YAZIYA
başlarken kitabın ortasından okuyarak şunu net şekilde ifade edebiliriz ki, bir
kimse ırkçılık yapıyorsa, Türk değildir!
Türklük, ırkçı olmayan bir milleti ve devlet aklını ifade
eder. Bugün bu aklı kaybettiğimiz için Devletimiz, şu an içeride tanık olunan
birtakım zafiyeti yaşamaktadır. Problemin bitişi, Devlet’in bu mânâda Türk
olması ile mümkün olacaktır. Ancak bu, neredeyse bir kaos ortamı yaşatan göçmen
krizini somut ve objektif olarak tartışmamıza engel olmamalıdır.
Bu kriz her şekilde Siyonist ABD’nin geçmişi ve geleceği çok
uzun vadeli plânları için Türkiye’ye kurduğu çok detaylı bir tuzaktır. Hiçbir
şekilde ve hiçbir siyâsî nedenle hem Türkiye, hem de göçmenler açısından normal
olmayan sonuçları doğru olarak kabul edemeyiz. Bu tartışma bu gerçeği ve Batı’nın
sorumluluğunu ortadan kaldırmamalıdır.
İktidar, içinde bulunulan süreci hatalarıyla kabul etmeli ve
çözüm aramalıdır. Aynı zamanda bu çözüm, sadece iktidar değil, siyasetin tüm
etkin rolleri tarafından aranmalıdır.
Diğer taraftaysa Türkiye ve göçmenler açısından bir sonuç
olan bu sürecin asıl faillerini (Siyonist ABD, İran, Rusya, Suriye, AB ve
benzeri etkenleri) görmeli ve buna göre mantıklı çözümler ortaya konulmalıdır.
Bu ülkelerin bölgedeki kanlı plânları bir sebepse, sonuç olarak da göçü ve de göçmenleri
doğurmuştur.
Türkiye’nin süreci yönetememesi ise zorunlu bir hatadır.
Sorumlusu kendisinin olmadığı bir sonucu ve hatasını meşrulaştırmaya çalışması
ise ikinci bir hatadır. Karşı tarafın ise bütün bu gerçeklere rağmen olayı
sadece göçmenler üzerinden okuması asla kabul edilemez. Hele hele, neticeden en
az sorumlu olan göçmenlerin, bölgedeki tüm aktörlerin plânı olan PKK-YPG olgusu
ve çatışma ortamı varken, şartlar değişmeden zorla gönderileceklerini söylemek,
gerçeklikle ve Misak-ı Millî vicdanıyla bağdaşmamaktadır, bağdaşmayacaktır.
Kısacası ben, her iki tarafa da diyorum ki, “İkiniz de
haksız, yanlış ve hatalısınız”.
Ayrıca bu konu Türk milletini bölüyor ve kaos ortamı doğuruyorsa,
her iki taraf açısından da bakıldığında bir siyâsî basiretsizlik söz konusudur.
Peki, ne yapılmalıdır?
Türkiye öncelikle terör koridorunda PKK-YPG yarı düzenli
ordusuna müdahale etmeli, öncelikli güvenlik sağlanmalı, Misak-ı Millî
sınırları içinde yer alan demografik yapı korunarak geri dönüşler gerçekleştirilmelidir.
Bu sürecin tüm maliyeti Batı’nın sorumluluğundadır.
Batı bu maliyetlere katlanmadığı takdirde, gönüllü
göçmenlerin gitmek istedikleri ülkelere gitmeleri daha rahat ortamlarda
sağlanmalıdır. Türkiye’nin bunu yapabilecek askerî, siyâsî, istihbarî ve
jeopolitik gücü ve de elinde hukukî zemini mevcuttur. Sadece irade koymak
yeterli olacaktır.