Modern hayat

Öyle bir devir ki, ne teknoloji, ne rahatlık söz konusu. Çölün sıcağının yanında ulaşım, iletişim, besin ve bilgi sıkıntısı var. E insan sormadan edemiyor: Kutlu Peygamber’in bu imkânsızlıklar içindeki hayatı ile şu anki modern hayata ne tür bir mesaj verilmekte?

FARKINDA mısınız, artık çok farklı bir dönemde ve çok farklı kişiliklerde yol alıyoruz. Modern hayatın bizi bizden çaldığının en önemli göstergelerinden biri de sürekli bir şeylere yetişme telaşında olup vakit hesabı yaparak hiçbir şeye yetişememek ve zamanın yetmezliği. Hayatı yaşıyor gibi görünsek de daha çok kaçırıyoruz sanırım.

Kıyaslamalar, beklentiler ve hesaplar arasında an ile bağlantıyı hiçbir zaman yakalayamamaktan kaynaklanan yaşam fakirleriyiz. Zenginliği, şöhreti ve gücü isteyen insan sadece istemek hırsı ve bitmez inadı yüzünden ne kaybetmekten bıktı, ne ölmekten.

Evet, ölmekten bıkmadık; gözümüzün önünde toprağa girenlerin bize haykırdığı gerçekleri duyamayacak kadar sağır olduk çünkü. Artık anda yaşayamıyoruz. Anda var olmazsan anın sesini duyamazsın. Mezarlıklarda her gün birilerini uğurluyor olsak da kendimiz nereye doğru gidiyoruz? Ölümün bile bize mola verdirememesi ne kötü!

Modern hayat, “teknoloji” denen yardımcısı ile insanı böldü, tutsak etti ve ışık hızında yok ediyor. Çocuklar ve gençler bahçelerde, yollarda kovalardı birbirini, maç yapar, sohbet ederdi. Mahalle araları kalabalıktı, çeşitli oyunlarda kullanılan araçlar el emeği ürünlerdi ve iletişim capcanlıydı. Sinemalar vardı bilgisayara sığdı. Sohbetler mesajlaşmaya döküldü. Vakit sermayesi televizyona yatırıldı. Seneler boyu yapılan birbirinin kopyası diziler sohbet konusu oldu. Teknoloji böldü tek tek evleri, küçülen cihazların içine hapsetti kalabalıkları.

Ama ne bu tutsaklıktan şikâyet eden var, ne de dışarıda konuşmak kolay. Ekran karşısında hipnotize olmuşken sağlıklı bir düşünce sisteminden söz etmek mümkün mü? Çocuklar ve gençler bir yana, yaşlılar da yavaş yavaş teknolojinin saldırısına maruz kalmakta.

Sanal dünyanın maalesef iletişimi de sanallaştırması ile doğal yani yüz yüze yapılabilecek etkin iletişimin azalmasıyla dil ve kültürün çöküşü hızlanmıştır. Canlı etkileşim sırasında bedenin, yüz mimiklerinin, yakın mesafenin sağladığı etkiyi sanal ortam asla veremez. Yüz yüze iletişimde sesin, görüntünün, enerjinin direkt doğal yollarla iletilmesi, iletişimi canlı tutmasının yanında insanın ve iletişimin gelişimine de katkı verir. Şimdi ise gelişen değil, gerileyen bir dil var karşımızda.

Modern hayatın zihinlerde çağrıştırdığı kelimelerden ikisi “hız ve haz”. Sınırlı kaynaklar ile insanın sınırsız ihtiyaçlarını karşılama noktasında modern hayatın katkısıyla “daha fazlası”, “daha yenisi”, “daha pahalısı” derken, sahip olmak uğrunda ömrü tüketen şeylerin ne kadarının gerçek anlamda ihtiyaç olduğunu sorgulamak gerek. Sürekli bir koşuşturmaca ve bitmeyen istekler peşinde durup düşünecek zamanı bulmakta zorlanıyor insanlık.

Medyanın büyük desteği ile modern hayatın en önemli hedeflerinden biri olan hazzın her geçen gün artırılma gayreti düşünce yapılarında tahribat yapıyor. Sahip olunan teknoloji ve konfor sağlayan cihaz ve eşya, uzun süreli olarak tatmin sağlayamıyor. Çünkü hep daha hızlısı, daha yenisi, daha rahatı çıkıyor ve gerek medyanın telkinleri, gerekse toplumsal rekabet çoğu çevre için değişikliği mecburiyet hâline getiriyor. Bilgiyi, makamı, zenginliği anlardım da, bir cep telefonu markasının, bir oturma grubunun görselliğinin bazılarının diğerlerine yüksekten bakmasına sebep olacağı aklıma gelmezdi.

“Teknolojik imkânlar”ın dönüştürücü etkisi ile ulaşımdan iletişime hayatın çeşitli alanlarında yaşanan baş döndürücü gelişmeler bu hızı oldukça arttırmıştır. Annelerimizin haftanın bir gününü ayırdıkları çamaşır günleri artık geçmişte kaldı. Bir yerden bir yere gitmek söz konusu olduğunda günler değil, saatlerden söz ediyoruz. Binalarda asansörler günlük hayatımızın bir parçası hâline geldi. Evlerimizde büyük küçük ev aletlerinin devreye girmesiyle işler neredeyse otomatiğe bağlanmış durumda. Çalıştığımız yerlerde bilgi teknolojisinin sunduğu imkânlarla az çaba sarf ederek, çoğunlukla saatlerce yerinden kalkma ihtiyacı duymadan yaşanan bir iş hayatı söz konusu. Bu tür bir hayatınsa farklı çıktıları oluyor tabiî. Örneğin gittikçe zayıflayan vücut kaslarının formda kalması ve kiloların muhafazası için hanımlar ve beyler ya soluğu aerobik salonlarında alıyor ya da son pazarlama teknikleriyle yapılan reklâmlarla ikna olup evlerine kadar teslim kolaylığı gösterilen spor aletlerini satın alarak kendi hareket alanlarını oluşturmaya çalışıyorlar. Doğal hayattan yapay hayata geçiş hızla devam ediyor.

Yapay ve sanal hayat, zıtlıkları ile çepeçevre kuşatıyor hayatımızı ve geleceğimizi. Yeme içme alışkanlıklarımızdaki değişim nedeniyle “fast food”a kayarken, hareketsizliğin yol açtığı “obezite” hastalığı yaygınlaşıyor ve bu, gelecek nesillerin sağlığını tehdit eden bir husus hâline geliyor. Hazır yiyecek dükkânlarının ve internet ile yemek siparişi sektörünün hızla yükselişi, beslenme alışkanlıklarını değiştirmekle kalmıyor, sağlık üzerinde de ciddî etkiler oluşturuyor. Eczanelerde sindirim şikâyetlerimizi giderecek, en kısa sürede en fazla kilo vermemizi sağlayacak ilaç ve yöntemlerin boy boy reklâmları ile karşılaşırken, diğer yandan gündüz yayınlarında hanımlara her gün çeşit çeşit yemek tariflerinin yapılması nedeniyle televizyonun çoğu evde mutfaklarda konuşlandırılır hâle geldiğine şahit oluyoruz. O tarif senin, bu tarif benim derken, tabaklar dolusu ikramlar hazırlanıp hanımlar arasında servis ediliyor. Öte yandan, rahat koltukların rehaveti daha da artırdığı bir ortamda en çok konuşulan konu, “En etkili biçimde kilo vermenin yolları nedir?” sorusu oluyor.

Modern hayatın fizikî hayat kadar manevî hayata da etki etmesi kaçınılmazdır. Kalabalıklar içindeki yalnızlıklar her geçen gün artmakta. İnsan insanı arardı, insan insandan beklerdi, çevresini izlerdi; şimdi ise takip edilenler sanal dünyalar, gelişen teknoloji ve konfor. Teknolojinin evlere ve ekranlara kapattığı insanlık kalbe ulaşamaz oldu. Kalbiyle meşgul olamayanın maneviyatı, kültürü ve iletişimi yavaş yavaş çökmekte. Hız, haz ve zamanın çarkları acımasız şekilde insanlığın ömrünü tüketmekte. Durum çok vahim boyutlarda olmasına rağmen ülkesel ve küresel kurtuluş reçeteleri, etkisi ve hızı yavaş şekilde hazırlanmakta. Demek ki çok ciddiye alınmıyor bu durum.

Ra’d Sûresi’nin 28’inci ayetinde, “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” denilmektedir. Kalbin gıdasının ne olduğu açık açık dile getirilmişken, insanlık bile bile kalbini açlığa mahkûm etmekte. Modernize bir yaşam ile nefsi tıka basa doyuran insan, kalbine işkence ettiğinin farkına varamamakta, yaşadığı manevî hastalıkları doğru değerlendirememekte ve başına gelen imtihanlardan ders çıkaramamakta.

Allah-u Teâlâ, En Sevgili Kulu olan Peygamber Efendimizi (sav) istese en modern hayatın içinde ağırlayabilirdi. O’nu ağırladığı mekâna ve imkânlara insanlık iyice dikkat etmeli. Öyle bir devir ki, ne teknoloji, ne rahatlık söz konusu. Çölün sıcağının yanında ulaşım, iletişim, besin ve bilgi sıkıntısı var. E insan sormadan edemiyor: Kutlu Peygamber’in bu imkânsızlıklar içindeki hayatı ile şu anki modern hayata ne tür bir mesaj verilmekte?

Şahsen aldığım ilk mesaj, az önceki ayetle bağlantılı olarak insanın varlığından ve yaşamın varoluşundan muradın, insanın çevresinde sahip olacağı imkânları ve nasıl rahat bir hayat yaşayacağı değil, içinde nasıl bir yolculuk yapacağıdır.

Güzel söz her yerde bulunur da onu arayan zor bulunur. Umarım çabuk toparlanırız. Zararın neresinden dönülse kârdır. Zamanın şaşaalı ve hipnotize eden imkân ve görselliğinin büyüsünü bozmalıyız. Devlet ile millet el ele vermeli, özümüzü gün yüzüne çıkarmalıyız. Lüks oturma gruplarının üstünde oturarak, beş dakikada bir ekranına bakmak zorunda kaldığımız cep telefonuna zamanı ve bilinci akıtarak, birlikten bireyselliğe kaçarak neyi kazanmayı amaçlıyoruz? Şu ana kadar elimize ne geçti? Bir olmalı, yaşamımızı sorgulamalı, içimize dönüp kendimize vakit ayırmalı, modern hayatın renkliliğini değil, sade hayatın mucizelerini talep etmeliyiz. Sosyal medya sofralarına değil, ilim sofralarına rağbet etmeliyiz. Yapılması gereken şey aslında zor değil, sadece kendimizi seçmeliyiz.

Esenlikle kalın efendim…