Modern ailenin (!) ahvalini yazmak

Şeytanın vesvesesinden, zaaflarımızdan ve kolaycılıktan kaçınmak, modernizme çelme takmak olacaktır. Unutulmamalıdır ki, ailenin sağlam bir zemine oturtulması, sonraki nesillerin sağlıklı bir toplum oluşturmaları için bir temel mahiyetindedir.

İSLÂM dini sadece ibadeti öngörmeyen, dünya ve o yaşanan hayatın terakkiyi, beşerin muamelât, ticaret hayatı ve sosyal hayatını tanzim eden İlâhî bir irşad ve bir mübelliğ mürşiddir. İslâmiyet insanların gerek Yaratıcı, gerekse diğer insanlar ve tabiatla olan dünyevî ilişkilerini düzenleyen, İlâhî ilkeler bütününe sahip olduğunu belirten son şeriattır. Dinî/İlâhî umdelerin pratiğe aktarılması ile teşekkül eden bu ilkeler bütünü sosyo-ekonomik adalete ve insan hakları eşitliğine dayalı ahlâklı bir toplum, kâmil bir aile inşâ etmeyi/kurmayı hedeflemektedir.

Kur’ân ışığında idame-i hayat bulan “aile” kurumu önemli yer tutmaktadır. Daha önceki yazılarımızda aile kavramı ve harem-i ismetinin dokunulmazlık sırrını ve iksirini arz etmiş idik. Bu yazımızın mevzuu, modernizmin aile üzerindeki sinsi oyununa ve süslü kılıflarla “sosyal hayat” diye yutturulan kapitalizmin ajandasının tehlikelerine dikkat çekeceğiz.

İnsanın eşref-i mahlûkat vasfına sahip olduğu, Kur’ân’da kayıtlı bir emirdir. Oysa beşerî ideolojilerin membaı olan vahşi kapitalizmin ve sosyalizmin müdavimlerinden olanlar ise modernizmin havucu ile adeta eşyayı kutsayıp insanı üretim araçlarının dişlileri olarak gördüler. Aile kavramı, kâle alınan bir kurum olmaktan çıktı. Modernizmin hayatımıza girişi ile “aile” kavramı başkalaşmaya ve yozlaşmaya başladı. Geniş aile ve çekirdek aile kavramları hayatımıza girdi. Modernizm, bireye çekirdek aileyi dayatırken, aile kavramımızın içini dolduran birkaç neslin bir arada yaşaması olgusu “geniş aile” kavramı ile ötelendi. Çalışan genç çiftlerin kurduğu iki kişilik ailelerde (!) dünyaya gelen çocuklar paylaşmayı, merhameti, şefkati tatmadan büyüyen bencil, empatiden uzak ve nene-dede sıcağından bînasib bireyler olarak topluma menfi örnekler teşkil ettiler. Aşağıdaki cümlelerin hangisinden memnun olunabilir ki?

Konunun can alıcı noktalarını ebeveynlerin, toplumun inşâsına çareler arayan yetkililerin idrakine sunan Rahle Eğitim ve Kültür dergisindeki yazısından ötürü Ebrar Hanım’a hak vermemek mümkün mü?

“Kariyer edinmek uğruna tek çocukla yetinen anneler, o tek çocuğu da bakıcıya emanet etti. Annesinden göremediği şefkati bakıcısından bekleyen çocuk, şefkati tanımadığı için ileriki hayatında tatmadığı bir duyguyu kendi evladına tattıramadı. Kardeşi olmadığı için paylaşmayı öğrenemedi, bencilliği fıtratına işledi...”

Çocukları tüketim toplumunun mimarı vahşi kapitalizmin insafına mı terk etti genç ebeveynler?

Devam edelim o can yakıcı, yürek incitici yazıya:

“En güzel oyuncakları almanın, en iyi yemekleri yedirmenin, en pahalı kıyafetleri giydirmenin iyi anne-baba olmanın şartları olduğu vehmine kapıldı ebeveynler.

Modernizmin beraberinde getirdiği kapitalizm, inceden inceye bu fikri dayatıyordu çünkü. Onca para döküp en afili oyuncaklar alındı, ama çocuk oyuncakla oynamadı. Çünkü çocuklar en kaliteli oyuncaklarla tek başına değil, oyuncak olmasa da anne ve babalarıyla oynamak istiyordu.

Yorgun argın eve gelen ebeveynler çocuklarına değil oyun oynamak için vakit ayırmak, çoğu kez iki kelâm etmeden kendilerini uykunun derin kollarına bıraktı.

Ekonomik bağımsızlığını (!) ilân etmiş çalışan hanımlar evlilikte tahammül konusunda maalesef direnç gösteremiyorlar. Bir evliliği sonlandırmak artık eskisinden çok daha kolay. İstatistikî bilgilere göre 1975’ten bu yana boşanmalar yılda 1 milyonu aştı. Bugün yapılan iki evlilikten biri boşanma ile sonuçlanacak. 1983’te doğan çocukların yüzde 45’inin anne babası boşanacak. Yüzde 35’inin anne babası tekrar evlenecek, yüzde 20’sinin anne ya da babası ikinci eşinden de ayrılacak.

Evliliklerin yarısı ilk 7 yıl içerisinde sona eriyor. Buna göre 1980’lerde doğmuş çocukların aşağı yukarı üçte biri 18 yaşına gelmeden tek ebeveynli bir evde yaşayacak…”

Ölene kadar beraber olan eşler birer numune-i imtisal olarak fotoğraf albümlerinde yerini alarak teker teker tozlu raflara, hatıra olarak albümlerin sayfalarına kaldırılıyor. Birileri utanmazsa (!) hayat boyu beraber olan çiftlerin bu insanı ve İslâmî hâlini mucize belleyecek, olağanüstü bir durum olduğunu bağıracaktır.

Evli erkeklerin en büyük imtihanı ise eşine sadakat göstermek. Eşine sadık erkeklerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Yaratılış sırrına mazhar olan kadınların zarafet ve naif hâlleri, özellikle modernizmin kadını bir cinsel obje olarak her alanda istismar ettiği (özrümü ifade etmek isterim) ekranlarda ve diğer medya organlarında ilk sıraya çıkarması sonucu erkeklerin zaaflarını tetikliyor. Modernizmin en etkili silahı olan moda mefhumu, kadını ve erkeği yoldan çıkarma aracı olarak vazifesini ifa ediyor.

Dağılan ailelerin en çok zarar gören bireyleri maalesef çocuklar oluyor. Sağlıklı bir aile ortamında (sevgi, saygı ve huzur içinde) yetişmeyen çocuklar ileriki hayatlarında sağlıklı bir aile kuramazlar.

Diğer bir yürek yarası olarak, beri yandan bu çekirdek ailenin büyükleri, son kullanma tarihi geçmiş ürünler muamelesine tâbi tutularak çoğu kez evlatları tarafından, modern Batılı ülkelerden devşirme -ülkemizde adı “huzurevi” olan- mekânlara yerleştirilme sonu ile karşı karşıya kalıyorlar.

Konuşmaktan, yazmaktan hayâ ederek, üzülerek demek lâzım, araştırmacı ve bir hanımefendi kimliği olan Ebrar Hanım’a ait son paragrafı da buraya yazmak zorunda kaldım dersem, işin vahametine işaret etme gereği olduğundandır:

“Çekirdek (!) dahi olsa kurulabilen ailelerin yanında, aile kurmayı akıllarından dahi geçirmeyen kadınların yeni gözdesi, evlenmeksizin ve bir partneri (helâl mi) olmaksızın sperm bankalarından edinilen spermlerle çocuk sahibi olmak. Günbegün artan bu furya, aile kurumunun altına yerleştirilmiş bir dinamit mesabesindedir. Sırf egolarını tatmin etmek için ne olduğu belirsiz bir adamın çocuğunu dünyaya getiriyor kadınlar ve kimlikte baba hanesi boş bireyler, hayatları boyunca babalarının kim olduğundan habersiz bir travmaya itiliyor.

Bir de ‘kiralık anne’ (!) terimi girdi lügatlerimize. Para karşılığında taşıyıcı annelik yapan insanlar gün geçtikçe çoğalıyor. Her şeyin alınıp satılabilirleştiği modern (!) dünyada annelik gibi ulvî bir görev kapitalizmin elinde yoğrularak bir meslek hâline getiriliyor. Anneliğin bile kiralandığı bir dünyada değer namına ne kalabilir?”

Bütün bunlar modern dünyanın aileye verdiği zararın sadece bir kısmı. Maalesef durumun vahameti günbegün artıyor. Hele nikahsız beraberliklerin, flört adı altında gayr-ı İslâmî beraberliklerin mubah gösterildiği ve yazıldığı sosyal medya fitnesi, modernizmin havucu değil de nedir? Helâl ve haram kavramları yerli yerine oturmayınca, aileye verdiği zararı gün gibi âşikâr olan gayr-ı İslâmî beraberliklerin yasaklanmasının ve bunu telâfi etmenin tek metodu İslâm’ı hakkı ile öğrenip hayatımıza nakşetmektir.

“Su-i misal emsal olmaz” sözüne binaen, iyi örnekleri hayatımıza alıp kötü örneklerle amel etmemek elimizdedir. Şeytanın vesvesesinden, zaaflarımızdan ve kolaycılıktan kaçınmak, modernizme çelme takmak olacaktır. Unutulmamalıdır ki, ailenin sağlam bir zemine oturtulması, sonraki nesillerin sağlıklı bir toplum oluşturmaları için bir temel mahiyetindedir.

Vesselâm…