ABD Başkanı Joe Biden,
24 Nisan’da yaptığı açıklamada Ermeni tehciri sırasında meydana gelen olayları
tanımlarken soykırım nitelemesinde bulundu. Bu tanımlama hiçbir tarihî gerçekle
bağdaşmıyor. Bu konuda çok sayıda bilimsel çalışma var. Üstelik bu bilimsel
çalışmalar sadece bizim bilim adamlarımız tarafından ortaya konulmuş değil,
ABD’li bilim insanları da ortada bir soykırım olmadığını söylüyorlar. Bu
isimlerden biri de Louisville Üniversitesinden Justin McCarthy.
Tarih
profesörü olan McCarthy, ortada bir katliam olmadığını, hatta katliamın Türkler
tarafından değil, Ermeni Taşnak ve Hınçak çeteleri tarafından yapıldığını
söylüyor. Yani ortada bir katliamın olmadığı ABD’li bilim insanları tarafından
da ortaya konuluyor. Buna rağmen siyâsî olarak bu mesele bizim önümüze ısıtılıp
ısıtılıp getiriliyor.
Ülkemiz,
gerçeğin ortaya çıkması için arşivlerin açılmasını ve bilimsel çalışmaların
yapılmasını bile teklif etti. Ama bu teklif Ermenilerce cevapsız bırakıldı.
Ermeniler,
konuyla ilgili araştırma yapmak isteyen her araştırmacıya arşivlerini açmıyor.
Eğer konuyla ilgili araştırma yapmak isteyen kişi Ermeni tezlerini savunuyorsa
arşivlere ulaşmasına izin veriliyor. Ama bu izin bile arşivin Ermeni tezlerini
destekleyen materyalleriyle sınırlı. Ermenistan dışındaki arşivler de aynı
şekilde kapalı. Örneğin Ermenistan’ın Eçmiyazin kentinde bulunan Ermeni
Apostolik Kilisesi, Kudüs’teki Ermeni Patrikhanesi ve ABD’nin Boston kentindeki
Taşnak Partisi’nin arşivleri bunlar arasında yer alıyor. Ermenilerin arşivleri
kapalı tutmasının arkasında, hiç şüphesiz tarihî gerçeklerin açığa çıkmasını istememesi
önemli bir rol oynuyor. Ama bir başka sebep daha var.
İddiaların
arkasındaki ontolojik neden
Ermeni
milliyetçiliği, Ermeni millî kimliğini “Büyük Ermenistan” hayâlinin dayandığı bu
asılsız propaganda üzerine kuruyor. Yani Ermeni milliyetçileri, Ermeni kimliğini
bu asılsız iddialar üzerine inşâ etmiş durumda. Dolayısıyla bu iddialar, Ermeni
millî kimliğinin diri tutulmasını sağlıyor.
Burada
bir parantez açmakta fayda var: Tarihî tezler, gücünü inşâ edildiği zeminden
alır. Tarihî tezlere zemin teşkil eden hâdiselerin gerçekliği o tarihî tezi
güçlü kılar. Eğer hâdiselerin gerçekliği sağlam temellere dayanmıyorsa, sadece
o tarihî tez üzerinden yapılan çıkarımlar çökmez, bizzat tarihî tezin kendisi
de çöker.
Tarih,
aslı itibariyle arşiv demektir. Ermeniler arşivlerini açmayarak, bir başka
ifadeyle arşivlerini kapalı tutarak hem tarihî gerçeklerin ortaya çıkmasını
engelliyor, hem de Ermeni millî kimliğinin üzerine inşâ edildiği zeminin
çökmesini önlüyorlar.
Ermeniler
arşivleri tamamıyla açarsa kendi tezlerinin ve bu tezlerin üzerine inşâ
ettikleri ontolojinin de çökeceğini bildiklerinden, arşivleri tamamıyla açmayı
göze alamıyorlar. Daha doğrusu, bütün korkuları bu!
Ermeniler,
bu korkularından dolayı bilimsel gerçeklerin açığa çıkması yerine kimliklerini
inşâ ettikleri zemini tahkim etmek ve millî kimliklerini diri tutmak için
sürekli bir propaganda içerisindeler.
Başta
Ermeni diasporası olmak üzere, Ermenilerin ortaya koyduğu yoğun propagandanın
arkasında bu ontolojik kaygı var.