Misâl, mesel, meselâ

Her konuda fikri olan insan, doğru fikirlere kapatılmış bir duvar hâline dönüşüyor. Burada insanın kendinden bahsediyor olmam, çevresel etki kadar ehemmiyet görmeyebilir ama tıpkı bir yağmur damlasının sel olup akmasındaki hikmet gibi, her insanın doğru bilgiye ulaşabilecek bir açıklığa sahip olması, tüm insanlık için büyük önem taşıyor.

HERKESİN konuştuğu bir çağdayız.

Şimdi bu absürt tanım cümlesi, herkesin, tüm zaman dilimleri boyunca konuşma yetisine sahip olduğu realitesinde asimile olmasın!

Herkesin konuşmasından kasıt, -tahmin edeceğiniz üzere- konu ve konuşanın erginliği dikkate alınmaksızın gerçekleşmesine karşı kinayeli bir cümlecik.

Samîmi bir meclis kurmak için sohbeti, bir çocukluk anısıyla açıyorum.  

Hâlâ çelişkisini yaşadığım bir ithamdır. Aile dostumuzla bir akşam sohbetinde, çocukluğun (yaş on) verdiği aldırmazlık (çok da aldırmaz bir çocuk olmamama rağmen) üzerimde olmalı ki fazla lâfa girişlerimden birinde şu cümleyle muhatap oldum: “Ne güzel, her konuda bir fikrin var!”

Zikredilen cümlenin başındaki ünlem sözü de, söyleyen kişinin yüzündeki samîmi tebessüm de gösteriyordu ki; bu, şaşkınlık ve beğeni katılmış bir iltifat sözüydü. Fakat benim çok da aldırmaz bir çocuk olmadığımın ispatı da burada gizliydi. O sözün söyleniş amacındaki güzellemeyi anlayan ben (yaş on), o sözün aslında bir tenkit içerdiğini de sezmiş ve daha uzun susuşlara kendimi ikna etmiştim. Her ortamda fazlaca ses sahibi olmadım hiç; ama nasıl bir neşe ve samîmiyet yerleşmişse o akşam, öyle çok susmaya niyetli de görünmüyordum.

Fakat bana yöneltilen bu beğeni kıyafetli tenkit cümlesi; söyleyen kişinin bile farkında olmadığı bir vahameti gözler önüne seriyordu. Elbette o yaşlarda bir çocuk için sıradan bir durumdu… Ve fikir beyan ettiğim konular da günlük ve kıratı düşük çapta şeylerdi. Fakat bu itham, kendimi hâlâ görünmeyen bir terazide -sürekli- tartmamı ve tüm yakın-uzak çevreme aynı perspektiften yaklaşmamı sağlıyor.

Daha bu kıssadan ne hisseler çıkar da, konudan uzaklaştıkça ısıttığım sohbet meclisinin soğumasından endişe duyuyorum.

Öyleyse konuya döneyim…

Her konuda fikri olanlar

Her konuda bir fikri olmak, çok da iltifata tabiî bir durum gibi gelmiyor bu aralar… Özellikle sosyal medya ile daha da dillenen bizler için tam bir kaos yöneticisi kıvamına ermiş durumdayız. Sadece “sosyal medya” diyerek de konuyu dar bir çerçeveye sıkıştırmak istemiyorum. Bu, daha çok bir hâdsizlik meselesi…

Her konuda bir fikir beyan etmek; o konunun derinliğine, o mevzuda derinleşenlere, bahsedilen bilgiyi ilk defa duyanlara ve bizim fikrimizle kirlenen beyinlere haksızlık olmaktan daha çetrefilli bir etki alanına sahip. Oraya gelmeden önce saydığım etki alanlarını açmak ve daha vahim olan en büyük ve en geniş çaplı etki alanına oradan geçiş yapmak istiyorum.

Derinliğine sahip olmadığımız her konuda yüzeysel fikirler sunuyoruz. Bu fikirler kulaklara uğruyor. Bazı kulaklardan kalplere göç ediyor, hattâ zihinlerde kalıcı bir istimlâk başlatıyor. Bazen misâl olsun diye, bazen mesel olsun diye konuşuyoruz. Hep bir meselâ kıymetinde fikirler dağıtıyoruz. Ama onlar bir “meselâ”da kalmıyor, bir “mesel” raddesinde kitlesel kabul görüyor.

Bu fikirlerin kitlesel kabullenilişi, onların gerçek değerini yansıtmıyor. Çünkü bugün, bir düşüncenin yayılma hızı, o düşüncenin hamallığıyla gerçekleşmiyor. Eğer bir hamallık gerekseydi, ancak değeri yüksek fikirler, onların kıymetini bilenlerce yıllar ve yollar ötesine taşınacak, böylece gereksiz ve gerçek-dışı bilgiler kendiliğinden çürüyüp gidecekti. Ama şimdi, ortaya atılan bir sav, doğruluk-yanlışlık analizi bile tamamlanmadan, buradan millerce ötelerdeki zihinlere yerleşiyor.

Bu interaktif fikir alışverişi, konuşanı daha savruk ve cüretkâr bir karaktere bürürken, fikrin uğradığı durakları da daha ölçüsüz ve herhangi bir eliminasyon yöntemi kullanma gereksinimi duymayacak kadar pervasız bir kimliğe eriştiriyor.

Sonuç?

Ayan beyan ortada ki, böyle bir fikir akışı, çok geniş coğrafyalarda çok fazla zihnin yol haritasını değiştiriyor.

Peki, bunca çöp fikir ve bilgi, hangi eller tarafından alkışlanıyor da bu kadar sağlam bir yayılma gerçekleşiyor?

Hayır hayır? Buna hiç gerek yok! Bugün, bu fikir aktarım hızında bir fikrin takdir görmesindeki kıstas, o fikrin derinliği ve doğruya yakınlığıyla paralel değil. Tek bir itici güç, berbat fikirlerin amâde beyinleri istilâsına meydan hazırlıyor. Bu itici güç -pek çok yazımda dile getirdiğim gibi- bazen kalıplaşmış bir siyâsî umdeyle olan yakınlığı olabiliyor. Bazen de bir sosyal medyada var olan takipçi sayınızın ağırlığınca, fikrinizin takdir görme hacmi doğru orantılı olabiliyor.

Bazense fikirsiz ve bilgisiz beyinlerin o geniş depolama alanlarına yine sosyal medya ile hızlı bir ulaşım sağlamanız, bunun en birincil itici sebeplerinden biri olabiliyor. Ama durum hep aynı enkazda gelip tıkanıyor.

Fikirsiz ve bilgisiz beyinden kastım; herhangi bir konuda bilgi ve fikir sahibi olmayan insan anlamında değerlendirilmeli. Ki hepimiz, pek çok konuda bu nispette olduğumuzu unutmamalıyız. Meselâ ben biraz müzikle ilgilenirim, biraz tarihle, pek çok edebiyatla; hayvanları severim, çok kuş besledim meselâ… Ud, saz falan çalarım kendimce… Öyle virtüöz sayılmam, Allah var! Şimdi bu bahsini ettiğim mevzularda bile uzmanlar, mâhirler, deryâ gibi olanlar dururken her detaya dokunamam. Elim yanar! Ama kenarından, yamacından fısıldarım. Bunlarda bir “meselâ”m vardır sıklıkla…

Hem biraz da dinî konuları severim. Mâneviyatı, uhreviyatı… Ama söylerim kendimce bir şeyler... İç dünyamın fısıltısını sese, söze dökerim zaman zaman… Fakat kalkıp da keskin çizgilerle ayrılan alanlara girmem, giremem. Kapasitem yetmez! O derinlik, beni boğduğu gibi, içine sürüklediklerimi de boğar.

Merakımı kazanmış her konuda bir bilgi cümlesi bulurum. “Bu böyledir.” Bu kesin yargı cümlesinin sahibi ben değilimdir. Konu dinse şayet, “Bu böyledir” diyen ya âyetlerdir ya da hadîsler... Bir müzik ya da edebiyatsa konu; “Bu böyledir” diyen bir profesördür ya da o kulvarda titri olan herhangi bir âlimdir. İşte ben bu cümleyi alırım!

“Bu böyledir” bilgisini içimde yoğururum. Sonra kendi “meselâ”mı söylerim. O “meselâ” gidip bir “mesel” olursa, Allah’tan bilirim. Çünkü benim “meselâ”m, zaten var olan bir bilginin kendimce dile gelişidir. Ama bunu da ancak az çok ilgilendiğim birkaç taneyle sınırlı alanda yapabilirim.

Sahiplik ekiyle konuşmam da yanıltmasın kimseyi! Bu herkes için böyle değil midir?

“Bu böyledir”, bir zaman cümlesidir. İçinde bir zihin yorgunluğu, mecaz yerindeyse çürümüş dirsekler, tükenmiş kalemler ve okumaktan bâtap düşmüş gözler saklar bu cümle! Derinleşe derinleşe şekil alır; sonra da o son şekline bürünür: “Bu, böyledir!”

İşte şimdi geleyim yine o eleştiri oklarımın hedefine…

Her konuda “Bu böyledir”ciler var. Her fikir ve beyanlar bir “meselâ”dan öteye geçmemesine rağmen, sanki yıllarını vermiş, nice araştırmalar yapmışçasına bir “Bu böyledir” furyası aldı başını gidiyor.

Tüm zamanlar ve çağlar boyunca bu tarz insanlar mevcûttu elbette… Ama dedim ya, bugün fikirlerin elendiği ince delikli bir süzgeç yok. O süzgeç varsa dahi elenmiş hâlleriyle muhatap değiliz. Bir değer yargısına tâbi tutulmayan bu çöp fikirler, bir enstantane olarak dünyanın dört bir yanına hızla dağılıyor... Ve bu gerçek dışı yargı cümleleri, bahsedilen konuda fikri olmayanlar tarafından hızla emiliyor...

Ve artık onlar da bir bilgi sahibi olarak başka başka fikirleri doğuruyor. Hızla büyüyen bir çöplük, bilim ve ilim adı altında alkışlana alkışlana yayılmaya devam ediyor.

Bu arada o takdir edilen tüm fikirler, çok daha büyük bir enkaz meydana getiriyor. Evet! Oraya az kaldı. Birkaç etki alanına daha değinip en yazık hâlimizi beyan edeceğim.

Şu âna kadar vuku bulanlar, elenmemiş fikirlerin fikirsizlerce soğrulması ve başka boş fikirleri doğurarak daha geniş alanlarda daha büyük çöplüklerin oluşmasıydı.

Bir başka etki de şudur ki, gerçek ve doğru fikirlerin etki alanı daralıyor. Herkesin konuştuğu bir mecrada gerçek bilgi sahiplerinin etkisi azalır. Bunun çok akla yatkın bir gerekçesi var. Siz de bir meclis kurun! Bu mecliste seçilmiş bilirkişiler değil, her tipte insan olsun! Ama konu münferit olsun. O mecliste tartışılacak konu, varsayalım ki Güneş Sistemi… Şimdi oraya ilim sahiplerini değil de önüne geleni toplarsan ve her biri konuşursa, içlerinde gerçekten konunun hâkimi olan kaç kişi çıkar? Şansın varsa yüzde bir…

O yüzde birin sesi, yüzde doksan dokuzun sesinden daha güçlü çıkabilir mi? Var sen söyle!

Evet! Bu etki alanı da oldukça ürpertici…

Yeni bilgiye hazır beyinlerin kirlenmesi bir yana, sesi kısılan gerçek âlimler bir yana… Bir silsile hâlinde, kendi ellerimizle meydana getirdiğimiz çöplüğe bakarken, herkesin bu çöplükten şikâyetçi olması da ayrı bir ironi! Çünkü herkes en az bir defa hâkim olmadığı konuda bir “mesel” meydana getirse, o “mesel” kitlelerce kabul görse, ortaya çıkan çöplüğün sebebi olarak kimse kendini görmez. En fazla bir cümledir onunki; bunca çöp yığınını kendinden bilmez. Fakat münferit bir yağmur damlasının çıkıp da “Bu taşkının sorumlusu ben değilim” demesi kadar da sürrealist bir savunma olur. Her yağmur damlası, meydana gelen taşkında bir aktördür.

En büyük etki alanı

Tamam, o en yazık, en vahim ve en geniş etki alanına sahip duruma gelelim!

Bir insanın her konuda bir fikri varsa, bir de üstüne, bahsettiğim itici güçler tarafından çokça takdir ve alkış görüyorsa, çöplüğün en kuvvetli elemanıdır, tamam! Pek çok zihni yanlış yönlendiriyor, o da tamam! Gerçekten o konuda ilim sahiplerinden rol çalıyor, onların sesini kısıyor, amenna!

Fakat daha yazık olanı, her konuda fikri olan insan, doğru fikirlere kapatılmış bir duvar hâline dönüşüyor. Burada insanın kendinden bahsediyor olmam, çevresel etki kadar ehemmiyet görmeyebilir ama tıpkı bir yağmur damlasının sel olup akmasındaki hikmet gibi, her insanın doğru bilgiye ulaşabilecek bir açıklığa sahip olması, tüm insanlık için büyük önem taşıyor. Bir insanın bile doğruya kapanmış zihniyle konuşması ve düşünmesi demek, tek tek büyüyen bir çöplük demektir. Şayet her konuda bir fikrimiz varsa, gerçek bilgiyi gördüğümüzde tanıyamaz, kavrayamaz hâle geliyoruz. İşte at gözlüğü arayanlar, gerçek at gözlüğü budur!
Hem bunca sözü söylerken de rikkatle söyledim. “Şuna buna ilgim var, ud falan çalıyorum, ama virtüöz sayılmam” dedikten hemen sonra “Allah var!” diyerek niyetimi pekiştirdim.

Bilmiyorsan sen de sus! Allah var!