Millî bürokrasi, asil kanda mevcuttur!

Hangi sistemi kurarsak kuralım, onu işletecek, denetleyecek ve büyütecek insan kaynağı millî değerlerden uzaksa, olumlu sonuç almak mümkün olamayacaktır. Devleti tam anlamıyla milletin devleti yapmadığımız, millîleştiremediğimiz, millî bürokrasiyi oluşturmadığımız sürece millî siyaset de üretemeyiz.

TARİHE nizam veren Türk milletine yapılan en büyük hakaret, sahip olduğu asil kanın kaybolduğuna inandırılmaya çalışılmasıdır. “Ben de millîyim, ben de vatanımı ve bayrağımı seviyorum” diyorsan, durduğun yerden, yaptığın tercihlerden, aldığın kararlardan emin olmak, boynunun borcudur!

Bu yüzden her seçim, bir vazgeçiştir, bir derstir, bir istikamet sorgulaması ve bir yüzleşmedir. Milletin iradesinin üzerinde irade olmadığı gerçeği karşısında boynumuz kıldan incedir. Millet ne derse o!

31 Mart Seçimlerinin sonuçları, halkımızın, “Benim karnım açken bana hizmet lâzım değil” diyerek hizmetten vazgeçmesi olmuştur. Öyle ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki para kulelerinin deşifre edilmesi bile halkın umurunda olmamıştır. Yani toplumun sorunlarının çözüm noktasında sıkışması, ekonomik hayatın zorluğu, siyasetin yeni dünya düzenine ayak uydurmada zorluk çekmesi ve siyasetçilerin halkla irtibatının zayıflaması, beklenmeyen bir sonucun oluşmasına neden oldu. Bu durumun CHP içinde de beklenmemesi, seçim gecesi yapılmayan kutlamalardan belliydi. Muhalefetin bu duruma karşı hazırlıksız yakalanması, Cumhuriyet tarihinde görülmemiştir. Böylece bu tür bir sonucu rüyasında görse inanmayacak bir CHP’ye şahit olduk. Bir CHP’li, bir AK Partili arkadaşını arayıp demiş ki, “Bize sevinmeyi anlatsana, unuttuk”. İşte böyle bir seçim yaşandı.

Bu sıkışık dönemde kritik olanlar hariç, yatırımlardan uzak durulması gerektiği ortaya çıktı. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin üzerinde yapılabilecek dokunuşlarla toplumun sorunlarının çözümü hızlandırılarak hizmet yatırımları döneminden milletin cebine yapılacak yatırımlar dönemine geçilebilir.

Sosyal medyadaki seçim sonucu analizlerine göre sorunların çeşitli konu başlıklarında yoğunlaştığı görülüyor. Siyasetin görevi, toplumun beklentilerini hızlıca karşılamaktır. Kişiler üzerinden yapılmaya çalışılan değişimlerin başarılı ve sürdürülebilir olmadığı malûm, bu yüzden 21’inci yüzyıl siyâsî düzenine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kodlarına uygun sistem revizyonu yapmaya mecburuz. Bu zeminde belli başlı konuları maddeler hâlinde sıralamak faydalı olacaktır.

 

Devşirdiğimiz gayrimüslimler üzerinden işgal edilen devleti kurtarmak için yıllardır süren mücadelemizi, artık millî bürokrasi ile açıktan vermeliyiz.

 

Başlıklarına göre teknik tavsiyeler

1. Aslında dikkatle toplumu takip edenler, kayıp en büyük değerin millette oluşan adalet duygusu olduğunu anlayacaklardır. Bu sadece hukuk ve yargılama anlamında düşünülmemesi gerekmektedir. Hukukta adalet sadece bir fasıldır ve kanunları uygulamadaki dikkatle çözülebilir. Ve adalet hiçbir sınıf yahut zümreye bırakılmayacak kadar önemlidir. Zamanında mezhepsel yaklaşımlarla ele geçirilmiş adalet sistemi, daha sonra başka bir grup tarafından işgal edildi ve FETÖ terör örgütü 17/25 Aralık yargı darbesine kalkıştı. Gömleğin ilk düğmesi olan adalet yanlış temeller üzerine iliklenince geri kalan tüm değerler kaybolur ve kaos oluşur. Bu zeminde adalet çalışanları toplumda itibarlı bir hâle getirilmeli ve sosyal olarak rahat ettirilerek geçim derdi içinde olmamalı. Yani kafa karışıklığı olmadan, toplumsal baskıya uğramadan doğru kararları tesis etmeliler.

2. Yargıda adaletten daha önemlisi yönetimde adalettir. Toplumun farklı kesimleri arasında oluşan adaletsizliklere alan bırakılmamalı. Azınlık hakları, sosyal eksiklikler ve gelir paylaşımı adaletsizliği bu başlık altında sıralanabilir. Yeni sistemde Adalet Bakanlığı, sadece adlî olaylara bakan ve avukatların sicil takibini yapan bir kurum olarak değil, toplumsal barışı sağlayabilecek bir bakanlık olarak güncellenebilir.

3. Aile gerçeğine yeniden odaklanmak gerekiyor. Aileler parçalanıyor, gençlik gerçeklikten uzaklaşmış, toplumdaki farklı gruplar diğerleri tarafından ayıplanıyor ve baskı altına alınmak isteniyor. Kimse kimseyi anlamıyor, herkesin fikri sabit. Kimi hayvan haklarından bahsederken insanı değersizleştiriyor, kimi ahlâktan bahsederken karşısındakinin dinî değerlerine saldırıyor.

4. Seçimin galibi gibi gösterilen emeklilerin hepsi mevcut sistemden şikâyetçi. Aile Bakanlığı pek çok başlık altında milyarlarca lira sosyal yardım yapabilirken emekliler geçim derdiyle haklı bir serzenişte bulunuyorlar. Geleneksel aile yapımız gereği Aile Bakanlığı, aile, engelliler ve gençler üzerinden birlikte değerlendirilmeli. Türk örf ve âdetlerine göre genç, ailenin bir ferdidir ve ebedî derdidir. Bu yüzden toplumsal olayları değerlendirirken bu ayrıntı değerlendirilmeli ve gençlik, spor yapan bir canlı olarak görülmekten vazgeçilerek ailenin bir ferdi olarak Aile Bakanlığı bünyesinde değerlendirilmeli. Çalışma başlığı ile “sosyal politikalar” başlığı birlikte düşünülerek, sosyal yardımların dağıtımı bütçeyi zorladığı için emekliler konusu gelir-gider denemesi içinde takip edilmeli.

5. Hayvan hakları konuşulurken dünyadaki örnek çözümler üzerinden sonuca gidilmeli ve yerel yönetimleri bu işin takipçisi ve çözüm merkezi kılmalı. Çözemeyen cezasını çekmeli.

6. Küresel aklın saldırılarına karşı millî eğitim sistemine destek olarak kültürel hayatla dinî değerleri buluşturup toplumun yaşam kodlarına işleyecek bir Diyanet Teşkilatı, yeniden organize edilebilir.

7. Eğitim sisteminden herkes şikâyetçi. “Sürekli eğitim” derken sürekli değişen bir eğitim sistemiyle karşı karşıya kaldık. Eğitim sistemimizin millî değerleri ancak müfredat değişikliğiyle mümkün olabilir. Fizikî imkânların iyileştirilmesi, şekeri olmayan tatlı kıvamı vermemeli. Milletin tarihî kodlarından uzaklaşmış, tarih bilinci olmayan bir müfredat ve meslek edindirme becerisinden uzak, çocukların niteliklerini keşfedemeyen sistem, herkesi tek tip üniversite mezunu hâline getirdi. Kaldı ki, hizmet sektörüyle hiçbir ülke müreffeh bir seviyeye çıkmaz, Enderun’u kendisine ders alan bir müfredat ve sistemi değişimi şart görünüyor. Bu alandaki tüm çözümlemeler mutlaka millî bürokrasi atılımıyla mümkün olabilir.

8. “Parayla saadet olmaz” derler ama bugünkü Türkiye manzarası bu sözün ne kadar geçerli olduğunun göstergesidir. Hayatın hangi alanında reform yaparsanız yapın, evde tencere kaynamıyorsa tüm emekler boşa gidiyor. Sizin sabır sınırlarınız ile vatandaşın sınırları farklı olabiliyor. Vergi konusundaki sistem yaklaşımı toplum nazarında şikâyet zemini. Vergi çeşitliliği de toplumda bir kafa karışıklığı nedeni. Sadece oranlar üzerinden yönetilen vergi sistemi, toplumda adaletsizlik izlenimi oluşturmaktadır. Bu sistemi ancak millî bürokrasi aydınlığa kavuşturabilir. Sistem, daha sade hâle getirilmeli.

9. Faiz ve kredi sisteminde oluşan durum, büyümenin önündeki en büyük engel. Büyüme için krediye ulaşımdaki adaletsizlik giderilebilir. Toplanan verginin büyümeyi desteklemesini beklemek yerine büyüme sonrası toplanan verginin sonucuna uygun çalışmalar yapılabilir. Hassasiyeti gereği faizden uzak durmaya çalışanlara alternatif yatırım araçları oluşturulmadığı için bu kesim, altın, gayrimenkul, döviz ve otomobil yatırımlarına yöneliyor. Bu da suni bir piyasa oluşmasına sebep oluyor. Neticesi ise yüksek enflasyon ve satın alma gücü kaybı oluyor. Buradan ortaya çıkıyor ki, ekonominin iyileşmesine en büyük katkı üretimdir. Türkiye’nin üreten değil, tüketen bir toplum manzarasından kurtarılması gerekir. Kredi üzerinden büyüme hayâli kurmak, toplumu gerçeklikten uzaklaştırıyor. Toplumda ekonomik değerleri birleştirmeyi sağlayacak düzenler üzerinden, “toplumsal tabanı kuvvetli yatırım birlikleri” oluşturulabilir. “Girişim sermayesi şirketleri” ile gelişmekte olan firmalarla ortaklıklar kurulabilir. Bu, yeni firmaları faiz batağından uzak tutacaktır.

 

 

Herkes kendi milliyetini yüksek sesle söylerken bunun adına “demokrasi” deniyor ancak “Türk’üm” demek faşizm sayılıyor. Türklerin yönettiği hiçbir devlette ırkçılık olmadığı gibi Türk bakiyesinde her bir insan adalet içinde yaşar. Bu nedenle sözde değil özde aslımıza, millî kodlarımıza geri dönmek üzere çıkılacak yoldan geri durulmamalıdır.

 

10. Sanayide sağlanacak gelişimin daha ötesinde, tarım ve hayvancılık sektörüne yapılacak yatırımlar insanlığın geleceği için daha önemlidir. Bu bapta millî bürokrasiyle gerçekler daha hızlı okunabilir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın dünya ekonomisini gıda noktasında nasıl vurduğu ibretliktir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üstlendiği gıda koridoru misyonunu insanlık tarihi kayda geçmiştir. İnsanlığa sunulan bu hizmet yurtiçinde de kıymetlendirilerek, sanayinin düşünüldüğü her pozisyon kadar tarım, gıda güvenliği ve hayvancılık sektörünün sürdürülebilirliğinin dikkate alınması gerekir.

11. Yeni dünya düzeninde stratejik sektörlerin (yazılım gibi) önemi tahminlerin ötesinde görünüyor. Genç nüfus potansiyeli ile Türkiye Cumhuriyeti bu sektörlerde dünyaya liderlik yapacak zenginliğe sahiptir. Bu fırsatları ancak millî bürokrasi ile imkâna dönüştürebiliriz.

12. “Demokrasi” adı altında, kodlarımıza uymayan sistemin komplikasyonları, büyümemizin önündeki en büyük engel olmuştur. Siyâsî partilerin mevcut kanunlarla dizaynı ve seçim sistemi, demokratik bir olgunluğun oluşmasına yıllardır hizmet etmemektedir. Sadece toplumsal fay hatlarını derinleştirmekte ve huzur bozmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Seçim Sistemi’nde yer alan “Yüzde 50 artı 1 oy talebi”, bu hatları daha fazla keskinleştirmiş ve gerginliği arttırmıştır. Görülmüştür ki, ilk turda başkan seçilemezken Meclis’te oluşan çoğunluk sıralaması, ikinci turda seçilecek başkan ile Meclis’in durumunu birbirini engelleyen bir konuma sürükleyebilecek bir karmaşa potansiyeli taşımaktadır. Ancak ilk turda Meclis çoğunluğunu alan partinin desteklediği başkan adayının seçilmiş olması, sistemin işleyişini rahatlatabilir.

13. Yerel yönetimlerde kaynak israfı ve gereksiz zenginleşmeye imkân veren işleyiş yeni düzenlenecek kanunlarla kontrol altına alınarak, muhtarlık üzerinden üretilen fayda, artık zamanın aklına uygun hâline getirilebilir. Belki de şehir merkezlerindeki mahalle muhtarlıkları kaldırılabilir.

14. STK’lar kamu idaresinde kontrol görevi yapabilecek seviyeye getirilerek sisteme dâhil edilebilir.

15. İlkesel bazda yapılacak bu iyileştirmeler, sistemin problemlerinin yok olmasına vesile olacaktır. Ancak kamu idaresinin kendi gibi memurlar tarafından kontrol edilmesi, kontrolsüzlüğün önünü açmaktadır. Kamu idaresi ve yerel yönetimlerde halkın kontrol noktaları oluşturulabilir. Halk, sadece seçim günü sandıkta görevini yerine getiren konumdan çıkarılmalıdır.

16. Aday belirlemede parti üyelerinin katılımı kanunî zorunluluk hâline getirilmelidir. Yerel seçim olmasına rağmen milletimizin tarih bilinci ve ümmet sorumluluğu anlayışı, oy verme kararları üzerinden spekülasyon oluşmasına fırsat doğurmuştur.

17. AB ve ABD ile ilişkiler, Rusya’nın durumu, İslâm ülkeleri ile ilişkiler, Türk cumhuriyetleriyle ilişkiler, Çin ve Uzakdoğu’nun durumu, gelişmekte olan Afrika ülkeleri ile irtibatımız, Balkanlarda güçlü olmak, İsrail’i markaja almak, Filistin’e sahip çıkmaya devam etmek ve dahi tüm dış politika setlerimizi tekrar yeni dünya düzenine göre güncellemek ve millî menfaatlerimize uygun hâle getirmek mecburiyetindeyiz. Bununla beraber, tarihî çapta iletişimde olduğumuz ülkeler hakkında çalışma enstitüleri oluşturarak yarınları inşâ etmemiz gerek.

18. İnsanlık tarihi var olduğundan beri barınma ihtiyacı, en önemli ihtiyaç olmuştur. Günümüzde inşaat maliyetleri, artan talep ve yüksek faiz, insanları umutsuzluğa itmektedir. Aynı zamanda deprem riski ve can güvenliği, kaynakların buralarda kullanılması, maliyet sürecini baltalamaktadır. Vatandaşlarımıza bu konuda umut verecek imkânlar, ayrı bir bakanlık eliyle tesis edilebilir. Ayrıca çevre hassasiyeti gibi başlıklarla öne çıkarak barınma ve büyüme ihtiyaçlarına set vuracak hukukî düzenlemelerden uzak durulabilir. Altyapı yatırımları mevcut ekonomik şartlarda yavaşlatılabilir, oluşan kaynak ise yeni tesis edilecek konut projelerinde kullanılabilir.

19. Toplumsal hassasiyeti çok üst seviyedeki göç ve mülteci sorunu, iyi plânlanmış çıkış senaryoları ile toplumla açık ve net şekilde paylaşılmalıdır. Barınma, deprem, iç göç ve mülteci sorunu toplu bir bakış açısıyla ele alınmalıdır.

 

Elinde “TC vatandaşı kimliği” bulunan her kişi o kaleler için muteber kişi olamaz.

 

Soruna çözüm millî bürokraside

Burada sıraladığımız çeşitli sorunlar hakkında yaptığımız çalışmada görülmektedir ki, bu bedene bu elbise dar gelmektedir. Güncel organizasyonumuz, büyümemize ve lider ülke olmamıza engeldir. Hangi sistemi kurarsak kuralım, onu işletecek, denetleyecek ve büyütecek insan kaynağı millî değerlerden uzaksa, olumlu sonuç almak mümkün olamayacaktır. Devleti tam anlamıyla milletin devleti yapmadığımız, millîleştiremediğimiz, millî bürokrasiyi oluşturmadığımız sürece millî siyaset de üretemeyiz.

Devşirdiğimiz gayrimüslimler üzerinden işgal edilen devleti kurtarmak için yıllardır süren mücadelemizi, artık millî bürokrasi ile açıktan vermeliyiz. Tam bağımsızlık için devlet, mutlaka varoluş kimliğini ödünsüz biçimde ortaya koymalıdır, Türk olmalıdır.

Herkes kendi milliyetini yüksek sesle söylerken bunun adına “demokrasi” deniyor ancak “Türk’üm” demek faşizm sayılıyor. Türklerin yönettiği hiçbir devlette ırkçılık olmadığı gibi Türk bakiyesinde her bir insan adalet içinde yaşar. Bu nedenle sözde değil özde aslımıza, millî kodlarımıza geri dönmek üzere çıkılacak yoldan geri durulmamalıdır.

Büyük Türkiye için millî bürokrasinin inşâsının olmazsa olmaz olduğunu anlamak ve anlatmak gerekir. Bu anlamda bürokrasinin kaleleri hakkında tercih yapmak gerektir. Elinde “TC vatandaşı kimliği” bulunan her kişi o kaleler için muteber kişi olamaz. Devlet, bu tercihler için vardır. Zira “Ben de millîyim, ben de vatanımı ve bayrağımı seviyorum” demek yetmez; durulan yerden, yapılan tercihlerden ve alınan kararlardan emin olmak, bu ülkenin millî bürokrasisinde yer almaya talipli herkes için mutlak bir şarttır.