Modern bilimi hakikatin aracı yapmak

Bizler bütün bilimsel verileri bize ve İslâm’a uygun yorumlayacak insanlar yetiştirebildik mi? Yetiştirebildiklerimize sahip çıkabildik mi? Bir yetişmiş bilim insanını bir yerde konuşlandırırken ehliyet ve liyakate ne derece dikkat ettik? Siyâsî görüş ötesine geçebildik mi?

“MODERN”, kelime olarak “çağdaş” demektir. Modernist ise “modern/çağdaş taraftarı” anlamına gelir. Bu taraftarların oluşturduğu çağdaşlaşma akımına da “modernizm” denir.

Bir şeyin, oluşumun veya filizin değeri, üzerine yüklenen anlam/mânâ ile ilişkilidir. İnsan olmanın mayasında sebeplere müracaat edip onlara etki/tesir vermemek yatar. Yani sebepleri bir örtü/perde olarak görüp arkasındaki hakikate erişmek gerekiyor.

Hakikat, riyadan arınmış amel, fiil ve maksat anlamlarında kullanılabilir. Doğru eylem/öz anlamı olarak da görülebilir. Bu minvalde “hakikat” kelimesinin “hakk” kökünden türetilmiş olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Maksat hakikat olduğu için aracıların/taşıtların hiç önemi yoktur. Sebeplere/aracılara müracaat etmek ayrı, onlara tesir vermek daha farklı ve bu dünyada bir imtihan sırrı yeri olduğu için olayı böyle görmek gerekir.

İfrat ve tefrit, kabul edilen durumlar değildir. Olabileceklerin en iyisi ve makbul yolda ilerlemek mantıklı olandır. Baharda toprağa tohum saçmayan, güzün nasıl buğday biçebilir? Buğdayın topraktan olmadığını, yaratılış ve ürünün Yaratıcı tarafından “sebep/toprak” perdesi altında gönderildiğini bilmek ve şükretmek mantıklı olandır.

Ayrıca sebeplere müracaat edip Yaratıcı’ya şükretmek dururken, sebeplere müracaat edip başakları akılsız topraktan bilmek, insanın kusurudur.

Modern bilim, her şeyi görsellik ve sebep-sonuç ilişkisi gibi aklı göze indirmek isteyenlerin elinde ilerledi. Batı odaklı yoldan yükselen modern bilim yorumları da yine Batı tarafından anlamlandırıldı. Bu yapılırken, Batı’nın düşünce ve inanç sistemi “modern bilim” postunda sunuldu.

Doğu toplumları bilimsel verileri anlayıp yorumlamak yerine olduğu gibi hazır almayı tercih ettiklerinden, modern bilimle birlikte Batı’nın istenmedik ne kadar görüş ve inanç sistemi varsa hepsi de gittiği ülkede konuşlandı. Böylece dünya küçük bir köy ve mânâsız bir yere evirildi. 

Burada suçlu “modern bilim” olmayıp, modern bilimi kendilerine göre yorumlayan Batı ve bu yorumu hazır alanlardır. Zira düşünmek zor iştir. Batı’da üretilen ne varsa olduğu gibi almak akıl işi değildir.

Batı ne kadar inkâr ederse etsin, günümüz bilimine Antik Mısır, Mezopotamya, Antik Yunan ve İslâm dünyasının aşamalarından geçerek ulaşıldı. Her medeniyet kendi görüş ve sistemini bilime yüklemeye çalıştı.

Günümüzde modern bilim, Batı’nın kutsalı hâline geldi. Newton, tamamen İngiliz kraliyet ailesinin Hıristiyanlık görüşüne kalkan olarak fizik bilimini kullandı ve sonuna kadar buna sadık kaldı.

Kuantum bilimini keşfeden Max Planck, bu keşifte İslâm kütüphanelerinin etkisini bizzat haykırmıştır. Lâkin Planck gibi kaç kişi sayılabilir ki? Ayrıca Max Planck, oğlunu Hitler’in elinden (idam) kurtaramadı.

Batı’nın büyük çoğunluğu “bilimsel veri” ve “bilimsel kanunları”, kendi düşünce ve inanç sistemlerinin aparatı hâline getirmiştir. Batı’dan hazır olarak alınan fikirler gittikleri ülkeleri Batı düşünce sistemine dönüştürdü. Özellikle kalemşörlerin bazıları olayları tamamen sebep-sonuç ilişkisinde açıklamayı marifet zannetmektedir. Oysa bu, modern bilimin kölesi değil, efendisi olmayı dışlamanın bir sonucudur.

Günümüz dünyasında “modern bilim” ile “Batı”, artık birbirinin aynısı olmuştur. Maddeci ve gücün egemen olduğu bir anlayış sistemidir. İnsanın hiçleştirildiği ve içi boşaltılmış bir medeniyet kavramı ne insan, ne insanlık, ne de İlâh tanımaktadır.

Bizim gibi İslâm toplumlarının buna “Dur” demesi kolay olmuyor. Bir defa para, mâkâm, arsa ve inşaat üzerine yükselen bir gidişat, tam olarak eleştiriye kalkıştığımız Batı medeniyetinin fikrî köleliğinin sonuçlarıdır.

Bu aziz milletin İslâm’a “fikrî taraftarlığında” hiçbir sorun yoktur, lâkin bu taraftarlık büyük oranda sözde kalmaktadır. Çünkü meleke hâline gelmemiş bir “fikrî taraftarlık” makbul değildir!

Batı’nın canhıraş saldırısı karşısında set olabilecek melekeler oluşması için modern bilimin Doğu düşüncesince yeniden yorumlanması zorunludur. Peki, böyle bir gelişme var mı? Maalesef yok!

Teknik olarak modern bilime katkı sunmak, modern bilimin Doğu medeniyetleri açısından doğru yorumlanmasını kolaylaştırır. Sebep-sonuç ilişkisi açıklanırken, bilimsel kanunun üslûbu görülür ve bu hak yolda yorumlanır.

“Modern bilim yorumlarından kaçalım” derken çağın bilim ve tekniğinden kaçmak da doğru değildir. Düşünmek zor olduğu için bilimsel verilerin yeniden yorumlanmasından kaçmak doğru değildir. Stephen Hawking de tam olarak Newton gibi İngiliz kraliyet ailesinin Hıristiyanlık inanç sistemi doğrultusunda kalmıştır. Stephen Hawking’in “Zamanın Kısa Tarihi” isimli eserinin ilk çevrildiğinde Türkiye’de çok okunanlar arasında yer alması manidardır.

Newton ve Hawking’in fizik bilimi çalışmalarına bakmakta hiç sorun olmaz. Ancak buradan hareketle yazdıkları kitapları bilimin görüşü olmaktan ziyade Newton ve Hawking’in Hıristiyanlık görüşlerinin köklerini daha derine eriştirme çabaları olduğu görülür.

O zaman şu soruyu ciddi ciddi sorup yaşamak gerekiyor: Bizler bütün bilimsel verileri bize ve İslâm’a uygun yorumlayacak insanlar yetiştirebildik mi? Yetiştirebildiklerimize sahip çıkabildik mi? Bir yetişmiş bilim insanını bir yerde konuşlandırırken ehliyet ve liyakate ne derece dikkat ettik? Siyâsî görüş ötesine geçebildik mi?

Neticede modern bilimin öncüleri, bilimi “kendilerine göre” yorumlayıp diğer ülkelere ihraç ediyorlar. Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırsak iyi olacak! Çünkü modern bilimin Batı yorumu, deizm ve ateizmi çoktan içimize saldı. 

Modern bilimin dünyaya hâkim olma çabasını boşa çıkarmak ve bilimi/bilgiyi hakikatin izini sürmek için aracı olarak kullanma imkânı hâlâ var.