Millîlik ve gayr-i millîlik

Siyasetimizi iki konuda kritik ederek millî bir strateji hâline getirebiliriz. İlkin, birbirimize karşı duyduğumuz kin ve nefretten bağımsız olarak siyaset yapmamız gerekiyor. Şahsî meselelerimiz millî menfaatlerimizin önüne geçecek kadar gözümüzü kör etmemeli. İkinci olarak, dışarıdan yapılacak operasyonlara karşı uyanık olmamız gerekiyor.

“LİBYA’DA bizim ne işimiz var?

Hatırlarsanız, böyle bir soruyu daha önce Suriye’yi de dâhil ederek Kemal Kılıçdaroğlu sormuştu. Bir ara da, “Neden Doğu Akdeniz’de biz yokuz?” diye bununla çelişen başka bir soru daha sormuştu. Ana muhalefetin Genel Başkanı olmasına rağmen Kemal Bey’i pek ciddiye alan yok. Fazla gaf yapmasından, olup olmadık açıklamalar sonrası geri adım atmasından, söyledikleri pek itibara alınmıyor. Dış politika ile ilgili pek bir ufkunun olmayışı da böyle meselelerde sözlerini etkisizleştiriyor.

Geçenlerde darbeci Hafter’e ve onun destekçilerine karşı elde edilen zafer, Libya ile Türkiye’yi daha da birbirine yaklaştırmış, hem ülkenin imar edilmesi, hem daha yakın iş birliği yapılması adına bir heyet oraya gitmişti. CHP’li Faik Öztrak ise, Libya’ya giden bu heyette bazı bakanların yer almasına anlam verememişti.

Yine başka bir CHP’li isim Engin Altay, daha önce de, “Bu hükûmet dünyanın en doğru işini dahi yapsa, bu hükûmeti alkışlayacak hâlimiz yok” demişti. Arkasından, “Milletin bize verdiği görev bu kardeşim!” diyerek doğru-yanlış ne varsa her şeye muhalefet edeceklerini açıkça ortaya koymuştu. (Engin Altay’ın “Libya petrollerini Erdoğan’a yedirtmeyiz” dediği iddia edilse de, kendisi bunu yalanladığı için böyle bir sözün söylendiğine inanmıyorum. Böyle haberlerin doğruluğunu kontrol etmeden yaymanın ahlâkî bir problem olduğunu düşünüyorum.)

Ayasofya tartışmalarında da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Yunan kanallarına açıklama yapmış ve böyle bir ihtiyacın bulunmadığını ifade etmişti. Başka bir CHP’li isim, Sultan Ahmed Camiî’nin de müze olabileceğine değinmişti.

Bu söylemler başta Yunanistan olmak üzere dışarıdakileri oldukça memnun etmiştir.

Libya’da veya Suriye’de ne işimiz var?” sorusuna cevap vermek anlamsız. Rusya’nın, BAE’nin ya da başka devletlerin oralarda ne işlerinin olduğu sorulması gerekiyor daha çok. Libya ya da çevredeki herhangi bir ülke, Türkiye’nin güvenliği için de, tarihî misyonu açısından da önemli. Hiçbir menfaati olmasa bile insanî bir gerekçe ile de Türkiye herhangi bir ülkede bulunabilir. Buna millî menfaatler de dikkate alınarak Devlet karar verir.

Suriye’de olmazsak, Libya’da olmazsak, Irak’ta olmazsak, yarın oralara leş kargaları gibi üşüşen devletler gözlerini Türkiye’ye dikeceklerdir. Bundan dolayı oralarda olmak bir menfaat icabı değil, ölüm-kalım mesabesinde bir varoluş mücadelesidir.

Dal içeride, kök dışarıda

Bu yazıda asıl üzerinde durmak istediğimiz nokta, Türkiye’de iç siyâsî dinamiklerin nasıl böyle gayr-i millî hâle gelebildiğine dikkat çekmektir.  

Normalde millî meseleler; hükûmetlerden, siyâsî hesaplardan bağımsız, daha üst düzey bir bakış açısıyla hemen herkesin üzerinde anlaştığı, birlik ve beraberlik duruşunun sergilendiği konular olması gerekmektedir.

Türkiye’de böyle mi? Buna gönül rahatlığıyla “Evet” diyemiyoruz. Yukarıdaki örnekler, bunun böyle olmadığını gösteriyor bize.

Muhalefet partilerinden böyle gayr-i millî söylemler ortaya çıkmasında iki faktör etkili olabilir: Bunlardan birisi, iktidar partisine karşı duyulan nefretin gözleri kör etmesidir. “Bu iktidar ne yaparsa yapsın, biz destek vermeyiz” söylemi, böyle bir körleşmenin ürünüdür. Yani siyâsî iktidar Libya’ya asker göndermemiş olsa, yine bunların hoşuna gitmeyecek. Ne yapılırsa yapılsın, hep karşı çıkacaklardır. Kin ve nefret insanın gözünü kör edince, ne doğru ile yanlışı ayırt edebilir, ne de kendisi doğru olan bir strateji üretebilir.

Gayr-i millî söylemlerde diğer faktör, Türkiye’nin iç siyâsî dinamiklerine dışarıdan sızan etkiler olma ihtimâlidir. FETÖ meselesinde olduğu gibi, düğmesi dışarıda bazı oluşumların olması, iç bir muhalefet sergiliyormuş gibi görünerek aslında ipin ucunu dışarıdan tutan Türkiye düşmanı odakların taleplerini yerine getirmeleri ihtimâl dâhilindedir.

Özellikle Deniz Baykal’ın bir komplo ile genel başkanlıktan indirilmesinden sonra CHP’nin farklı bir çizgiye doğru kaydığı net şekilde görülebilir. Meselelere millî duyarlılıkla yaklaşan insanlar ya pasifize edilmiş ya da partiden uzaklaştırılmıştır. Böylelikle Türkiye aleyhine yapılabilecek her türlü girişime içeriden destek vermeye CHP’nin hazır ve müsait olduğu izlenimi oluşmuştur.

Gayr-i millî söyleme sadece muhalefet cenahından değil, iktidar etrafında şekillenen oluşumlardan da örnek verilebilir. Bu satırların yazarı, İstanbul Sözleşmesi ve etrafında yapılan tartışmaların da gayr-i millî bir dinamikle beslendiğini düşünmektedir. Kadına şiddete karşı mücadele olarak meşruiyet bulan, ancak bunun ötesinde toplumsal birtakım tartışmalara zemin hazırlayan bu sözleşme, kökü dışarıda bir tartışmanın yansımasıdır.

Doğruya “Doğru”, yanlışa “Yanlış” diyecek nitelikli siyasete ülkemizin ihtiyacı vardır.

Siyasetimizi iki konuda kritik ederek millî bir strateji hâline getirebiliriz. İlkin, birbirimize karşı duyduğumuz kin ve nefretten bağımsız olarak siyaset yapmamız gerekiyor. Şahsî meselelerimiz millî menfaatlerimizin önüne geçecek kadar gözümüzü kör etmemeli. İkinci olarak, dışarıdan yapılacak operasyonlara karşı uyanık olmamız gerekiyor. İlk etapta içeride bizi güçlendirecek gibi görünen dış müdahaleler uzun vadede millî menfaatlerimize zarar verecektir.