“MODERN”, kelime
olarak “çağdaş” demektir. Modernist ise “modern/çağdaş taraftarı” anlamına
gelir. Bu taraftarların oluşturduğu çağdaşlaşma akımına da “modernizm” denir.
Bir şeyin, oluşumun veya filizin
değeri, üzerine yüklenen anlam/mânâ ile ilişkilidir. İnsan olmanın mayasında
sebeplere müracaat edip onlara etki/tesir vermemek yatar. Yani sebepleri bir
örtü/perde olarak görüp arkasındaki hakikate erişmek gerekiyor.
Hakikat, riyadan arınmış amel,
fiil ve maksat anlamlarında kullanılabilir. Doğru eylem/öz anlamı olarak da
görülebilir. Bu minvalde “hakikat” kelimesinin “hakk” kökünden türetilmiş
olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Maksat hakikat olduğu için
aracıların/taşıtların hiç önemi yoktur. Sebeplere/aracılara müracaat etmek ayrı,
onlara tesir vermek daha farklı ve bu dünyada bir imtihan sırrı yeri olduğu
için olayı böyle görmek gerekir.
İfrat ve tefrit, kabul edilen
durumlar değildir. Olabileceklerin en iyisi ve makbul yolda ilerlemek mantıklı
olandır. Baharda toprağa tohum saçmayan, güzün nasıl buğday biçebilir? Buğdayın
topraktan olmadığını, yaratılış ve ürünün Yaratıcı tarafından “sebep/toprak”
perdesi altında gönderildiğini bilmek ve şükretmek mantıklı olandır.
Ayrıca sebeplere müracaat edip Yaratıcı’ya
şükretmek dururken, sebeplere müracaat edip başakları akılsız topraktan bilmek,
insanın kusurudur.
Modern bilim, her şeyi görsellik
ve sebep-sonuç ilişkisi gibi aklı göze indirmek isteyenlerin elinde ilerledi.
Batı odaklı yoldan yükselen modern bilim yorumları da yine Batı tarafından
anlamlandırıldı. Bu yapılırken, Batı’nın düşünce ve inanç sistemi “modern
bilim” postunda sunuldu.
Doğu toplumları bilimsel verileri
anlayıp yorumlamak yerine olduğu gibi hazır almayı tercih ettiklerinden, modern
bilimle birlikte Batı’nın istenmedik ne kadar görüş ve inanç sistemi varsa
hepsi de gittiği ülkede konuşlandı. Böylece dünya küçük bir köy ve mânâsız bir
yere evirildi.
Burada suçlu “modern bilim”
olmayıp, modern bilimi kendilerine göre yorumlayan Batı ve bu yorumu hazır
alanlardır. Zira düşünmek zor iştir. Batı’da üretilen ne varsa olduğu gibi
almak akıl işi değildir.
Batı ne kadar inkâr ederse etsin,
günümüz bilimine Antik Mısır, Mezopotamya, Antik Yunan ve İslâm dünyasının
aşamalarından geçerek ulaşıldı. Her medeniyet kendi görüş ve sistemini bilime
yüklemeye çalıştı.
Günümüzde modern bilim, Batı’nın
kutsalı hâline geldi. Newton, tamamen İngiliz kraliyet ailesinin Hıristiyanlık
görüşüne kalkan olarak fizik bilimini kullandı ve sonuna kadar buna sadık
kaldı.
Kuantum bilimini keşfeden Max
Planck, bu keşifte İslâm kütüphanelerinin etkisini bizzat haykırmıştır. Lâkin
Planck gibi kaç kişi sayılabilir ki? Ayrıca Max Planck, oğlunu Hitler’in
elinden (idam) kurtaramadı.
Batı’nın büyük çoğunluğu “bilimsel
veri” ve “bilimsel kanunları”, kendi düşünce ve inanç sistemlerinin aparatı hâline
getirmiştir. Batı’dan hazır olarak alınan fikirler gittikleri ülkeleri Batı
düşünce sistemine dönüştürdü. Özellikle kalemşörlerin bazıları olayları tamamen
sebep-sonuç ilişkisinde açıklamayı marifet zannetmektedir. Oysa bu, modern
bilimin kölesi değil, efendisi olmayı dışlamanın bir sonucudur.
Günümüz dünyasında “modern bilim”
ile “Batı”, artık birbirinin aynısı olmuştur. Maddeci ve gücün egemen olduğu
bir anlayış sistemidir. İnsanın hiçleştirildiği ve içi boşaltılmış bir
medeniyet kavramı ne insan, ne insanlık, ne de İlâh tanımaktadır.
Bizim gibi İslâm toplumlarının
buna “Dur” demesi kolay olmuyor. Bir defa para, mâkâm, arsa ve inşaat üzerine
yükselen bir gidişat, tam olarak eleştiriye kalkıştığımız Batı medeniyetinin
fikrî köleliğinin sonuçlarıdır.
Bu aziz milletin İslâm’a “fikrî
taraftarlığında” hiçbir sorun yoktur, lâkin bu taraftarlık büyük oranda sözde
kalmaktadır. Çünkü meleke hâline gelmemiş bir “fikrî taraftarlık” makbul
değildir!
Batı’nın canhıraş saldırısı
karşısında set olabilecek melekeler oluşması için modern bilimin Doğu
düşüncesince yeniden yorumlanması zorunludur. Peki, böyle bir gelişme var mı?
Maalesef yok!
Teknik olarak modern bilime katkı
sunmak, modern bilimin Doğu medeniyetleri açısından doğru yorumlanmasını
kolaylaştırır. Sebep-sonuç ilişkisi açıklanırken, bilimsel kanunun üslûbu
görülür ve bu hak yolda yorumlanır.
“Modern bilim yorumlarından
kaçalım” derken çağın bilim ve tekniğinden kaçmak da doğru değildir. Düşünmek
zor olduğu için bilimsel verilerin yeniden yorumlanmasından kaçmak doğru
değildir. Stephen Hawking de tam olarak Newton gibi İngiliz kraliyet ailesinin
Hıristiyanlık inanç sistemi doğrultusunda kalmıştır. Stephen Hawking’in “Zamanın
Kısa Tarihi” isimli eserinin ilk çevrildiğinde Türkiye’de çok okunanlar
arasında yer alması manidardır.
Newton ve Hawking’in fizik bilimi
çalışmalarına bakmakta hiç sorun olmaz. Ancak buradan hareketle yazdıkları
kitapları bilimin görüşü olmaktan ziyade Newton ve Hawking’in Hıristiyanlık
görüşlerinin köklerini daha derine eriştirme çabaları olduğu görülür.
O zaman şu soruyu ciddi ciddi
sorup yaşamak gerekiyor: Bizler bütün bilimsel verileri bize ve İslâm’a uygun
yorumlayacak insanlar yetiştirebildik mi? Yetiştirebildiklerimize sahip
çıkabildik mi? Bir yetişmiş bilim insanını bir yerde konuşlandırırken ehliyet
ve liyakate ne derece dikkat ettik? Siyâsî görüş ötesine geçebildik mi?
Neticede modern bilimin öncüleri,
bilimi “kendilerine göre” yorumlayıp diğer ülkelere ihraç ediyorlar. Çuvaldızı
başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırsak iyi olacak! Çünkü modern
bilimin Batı yorumu, deizm ve ateizmi çoktan içimize saldı.
Modern bilimin dünyaya hâkim olma çabasını boşa çıkarmak ve bilimi/bilgiyi hakikatin izini sürmek için aracı olarak kullanma imkânı hâlâ var.