Mîsak-ı Millî için yegâne çâre: Millî bürokrasi, millî ordu, millî devlet!

Devletin içinden bu akıl dışında hiçbir aklın varlığına izin verilmemeli, emperyal uzantıları olan mandacı siyaset ve bürokrasi arasında denge politikalarından vazgeçilmelidir. Devletler arasında millî devletin ortaklıklar kurması, millî menfaatlere göre ABD veya Rusya ile anlaşmalar yapması, Atlantikçiler ya da Avrasyacılarla masaya oturması mümkündür. Ama bu bahanelerle içimizdeki Sorosçular ile Rotschild, Atlantikçiler ile Avrasyacılar, Amerikancılar ile İngilizciler ya da İrancılar arasında denge politikası izlenmesi kabul edilemez! Kaldı ki, biz de müsaade etmeyeceğiz!

1920 yılında netîce itibariyle, Türk devlet aklının kurduğu Osmanlı Mebusan Meclisi, son toplantısında “kurtuluş ve yeniden kuruluş” yüzyılı için Ahd-i Millî sınırlarını çekilebilecek en son alanı belirtmiştir. Ahd-i Millî, gelecek yüzyılın “kurtuluş ve kuruluş” stratejisidir.

Ahd-i millî, sosyolojik ve ekonomik bir bütünlüktür. Her şeyden önce, dünyanın enerjisinin küçüldüğü bir ortamda, vazgeçelemeyecek bir enerji kaynağının ve de büyük hazînelerin stratejik merkezidir.

Beş binyıllık millet geleneğinin bir ürünü olan 2 bin 200 yıllık anti-emperyalist Türk devlet aklının kurduğu cihan devleti Osmanlı, Siyonist Taşnak-Pontus kasnaklardan oluşan içerideki bürokratik işgale son verememiş, bunun netîcesinde konvansiyonel olarak topyekûn işgale uğramıştır. Bu nedenle Türk devlet aklı, son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde, “kurtuluş ve yükseliş şartı” olarak Ahd-i Millî’yi koşmuştur.

Şu gerçeği Türk Avrasya’sının, İslÂm coğrafyasının ve mazlum milletlerin kabul etmesi gerektiği kanaatindeyim: Bugün bu coğrafyayı kana bulayan küresel kontroldeki emperyal yapıların tamamına karşı geçmişte binlerce yıl savaşan ve ilerleyebilen Türk Avrasya’sını, Türk ve İslâm coğrafyasını bir ülkede birleştirerek koruyabilen ve nihâyetinde Viyana kapılarına dayanabilen tek akıl, Türk devlet aklıdır!

Bu aklı savaşla durduramayacağını anlayan sapkın Paganist-Siyonist-Evanjelist emperyal akıl, Osmanlı’nın içerisindeki özellikle Siyonist ve Taşnak unsurlardan devşirdiği kripto ırkçılarla mandacı bir bürokrasi oluşturmuş, Türk devlet aklının devlet içindeki etkinliğini azaltarak içeride oluşturduğu zafiyetle Osmanlı’yı savaş meydanlarında kaybetmeye zorlamıştır. Yani bana göre Osmanlı’nın sahada, savaş meydanlarında kaybetmesinin ana nedeni, fiziken yayılması değil, devlet bürokrasisindeki millî Türk devlet aklının etkinliğinin içeriden zayıflatılmasıdır.

Kısaca Osmanlı’nın çöküşünün temeli, devletteki mandacı zihniyet işgali netîcesinde Türk devlet aklının etkinliğinin hemen hemen yok edilmesinden kaynaklanmaktadır. Yoksa savaş meydanlarındaki konvansiyonel bir başarısızlıktan ileri gelmemektedir. Aslında bizim içimizdeki devşirilmiş mandacı ajanları vâsıtasıyla savaşmayı bıraktığımız gün, onlar kazanmaya başladılar!

Denge politikası: Başlangıçta iyi niyet, sonrası hüsran

Bana göre İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra etkin hâle gelen bu içerideki mandacı etkinliğine karşı Türk devlet aklı milletin sînesine saklanmış, devletin içindeki millî bürokratik ve siyâsî unsurlar da mandacı işgaline karşı mücadelelerinde bir “denge politikası” uygulamaya başlamışlar. Aslında ilk etapta devlet bürokrasisinde zafiyet gösteren millî unsurların bu şekilde kendilerini gizlemeleri, belirli bir güce ulaştıktan sonra da milletin iradesini arkalarına alarak bu mandacı unsurlara karşı etkin bir hamle yapma stratejisi yürütmesi gayet mantıklıdır. Ancak maalesef millî unsurlar, içlerine sızan kripto Siyonist ve Taşnak adların akıl oyunlarıyla devlet içindeki bu dengeci politikanın bir prensip hâle gelmesine neden olmuşlardır!

Biz, devletimizin içinin tamamen Türk devlet aklı gereğince millî unsurlardan oluşmasına çalışmak zorundayız. Belirli bir süre mandacı unsurlar arasında denge politikası uygulamak dönemi çoktan gelip geçmiştir. İçeride devlet bürokrasisinin veya siyasetin etkin unsurları; küresel veya Atlantik ekolünden yahut Avrasya veya Rusya ekolünden veyahut da İngiliz veya Amerikan ekolünden gelmişler. Bunu açık açık bilmemize rağmen engel olumamak, beş binyıllık millet geleneği ve 2 bin 200 yıllık devlet aklı için bir utanç kaynağıdır!

Hangi etnik kökenden gelirse gelin, hangi ideolojik

görüşte olursa olsun, devlet, bürokratik ve siyâsî anlamda etkin olacak!

Öncelikle Türk devlet aklının kabul edilmesi zorunludur. Bunun vakti gelmiştir. Devletin içindeki mandacı unsurlar arasında denge politikası uygulamak, Türk devlet aklının son temsilcisi olan Türkiye Cumhuriyeti için artık taktiksel bir hamle dahi olamaz. İlk etapta millî unsurların güçlenmek için geçici olarak ortaya attıkları bu taktiksel hamle, daha sonra mandacı unsurların millî unsurları yönetmek için yürüttüğü stratejik bir yönelime dönüşmüştür. Devlet, artık hiçbir şekilde bu denge politikasına mahkûm olmak zorunda değildir!

Her şekle girebilen, her şekilde, her fikirde, hem zihinden ideolojide, bulunduğu yerin şeklini alan bu mandacı algı ve mandacı bürokrasiden kurtulmak zorundayız. Çünkü devletin içindeki güç, beş binyıllık geleneğe sahip milletimize de sirâyet etmeye başlamıştır. Bir an önce önlem alınmalı, devletin içinde yer alırken üst aklı Siyonist ve Taşnaklardan oluşan kumandacı bürokrasiye karşı net bir şekilde mücadele edilmelidir.

Milletin direniş noktaları, devletin içindeki kumandacı unsurlar tarafından hedef alınmaktadır. Devlet üzerinden bireysel mandacı algı körüklenmekte, milletin direniş noktaları zayıflatılmaktadır. Bunun tek nedeni, devlet bürokrasisinde ve siyasetteki mandacı unsurlar arasında uygulanan denge politikasıdır.

Bir gün özgür, özgün, kişilikli ve ahlâklı bireylerden oluşan millî devletimiz toparlandığında ve devlet, milletin devleti olduğunda, bir kısım siyasilerin ve bürokrasinin etkin temsilcilerinin “Şimdilik onlardan görünmemiz ve denge politikası izlememiz gerekiyor, aslında bende millîyim” kandırmacasının mazereti kalmayacaktır.

Aslında emperyallerin bu zihinsel engelli siyâsî ve bürokratlar üzerinden beş binyıllık anti-empertalist geçmişi ve millet geleneği olan Türk milletini kontrol ettiği 220 yılsa ayrı bir tarihî gerçektir. Siyasiler bu şekilde bizi değil, kendilerini kazandırmaktadır. Kendi yalanlarına kendileri inanmaktadırlar. Ancak en iyi ihtimâlle, bu taktiksel hamle artık geçerliliğini yitirmiştir. Nihâyetinde her siyasi, bir gün millet adına söylemleriyle aslında kendi hırsları üzere iktidara gelebilmek için emperyallerin mandacı uzantılarına taviz vermekte, daha sonra da taviz verdikleri emperyallerin kölesi olmaktadır. Ve bu kısır döngü, Türk Devleti’nin mandacı işgalinin devamını sağlamaktadır. Bu da Türk, İslâm ve mazlum tüm coğrafyaların kurtuluş umutlarını tüketmektedir.

Devlet, milletin olmalıdır! Devlet, 2 bin 200 yıllık Türk devlet aklıyla yönetilmelidir! Devletin içinden bu akıl dışında hiçbir aklın varlığına izin verilmemeli, emperyal uzantıları olan mandacı siyaset ve bürokrasi arasında denge politikalarından vazgeçilmelidir. Devletler arasında millî devletin ortaklıklar kurması, millî menfaatlere göre ABD veya Rusya ile anlaşmalar yapması, Atlantikçiler ya da Avrasyacılarla masaya oturması mümkündür. Ama bu bahanelerle içimizdeki Sorosçular ile Rotschild, Atlantikçiler ile Avrasyacılar, Amerikancılar ile İngilizciler ya da İrancılar arasında denge politikası izlenmesi kabul edilemez! Kaldı ki, biz de müsaade etmeyeceğiz!

Milletin duymak istediklerini söyleyip iktidara gelen, sonra da emperyal uzantılarının emirlerini yerine getirenler! Biliniz ki, er ya da geç devlet, milletin olacaktır. Sizin yalanlarınıza rağmen millî ve millîci bürokrasi kurulacaktır. En azından gün, bugündür!

Selâmetle…