı çekirdek aile, bir müddet sonra sorunlar yumağı hâline dönüşmüştür. Modernizmin aile yapısında yaşanan olumsuzluklar, modernizm sonrası süreç olan postmodernizmde daha farklı boyut kazanmıştır. Modernizmde sıkıntılı ve sorunlu olan çekirdek aile, postmodernizmde varlığı dahi sorgulanır bir kurum hâline gelmiştir.

Öte yandan modernizmin ve postmodernizmin tarihî birer süreç olduğu bilinmektedir. Modernizm sürecinin Sanayi Devrimi ile başladığı ve Bilgi Çağı ile miadını doldurduğu ve yeni bir süreç olarak postmodernizmin başladığı ileri sürülmektedir. Bunun aksini yani modernizmin sürecinin sona ermediğini, devam ettiğini ya da postmodernizmin onun devamı olduğunu iddia eden yaklaşımlar da vardır. Kısacası bu konu netlik kazanmış değildir. Ancak genel kanı, modernizmin sürecini tamamladığı ve postmodernizmin başladığı yönündedir. 

Tam burada yani modernizmin sona erdiği ve onun ardından postmodernizmin başladığının kabul edildiği noktada ortaya çıkan bir diğer tartışma, modernizmin sona erdiği ve postmodernizmin başladığı hususunun dünyanın tamamında olmadığı, sayılı bölgelerinde ve sayılı ülkelerinde gerçekleştiği konusunda yaşanmaktadır.

 Modernizmle başlayan, mekanikleşme, teknolojikleşme ve insan varlığının bir mübadele değerinin ortaya çıkması ve insanın hayatın öznesi olmaktan çıkması şeklindeki süreç, postmodernizmde aile yapısını temelden sarsmıştır.

Sanayi Devrimi sonrası modernizmin yine bugün olduğu gibi dünyanın belirli (sanayileşmiş) ülkelerinde yaşandığı, ancak zaman içinde dünyaya yayıldığı, hatta hâlâ tam olarak yayıl(a)madığı düşüncesine paralel olarak, modernizmin dünyanın tamamında miadını doldurmadığı, devam ettiği, ancak istisnaî olarak Avrupa’nın batısı (Batı Avrupa; İngiltere, Fransa, Almanya vb.) ve Kuzey Amerika’da (Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada) yerini kendinden sonra gelen süreç olan postmodernizme bıraktığı şeklinde genel kabul görmüş bir düşünce ve anlayıştan söz etmek mümkündür.

Dikkatle bakıldığında görüleceği üzere, modernizmin yerini postmodernizme bıraktığı iddia edilen bu bölgeler(ve ülkeler)in, dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan bilgi çağından bir adım daha ileriye gittikleri, enformasyon, iletişim teknolojileri ve dijitalleşme konusunda dünyanın diğer bölgesine göre çok daha üstün ve farklı bir konumda oldukları görülecektir. Bu durum, modernizmin dünyanın diğer bölgelerinde varlığını sürdürdüğü, ancak bu istisnaî olarak anılan bölgelerde yerini postmodernizme bıraktığı gerçeğini güçlendirmektedir.

Tarihin akışı içinde, tıpkı modernizmin zaman içinde dünyanın diğer bölgelerine yayılması gibi, zamanla postmodernizmin de dünyanın diğer bölgelerine yayılması ve modernizmin yerini alması kaçınılmazdır. Bu değişimde yer alan “zamanla” ifadesinin sırrı, diğer ülkelerin postmodernizmi yaşadığı kabul edilen ülkelere olan yakınlık ve ilişkileriyle, postmodernizmi yaşayan bölge(ülke)lerin ihtiyaçlarının temininde saklıdır.  

Bu durumda, hâlihazırda postmodernizmi yaşayan toplumların başta aile kurumu olmak üzere her türlü toplumsal kurum ve olaylarla ilgili olarak yaşadıkları durumlar, yakın ya da uzak bir gelecekte, şu anda modernizmi yaşayan toplumlar tarafından da yaşanacaktır. Bu durumda, şu anda modernizmi yaşayan toplumların, geçmişte Sanayi Devrimi ve modernizm karşısındaki yaşadıklarının değişik benzerini, gelecekte modernizmden postmodernizme geçişte yaşayacakları çok açıktır. Bu durum aile kurumu için de geçerlidir. Öyleyse şu anda modernizmin aile kurumunu yaşayan toplumların postmodernizme geçişle nasıl bir aile kurumuyla karşı karşıya kalacaklarını anlamak ve görmek, şu anda postmodernizmin yaşandığı bölge(ülke)lerdeki aile kurumunun nasıl olduğunun anlaşılması ve gözlenmesiyle mümkündür. Çünkü İbni Haldun meşhur Mukaddime’sinde, “Geçmişin geleceğe ve bugüne olan benzerliği, suyun suya benzemesinden daha fazladır” diye yazmaktadır.

Şimdi, “aile”nin modernizm ve postmodernizm sürecini birlikte ele alalım…

Postmodern süreçte aile olmak veya “postmodern aile” olmak

Modernizmin aile yapısının çekirdek aile olduğu yazılmıştı. Çekirdek aile, modernizmin yaşam biçimini sürdürebilmesi için sistemsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkarılmıştır. Üretimin atölye ve fabrikalarda gerçekleştirilmesi aile için rolleri etkilemiş ve çekirdek aile yapısına doğru büyük bir dönüş yaşanmıştır. Başlangıçta ideal aile modeli olarak empoze edilen çekirdek aile modeli, modernizm içinde büyük yaralar almıştır.

Modernizmin çekirdek aile yapısını etkileyen ve yaralayan değişimlerin başında Bilgi Çağı nedeniyle emek üzerinde, daha doğrusu kadın emeği üzerinde ve kadınlara yönelik tıp alanında yaşanan gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeler bir yandan kadın emeği önündeki engelleri kaldırıp kadın emeğini ikincil emek olmaktan kurtarırken, kadına tıbbî müdahaleler gerçekleştirmiştir. Bu iki durum, aile bağlarının gücünü kırmıştır. Yeni üretim biçimi, aile içi rolleri de değiştirmiştir.

Modernizmin çekirdek aile yapısını etkileyen ve yaralayan değişimlerin bir diğeri de modernizmin aile mahremiyetini yok etmesiyle yaşanmıştır. Modernizm; okul, fabrika, işyeri, oyun ve eğlence alanları gibi mekanizmalarla ailenin mahremiyetini yok etmiştir. Yok edilen mahremiyet, aile bireylerinin birbirleriyle olan bağını da handiyse yok etmiştir.

Bunların yanında modernizm, boşanmada doğal bir engel olarak kabul edilen ve nedensiz boşanmayı önleyen  “hata yokluğu ilkesi”ni ortaya koyarak boşanmayı kolaylaştırmış ve bu şekilde aile kurumunu yıpratmıştır. Tıbbî müdahalelerle gerçekleşen annelik, yok olan mahremiyet, evin dışında evden daha güçlü yaşam, değişen aile içi roller, modernizmde aile kurumunu sürdürülebilir olmaktan çıkarmıştır. Kısacası modernizm, postmodernizme yorgun ve yıpratılmış aile kurumu devretmiştir. Bu yorgunluk ve yıpranmışlık, aile kurumunda çöküntü olarak tezahür etmiştir.

 

Postmodernizmde aile kurumu hangi noktaya taşınmıştır?

Bu sorunun cevabını vermek için henüz erken olmakla birlikte, modernizmden böyle bir aile kurumu devralan postmodernizmin aile kurumu üzerinde modernizmi aratacak uygulamalar yaparak aileyi çöküntüden daha da öteye, yok oluşa doğru taşıdığı söylenebilir. 

Modernizm üzerine postmodernizmde aile kurumu, cinselliğe yönelik modernizme göre daha serbest ve rahat bir tutum, bireyin aile için var olduğu ilkesi yerine ailenin birey için var olması ilkesi, toplumun değer yargılarının aile üzerinde etkisizliğini yaşatmış ve bu durum kendini hızla artan boşanma oranları ile göstermiştir.

Modernizmle başlayan, mekanikleşme, teknolojikleşme ve insan varlığının bir mübadele değerinin ortaya çıkması ve insanın hayatın öznesi olmaktan çıkması şeklindeki süreç, postmodernizmde aile yapısını temelden sarsmıştır. Bu sarsılma, modernizme görece daha fazla ve daha hızlı boşanma, nikâhsız birlikte yaşama ve tek anne-babalı aile gibi oluşumlar şeklinde kendini göstermiştir.

Modernizmden alınan kötü aile kurumu mirası, postmodernizmde düzeltilememiş, aksine hataların ıslahı merkezinden uzakta kalmıştır. Modernizmin aile ile ilgili olumsuzlukları, postmodernizmde geometrik olarak devam etmiştir.

Alınan kötü miras, ıslah edilmediği ya da ıslah edici önlemler alınmadığı için daha da vahim bir noktaya ulaşmıştır. Bu vahim nokta, postmodernizmin ortaya koyduğu yeni aile yapılarıyla daha net olarak vuzuha kavuşmuştur. Postmodernizm, modernizminden devraldığı sorunlu çekirdek aileyi, en başta çözülen aile, parçalanmış aile ve tamamlanmamış aile şeklinde yeni yapılara taşımıştır. Daha sonra daha karmaşık aile yapıları oraya çıkarmıştır. Postmodernizmin bu yeni aile yapılarının her biri diğerinden kötüdür.

Postmodernizmin birinci aile modeli olan “çözülen aile”, birbirlerine gevşek bir bağ ile bağlı olan karı ve kocanın birlikte yaşadığı bir aile modelidir. Çözülen ailede, eşlerin birbirlerine karşı ilgi, ilişki ve sorumlulukları yoktur.

Postmodernizmin ikinci aile modeli olan “parçalanmış aile”, modernizmin çekirdek ailesinin üyelerinden birinin aile kurumu tesisinden sonra daha çok boşanma ile aileden ayrılmasıyla ortaya çıkan ailedir. Bu ailede çocuklar, eşlerden biriyle aileyi devam ettirmektedir.

Türkiye’de aile kurumunun durumuyla ilgili en kolay veri, artan boşanma oranları ve azalan evlilik oranlarında saklıdır.

Postmodernizmin üçüncü aile modeli olan “tamamlanmamış aile”, modernizmin çekirdek ailesinin kurul(a)mamış hâlindeki modelidir. Bu aile modelinde, genellikle annelerin evlilik dışı çocuk/larıyla birlikte yaşaması söz konusudur. Bir yönüyle parçalanmış aileyi andıran tamamlanmamış aile modeli, aile olmanın sorumluluğundan kaçışın bir eseridir.

Bunların yanında postmodernizmin armağanı (sıra dışı) aile modelleri olarak bir çiftin evli olmadan cinsel bir ilişki formunda aynı çatı altında yaşaması olan “birlikte yaşama”, kadınların evliliklerini çocuk yapmadan sürdürme istekleri üzerine kurulu olan “gönüllü çocuksuz aile” ve sosyal bir sapma olarak görülen aynı cinslerin evliliği olan “eşcinsel evlilikler” sayılabilir.

Bu modellerin hepsi incelendiğinde görüleceği üzere, postmodernizm, aynı zamanda yok olan aile ve yok olan çocukluk demektir.

Peki, Türkiye’de aile kurumu ne durumda?

Türkiye’ye dair bir not

Tarihsel süreç içinde bakıldığında, Türkiye’nin, aile kurumunda modernizmin yaşadığı olumsuzluğu aynı boyutlarda yaşadığını söylemek mümkün değildir. Doğal olarak henüz postmodernizmi yaşamadığımız kabul edilirse, postmodernizmdeki faciayı da yaşamadığımızı ifade etmek mümkündür. Ancak bütün bu mümkünlerin yanında, gelecekte çekirdek aile ve postmodernizmin aile kurumlarında yaşananların yaşanmayacağı anlamına gelmeyeceği unutulmamalıdır.  

Türkiye’de, modernizm ve postmodernizmin aile kurumunda yaşanan olumsuz gelişmelerin aynı şekilde yaşanmamasının, aile kurumunun tarihî bağlarımızın en güçlü olduğu bir kurum olmasından kaynaklandığı, ayrıca inanç ve değerlerimizin hâlâ gücünü koruduğu da ayrı bir gerçektir. Bununla beraber, Türkiye’de de aile kurumunun modernizmden ve az da olsa postmodernizmden etkilendiği yadsınamaz bir gerçektir.

Özellikle kadına yönelik şiddet ve mahremiyetin kaybolması ile ilgili olarak yaşananlar, Türkiye’de aile kurumunun önlem alınarak korunmasını şart kılmaktadır. 

Türkiye’de aile kurumunun durumuyla ilgili en kolay veri, artan boşanma oranları ve azalan evlilik oranlarında saklıdır. Bu anlamda, Üstad’ın “Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak” uyarısı gerçekleşmeden yani ocak simsiyah olmadan tedbir alınması son derece önemlidir.