Millî devlet refleksi

Gladyo FETÖ’cü, Gladyo PKK’cı olduğunu bildiğimiz, bu noktada emin olduğumuz insanları takibe devam etmeli ve iletişim ağımızla ilgilisine iletmeliyiz. Mayın döşeli yolları görmeliyiz. Çünkü sokaktaki halk, kimin ne olduğunun farkında. Şaibeli, soru işaretleri ile dolu kişilerin milletvekili yapılmasına yol hazırlanması, seçimi riske atabilecek hususlar.

BÜYÜK bir deprem yaşadık. Yüzyılın depremi… Dünya kabul etti ama içimizdeki münafıklar kabul edemedi. Olsun be, bu da geçecek!

Sallanıyoruz. Yüreğimiz, beynimiz, bedenimiz iki yıl daha sallanacak. Muhtemel İstanbul depremi kâbus gibi karşımızda. Profesörlerin de beynini öyle kemirmiş ki bu fikir, biri “1 yıl”, diğeri “5 yıl”, öteki “10 yıl sonra” diyerek her gün karşımıza çıkıyor. Deprem korkusu ile yaşanır oldu. Korku öyle sardı ki, etrafa göç trafiği revaçta oldu. Öyle ki 15 milyon direkt, akrabalık derecesiyle dolaylı bakımdan ikincil olarak 45-50 milyon can derdinde.

Devlet’in bütün birimleri arazide. Yani Devlet Baba görevde. 7/24 vazifesinin başında. Doğrusu da bu.

*

Bir diğer husus, mal derdi. Milletimiz, tarihte çok örneği olduğu gibi, can derdine düştüğünde dış güç ve mal derdine düşenleri hep yenmiştir. Menderes, Demirel, Özal, Erbakan hep galip gelmişlerdir. Bakın tarihe, görürsünüz. Rahat olun, Tayyip Erdoğan da yine Allah’ın izniyle yenecek.

Dünya siyasetinin ruhunu değiştiren bir liderden bahsediyoruz. Ki bu lider, Ayasofya’yı açmanın nasip olduğu bir dünya lideri. Yani bundan sonra korku onlara, bize değil! Yeter ki onun yüküne omuz verelim.

Sadece Türk milletinin değil, ümmetin de liderinden bahsediyoruz. Yetmedi, Türk dünyasının… Allah’a hamdolsun, düşmanımız bizim artıklarımıza muhtaç. Hâlâ korkacak mıyız?

Teslim şartlarını hazırlayın. Hiç olmazsa internetten Prut Savaşı’na dair notları okuyun. Hudeybiye Anlaşması maddeleri, zahiren aleyhimizdeydi, ancak maddeler o kadar iyiydi ki neticesi bizim oldu. Asker, yapı itibariyle siyaset ve barıştan anlamaz. Ancak öyle böyle değil, asker, hele bizim askerimizin harp taktikleri dünyanın en iyisidir. Bu durumdan dolayıdır ki, Türklerde 7 yıldan fazla savaşsız kalmak caiz görülmemiştir. Ordu kendini yer edinmiştir, nitekim Yeniçerilerin durumu, Cumhuriyet dönemi darbeleri buna örnektir.

Gelelim mevzuya…

“Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır”. Yüce Allah, dinine yardım edene yardım eder. Bugüne kadar bu topraklarda Allah’a yardım etmek şöyle dursun, adeta Allah’a karşı cenk ediliyordu. Unutmayalım, Ortadoğu ve Türkiye’de olanları Allah’sız değerlendiremeyiz. Çünkü biz, evvelâ Allah’ın ordusuyuz. Allah İslâm’ı kıyamete kadar var edeceğine göre, bize savaşsız bir gün yok bu topraklarda.

Bugün, çok şükür, galibiz. Müslümanca düşünüp Türk gibi davranacağız. Bunun dışında, hepsi bizi meşgul eden zihniyet fuzuliyat. Biz işimizi yapacağız. Takdiri Yüce Allah’a bırakacağız. Allah’tan başka ilâh yoktur!


Gelelim mi siyasete?

Akşener mi oyun kurucu, Kılıçdaroğlu mu, yoksa her ikisi mi? Gerçekten kavga mı ettiler? Yoksa “Kuklacılarının danışıklı bir oyunu mu bu?” diye sorarsak normal olmaz mı? Çünkü bugüne kadar oynadıkları siyasetin adı “tiyatro” değil de neydi be kardeşim? Zaten ablamız, “Biz proje ittifakıyız” dememiş miydi? İnkâr mı edecek? Eder mi? Eder. Çünkü “Kumar masası” deyip masayı terk ettikten 12 saat sonra o masaya tekrar oturup oynayan kimdi?

Baksanıza, milletin gördüğü tiyatro sonrası İP’ler nasıl da kopmuş. Yüzde 20’lerden bahseden ablamız, bugün baraj puanına razı durumda. Çünkü takke düştü, kel göründü bir kere. Takkeyi kime taksak? Lütfü Bey orada mı? Hani şehit yakınına milyonların önünde küfreden…

Gelinen nokta itibarıyla… Hep diyoruz, “Cumhurbaşkanı’nın arkasındaki en büyük güç, duanın gücü”. 20 yıldır bu güçle meydanlara indi. Tuzak kuranların tuzaklarını bozdu. Neler yaşamadı ki… Kumpaslarla boğuştu. Silahlı silahsız darbecilerle savaştı. Ekonomik krizle mücadele etti, ediyor. ABD karşısına çıktı, boyun eğmedi. NATO çıktı, eyvallah etmedi. Mazlumların umudu oldu. Çünkü mayasında var.

Sultan Abdülhamid’den Tayyip Erdoğan’a uzanan yolculuğa bir bakın, tıpatıp aynı yol. Tek bir farkla: O, Abdülhamid’i yalnızlığa terk edenlerin bugün oyununu bozan büyük bir siyâsî aktör. Son dönemde yükselen oyu, bütün oyunları bozuyor. Çünkü bu millet, kendine hizmetkârı çok iyi bilir. Vefalıdır. Kızar ama küsmez.

Ne oldu? Yeni bir oyuna ihtiyaçları vardı, deniyorlar. Ama nafile çabalar. Tiyatro, milletin gözü önünde cereyan ediyor. Hani bir tabir var ya, “kafalarında kırk tilki dönüyor ama kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor”. Maşallah, bu işte ustalar(!).

Kısaca birbirlerine karşılar ama birlikte Cumhur İttifakı’nın tek adayı Recep Tayyip Erdoğan’a bir operasyon çekmeye çalışıyorlar. Yerse… Ama bence sistemi ve milletimizi iyi analiz edememişler. Bu onların son şansı belki ama milleti iyice tedirgin ettiler. Tarafsız seçmeni Cumhur İttifakı’nda birleştirdiler. Enfâl Sûresi’nin 30’uncu ayeti ne diyor? “Hatırla ki, kâfirler Seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut Seni yurdundan çıkarmaları için Sana tuzak kuruyorlardı. Onlar Sana tuzak kurarlarken Allah da onlara tuzak kuruyordu. Çünkü Allah, tuzak kuranların en iyisidir.”

*

Uzun bir aradan sonra, sizden iyi olmasın, üç dört arkadaş buluştuk. 02:30’a kadar dışarıda bir yerdeydik. Gece eve gelirken, sapacağım yeri kaçırdım. Köy kasaba karışık, bir yola düştüm. 10-15 dakika boyunca her köşe başından bir grup köpek çıktı ve hepsi de sırası gelip geçene kadar ya arabaya havladı ya da bir müddet peşimden koştu.

“Şöyle bir araştırma yaptım”, “İstihbarata sordum”, “Oradaki kameraları izlettim”, “Köpeklerin arasındaki bizim elemanların bildirimlerine baktım”, “Köpek terbiyecilerine danıştım”, “Köylülere bunların kimin sahipleri olduğunu sordum”, “Bu köpeklerin varlığı ile etrafı, el âlemi, kamuoyunu meşgul edebilecekler kimdir diye hem köpek sever, hem de köpekten korkan insanları araştırdım”. Böyle uzun uzadıya uzatabilirim bu mevzuyu. Hâlbuki bu mevzunun esası şu: “Höşt!”

Evet, sadece höşt!

Ben yoluma devam ettim, menzil-i maksuduma kavuştum, evime vardım. Ne demek istediğimi anladınız sanırım, “Höşt!” diyecek çok adres var.

*

Dostlar, biz kendi hayatımızla meşgul olalım! Kim ne yaparsa yapsın, kâinatı, tabiatı ve onun Sahibinin varlığını bilmeyenlerin evham, paranoya, vesvese, hırs, haset, kin, düşmanlık, korku, ürkeklik, anksiyete ve psikiyatrik hastalık, ölüm açlık ve yokluk gibi devasız korkuları üzerine bina ve inşâ ettikleri bir dünyada yaşıyoruz. Bugün hepimiz bu istikamette okuduk, terbiye edildik ve yetiştirildik, öyle değil mi? Ya imanımız var da papaz elbisesi giyen gibiyiz, ya şalvarlı-sakallı-cübbeli-sarıklı misyoner gibi. Önce burayı bir hâlledelim: Biz kimiz? Daha ne kadar köpeklere göre edebiyat yapacağız?

Ekonomi, dış ve iç politika, teknoloji ve daha nice alanda bütün dünyada alışılagelmiş birkaç yöntem var. Reis hiçbirini iplemedi. Bütün kitapların kapağını kapattı. Herkes şaşırdı. Kimse bilmedi. Anlamadı. O yaptı ve başardı. Yaptıklarıyla aslında Devlet’in itibarını kurtardı.

Velhâsılıkelâm, korku ve endişe ile işimiz olmaz! İşimizi yapacağız. Gerisi Reis’in işidir.

Allah bizi başıboş, öksüz ve mahzun bırakmaz. Surların dibinde karargâh kurduk. Fetih uzarsa, surlar yakılmazsa önemli değil. Bulunup getirilir bir Urban Usta, yapılır yeni bir Şâhi. Ama bu esnada, “Reis’in işini kolaylaştıracağım” diye onun işine burnumuzu sokamayız. Unutmayınız, aç tavuk kendini darı ambarında, tok tavuk ise kesimhanede görür. Şu an bu iki realitenin arasında bir durum var.

Biz yolumuzdan sapmayacağız. Seçime kadar kesin, seçimden altı ay sonrasına kadar da mümkün mertebe gayret ile işimizi, sadece işimizi yapacağız. Çünkü şu an sapla saman karışık!

Aman kişisel hesap yapmayalım! Aman bencil olmayalım! Aman, “Ben yoksam dâvâ da yok” diyerek çakalların değirmenine su taşıyan gaflet ve dalâlet içeresindeki kul tuzağına düşmeyelim.

Gayretimiz işimizde olmalı. Bu dâvânın kişisel hesabı olmaz. Dâvâ bir büyük olgudur. Ya vardır, ya yoktur. Var ise aynı şeyleri düşüneceğiz, aynı şeylere dertleneceğiz, aynı şeylere mutlu olacağız. Biz din için, devlet için, birbiriyle helâlleşmeyi bile akıllarına getiremeyen delileriz. Bize ayar biçilir mi? Hâşâ kardeşim hâşâ! Şu bütün olup bitenler için “gereği” aşamasının tam eşiğindeyiz -ki sakın ama sakın unutmayın- ya var olacağız, ya yok. Bunun ortası yok!

Bugün için millî devletin yeniden ihyasını Kur’ân’a el basıp vatan, millet ve bayrak adına yemin etmiş, karınca misâli mücadele eden, ideolojisi vatan-millet-bayrak olan, yeni yüzyılda Türk asrını hedefleyen insanlarız. Hayırsa söyleyin, değilse susun!

Kimimiz şahsî ilişkileriyle tanıdığından dolayı, kimimiz Başkomutan olduğu için, kimimiz millî iradenin temsilcisi olduğu için, ama hepimiz bugün için, millî devletin kurulması üzere gerekli gördüğü için Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı destekliyor. Ancak hepimiz, sonuçta ideolojimiz olan vatan-millet-bayrak-devlet için faydalı gördüğümüzden onun yanındayız.

Doğruları bağırarak, hataları ise gereğince ve üslûbunca söyleyerek elbette mücadele etmeliyiz. Hiç kimse bu süreçte tercihlerini kendi emelleri doğrultusunda yapmamalı. Millet ne diyorsa o yoldan yürümeli. Bu dâvâda “Benim adamım” yok, “milletin adamları” var. Çünkü bu vatanın ikbâli “Milletin Adamı”na güç vermekten geçiyor.

Gladyo FETÖ’cü, Gladyo PKK’cı olduğunu bildiğimiz, bu noktada emin olduğumuz insanları takibe devam etmeli ve iletişim ağımızla ilgilisine iletmeliyiz. Mayın döşeli yolları görmeliyiz. Çünkü sokaktaki halk, kimin ne olduğunun farkında. Şaibeli, soru işaretleri ile dolu kişilerin milletvekili yapılmasına yol hazırlanması, seçimi riske atabilecek hususlar.

Dedik ya, Reis’in yanında görev alanlar, asla ve asla tercihlerinde kendi yetersiz adamlarına yol açmamalı. Günahtır! İhanettir bu!

Bunları yazmamızın nedeni, bu konuların oluşturulacak stratejilerde etkili olduğunu düşünmemizdendir. Ki ilgili yerler, meşru olanlar bunu mutlaka değerlendireceklerdir.

Şu an için Sayın Cumhurbaşkanımızın seçilmesinde bir risk yoktur, zaten bu nedenle seçilecek adayların ve yapılacak siyâsî tercihlerin önemi her zamankinden daha değerlidir. Bu büyük dâvâ, kişilerin kendi ikbâlleri için yapacakları tercihlere feda edilecek bir dâvâ değildir. Bunu 2019 Yerel Seçimlerinde kısmen yaşamadık mı? Ne oldu? Kaybeden kim oldu? İstanbul ve Ankara… Manzara-i umumiye karşımızda. Vicdanımız sızlamıyor mu?

*

Devlet, milletin malıdır. İrade-i milliye asıldır. Bu nedenle Devlet, kıymetli ve değerlidir. Bu nedenle “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diyoruz. Biz gördüklerimizi, bildiklerimizi, anladıklarımızı, düşündüklerimizi yetkililere seslenerek dile getiriyoruz. Karar onlarındır. Ama unutmasınlar, son kararsa milletindir!

Bu yüzyıl, “Türk Asrı” olacak. Olmalıdır! Buna “Evet” diyecek irade ise, 14 Mayıs’ta Türk milletinin iradesidir. Bizler özgür birer Müslüman, özgür birer Türk olmaya devam edeceğiz. Asla küreselci olmayacak, onlarla pazarlık etmeyecek, İngiliz İslâmcısı olmayacağız. Ali’siz Alevî olmayacağız. Türk olmayan Türkçü olmayacağız. İslâm’sız Müslüman olmayacağız. Önemli olan, bizim dirayetimiz, gayretimiz ve istikametimizdir.

Unutmayın, şeytan, meleklerin hocasıydı. Onlar bizim bildiğimizden daha çoğunu biliyorlar. Bize Allah yardım ediyor. “Allah’ın dediği olur” diye araştırdığımızda karşımıza çıkan ayetlerin ortak özelliği, şeytan tarafının önce hamle yaptığına dair bilgiler verir.

Aman kardeşim, hikmet, kader, vaat, hayret, tahdis-i nimet, takdir ve dua, her açıdan Allah’ın izniyle olur!

Niyet hayr, akıbet hayrolsun!

Duada olalım…