Millî beka eşiğindeki mit yenikleri

Şu an dünyada IMF’ye borcu olmayan tek ülke Türkiye. Yeniden boynumuza IMF’nin ve Londra’nın tasması mı takılsın istiyorsun? Elin oğlu o paraları kara kaşımız, kara gözümüz, dönerimiz, kokorecimiz için mi verecek sanıyorsun? Velev ki verdiler, bu saadetin kaç yıl süreceğini ümit ediyorsun? O paraların ülkeye karşılıksız geleceğini mi zannediyorsun? Gelen o “kirli paralar” faizleri ve tavizleriyle beraber burnumuzdan fitil fitil gelerek geri ödenecek.

AZ sonra okuyacağınız makale yayına hazırlandığında, 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerine birkaç gün, birkaç gece, hatta saatle birkaç saat kalmış olacak.

Bu sayılı günlere kadar, Yedili (belki de on yedili) Masa’nın havada uçuşan vaatlerine rağmen hâlâ Erdoğan’dan sonra her şeyin çok güzel olacağını zanneden ciddî bir kesim olduğunu söylemeli. Hayret doğrusu!

Demek ki “Görünen köy kılavuz istemez” sözü bir mitten ibaretmiş. Göstere göstere gelen kıyamet için bu ucube alâmete binmeye teşne olanların mitlerini konuşalım isterim.

Mit-1: “Tek adam sistemi yıkılacak, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönülecek.”

Üzgünüm birader, dönülemeyecek!

Ne idüğünü kimsenin bilemediği, kimsenin de tarif edemediği bu sisteme dönülebilmesi için Meclis aritmetiği yeterli olmayacak. Yeterli olsa bile Yedili Masa’nın buna asla ve kata niyeti yok. Tek adam yerine “1+9 adam” gibi ucube bir sisteme geçilecek. Yeni “tek adam”, altındaki yahut üstündeki dokuz adamın oyuncağı olacak. Bunlardan birinin iradesi dışına çıkacak olursa desteğini yitirecek, kriz çıkacak, ülke yeniden seçime gidecek.

Bunları ben söylemiyorum, kendileri söylüyorlar. Kemal abimiz de tasdik ediyor. HDP’nin de dâhil olduğu bir konsey, sözde cumhurbaşkanını parmağında oynatacak. Böyle bir yönetim sürecinde icraat ve yatırımlar yerine görebileceğiniz tek şey kavga, gürültü, pazarlıklar ve koltuk kapma savaşları olacak.

Mit-2: “Ülke ortak akıl ve mutabakat ile yönetilecek.”

Üzgünüm birader, yönetilemeyecek!

Millet İttifakı’nı oluşturan her bir partinin mutabık olduğu tek konu “Erdoğan düşmanlığıdır”. Bunun dışında mutabakat sağlayabilecekleri tek konu mevcut değildir.

Libya, Irak, Suriye, Azerbaycan, Akdeniz, Karadeniz, Ege, sınır ötesi tezkere gibi konularda nasıl bir mutabakat bekliyorsunuz meselâ? İstanbul Sözleşmesi, LGBT konusu, terörle mücadele, yatırımlar, ekonomi yönetimi, eğitim sistemi…

Sayayım mı daha?

Atamalar, bakanlık paylaşımları, HDP ve aşırı Sol partilerin talepleri, para ve ekonomi politikaları, Diyanet, Ayasofya…

Direksiyon birinde lâkin gaz başkasında, fren ötekinde, debriyaj berikinde; vitesi biri tutuyor, camları bir başkası açıp kapıyor, klimayı bir başkası çalıştırıyor, kontak anahtarı kimde belli değil. Sıkıysa şoför birine yan gözle baksın, istediğini yapmasın, oy oy oy! Kan gövdeyi götürecek. İşte böyle bir otobüse binmek için can atıyorsun birader.

Daha şimdiden birbiri ile kanlı bıçaklı olan ve zoraki bir arada duran bu amorf yapı, ilk krizde darmaduman olmaya ziyadesi ile namzet. Bir sene içerisinde yaşanan masa krizleri, istikbâldeki hükümet krizlerinin teminatıdır. At FAV’a, bekle!

Mit-3: “AK Parti, MHP, BBP, HÜDA-PAR ve YRP de benzer bir birliktelik. Millet İttifakı’ndan ne farkı var?

Üzgünüm birader, aslında hiçbir benzerliği yok!

Cumhur İttifakı içerisinde, hükümet ettiği beş yıl da dâhil olmak üzere, bir gün bile milletvekili, bakanlık, Cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi koltuk pazarlıkları yaşanmamıştır, hâlen de yaşanmamaktadır. İttifak bileşenleri tüm yetki ve sorumluluğu, destekledikleri Erdoğan’a peşinen vermişlerdir.

Herhangi bir koltuk, makam, mevki pazarlığı söz konusu bile değildir bu birliktelikte. Otobüsün kontrolü tamamen bir kişide. İstediğin otobüse binmek senin tercihin, saygı duyarım.


Daha şimdiden birbiri ile kanlı bıçaklı olan ve zoraki bir arada duran bu amorf yapı, ilk krizde darmaduman olmaya ziyadesi ile namzet. Bir sene içerisinde yaşanan masa krizleri, istikbâldeki hükümet krizlerinin teminatıdır. At FAV’a, bekle! 

Mit-4: “Daha özgür, daha demokratik bir ülke olacağız.”

Üzgünüm birader, olamayacağız!

Yılların CHP yandaşı Murat Gezici’nin, “İlk turda Erdoğan önde” dediği için Sözcü TV’de bir dayak yemediği kaldı. Gezici’ye kulak ver: “Muhalefetten şahsen ben korkuyorum. Muhalefetin adamı bizi burada lise müdürü gibi azarlayıp susturuyor. İktidar yirmi yıldır burada ama gelip de bizim kafamıza sopa dayamadı, beni bu şekilde tehdit etmedi, yüksek sesle konuşmadı.”

Yılların CHP yandaşı Yılmaz Özdil, CHP’yi kızdıran açıklamalarından sonra sekiz yıldır yazdığı Sözcü gazetesinden ayrılmak zorunda kaldı.

Muhalefetteyken bile çiftçilere, öğretmenlere, memurlara, hâkimlere, savcılara, sanatçılara sopa gösteren Kemal abiniz, iktidar olunca neler yapmaz? Erdoğan’a yıllar yılı en ağır hakaretlerin edildiği, edilebildiği, hatta “diktatör” bile dendiği bu ülkede yaşanan özgürlüğü mumla arayacaksın birader, benden söylemesi!

Mit-5: “Millet İttifakı’nın HDP ile ortak olması neden problem olsun? O da Meclis’te grubu bulunan yasal bir parti. AK Parti de açılım zamanı HDP ile kol kolaydı.”

Üzgünüm birader, konuyu hiç anlamamışsın!

Açılım sürecini doğru bulursun ya da bulmazsın -bu ayrı bir tartışma- lâkin AK Parti bu süreci HDP ile birlikte değil, HDP’ye rağmen yürüttü. HDP (ve derin CHP) ise süreci zehirlemek için her şeyi yaptı. Açılım sürecinde AK Parti’nin muhatabı HDP değil, Kürt halkının ta kendisi idi. Bu kadar net!

Kürt halkından oy talep etmek her partinin hakkıdır. Kürt kökenli vatandaşlarımızın oyları da her bir vatandaşımızın oyları kadar kutsal ve kıymetlidir. AK Parti, kendisini anlatabildiği ve kabul gördüğü için Şırnak, Bitlis, Muş, Bingöl, Ağrı, Şanlıurfa, Adıyaman, Gaziantep, Kilis gibi Kürt nüfusun yoğun olduğu illerin belediye başkanlıklarını kazanabildi. Siirt’te AK Parti, Iğdır’da da MHP, HDP’ye çok yakın oylar alabildi. CHP de, İP de HDP’ye angaje olmak ve HDP’nin dayatmalarına maruz kalmak yerine bunu başarmaya gayret etsin ve bölgede ortalama yüzde 1 bile olmayan oy oranını yüzde 2 yapmaya çalışsın da, biz de “Helâl olsun” diyelim. Ne diyorsun birader? Uyar mı?

Mit-6: “Yedili Masa’yı PKK’nın siyâsî kanadı HDP ile ortaklık yaptığı için eleştiriyorsunuz; Cumhur İttifakı da Hizbullahçı HÜDA-PAR ile ittifak yaptı, buna ne diyeceksiniz?”

Üzgünüm birader, buradan sana ekmek çıkmaz!

HDP ve bu çizgiden gelen partiler onlarca yıldır PKK ile ilgili ilişkilerini hiç gizlemediler. PKK’yı bir terör örgütü olarak hiç görmediler. PKK cenazelerine katıldılar, dağa silah ve mühimmat kaçırırken yakalandılar. Her bir HDP’linin Kandil’den bir fotoğrafı, bir terörist ile yakınlığı var. Açık açık sırtlarını terör örgütüne dayadıklarını, terörist başının heykelini dikeceklerini, yüz yıllık Cumhuriyet’le hesaplaşacaklarını, bağımsız Kürdistan kuracaklarını sürekli olarak söylüyorlar.

PKK ile HDP bir elmanın iki yarısı, tek yumurta ikizi gibi bir, beraber ve özdeş. Birisi dağda, diğeri Meclis’te aynı amaç için mücadele veriyor. HDP ne tek vatan, ne tek millet, ne tek devlet, ne de tek bayrak konusunda seninle aynı düşünüyor.

Bunları görmek ve anlamak için üstün bir zekâya sahip olmaya da gerek yok. Zaten sen de biliyorsun.

HÜDA-PAR’ınsa iddia ettiğin gibi Hizbullah’la en küçük bir irtibatı, ilişkisi mevcut değil. HÜDA-PAR senin gibi, benim gibi, “Tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak” diyor. Terörün her türlüsünü açık açık lânetliyor. “Türk ile Kürt kardeştir, etle tırnak gibidir. Bölünürsek ne Türk kalır, ne Kürt” diyor. Daha ne desin?

HÜDA-PAR için açılan duyargalarının onda biri HDP için açılmış olsa, Yedili Masa’dan, topukların oturma organına vura vura kaçarsın. Biraz objektif, biraz adil, biraz izanlı olmaya ne dersin birader?

Mit-7: “Ekonomi çok kötü; enflasyon, dolar ve avronun durumu ortada. Altılı Masa ekonomiyi düzeltecek.”

Üzgünüm birader, düzeltemeyecek!

Kimle düzelecek? Ali Babacan’la mı, Faik Öztrak’la mı?

Neyle düzeltecek? IMF’den ve Londralı bankerlerden alınacak sıcak paralarla mı?

Şu an dünyada IMF’ye borcu olmayan tek ülke Türkiye. Yeniden boynumuza IMF’nin ve Londra’nın tasması mı takılsın istiyorsun? Elin oğlu o paraları kara kaşımız, kara gözümüz, dönerimiz, kokorecimiz için mi verecek sanıyorsun? Velev ki verdiler, bu saadetin kaç yıl süreceğini ümit ediyorsun? O paraların ülkeye karşılıksız geleceğini mi zannediyorsun? Gelen o “kirli paralar” faizleri ve tavizleriyle beraber burnumuzdan fitil fitil gelerek geri ödenecek.

IMF bu kez sadece hangi ürünü ne kadar üreteceğimize kota koymakla da iktifa etmeyecek. İHA, SİHA, Milli Muharip Uçak, Kızılelma, Bayraktar, savunma sanayii, TOGG, S-400, nükleer santral, gaz ve petrol aramaları, ithalat-ihracat, yollar, köprüler, Azerbaycan, Irak, Suriye, Libya, Ukrayna-Rusya, Mavi Vatan, terörle mücadele, güneyimizde plânlanan terör devleti gibi onlarca hayatî konuda IMF’nin Türkiye Masası Şefi karar vermeye başlayacak.

“Carlo Cottarelli” ismi sana bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Hatırla! Hatırlamıyorsan, üşenme, arama motoruna yaz, “Ara” tuşuna bas. Bakalım karşına neler çıkacak. Ülkeyi yıllarca oylarınla seçtiğini zannettiğin Başbakanlar mı yönetmiş, yoksa IMF’nin Türkiye Masası Şefi mi?

Oysa Türkiye şu an yatırım, istihdam, üretim ve ihracat temelli bir model yürütüyor. Sancılı bir süreç olabilir bu, ama çıktıları ortada. İhracat rakamları her ay yeni bir rekor kırıyor. İstihdam 31 milyonun üzerine çıktı. Artan nüfusa rağmen istihdam sahaları da gelişiyor, mütemadiyen yeni teknokentler ve organize sanayi bölgeleri kuruluyor. Katma değerli üretim yapana her türlü Devlet teşviği sağlanıyor. Çin bu modelle ekonomik bir güç hâline geldi, IMF’den borç alarak değil.

Bu reçete sana acı geliyor olabilir ancak sıhhate iyi gelecek birçok ilaç da acıdır. İstediğin ilacı seçebilirsin; mavi ya da kırmızı… Sanal bir refah bulacağını düşündüğün “Matrix”te yaşamak senin de hakkın. Ne diyeyim, yine de sen bilirsin.

Mit-8: “İşsizlik azalacak, herkes iş sahibi olacak, asgarî ücretler ve maaşlar artacak.”

Üzgünüm birader, bu da olmayacak!

Yatırımların israf görülüp durdurulacağı, savunma sanayiine dokunulacağı, gaz ve petrol aramalarının sona ereceği, Devlet teşviği verilen kritik alanlara desteklerin kesileceği -ki bunları da kendileri söylüyorlar- bir ortamda işsizliğin azalacağını düşünüyorsan, bence bir kez daha düşün!

Sadece bu saydığım alanlarda çalışan sayısını bir araştır. İşsizlik, öyle her muhtara bir iki kalem memuru atamakla azalmaz. Daha yirmi yıl öncesine kadar 25 milyar dolar olan yıllık ihracat rakamını şimdi bir ayda yakalayıp geçiyoruz. Bu rakamlara domates, patates, hıyar değil, katma değerli emtia üretip satarak ulaşıldı. Bor karbür, toryum, doğal gaz da yolda, geliyor. Az dişini sık! Ya da paşa gönlün bilir, bir muhtarın yanında ikâmet senedi düzenleyerek kırmızı panjurlu bir ev hayâli de kurabilirsin…

Erdoğan’a yıllar yılı en ağır hakaretlerin edildiği, edilebildiği, hatta “diktatör” bile dendiği bu ülkede yaşanan özgürlüğü mumla arayacaksın birader, benden söylemesi! 

Mit-9: “Bay Kemal bayramlarda emekliye 8 bin 500 lira emekli ikramiyesi verecek.”

Üzgünüm birader, vermeyecek!

CHP’nin bugüne kadar hangi vaadini gerçekleştirdiğini söyleyebilir misin? Sadece bir tanesini, lütfen!

CHP’nin kazandığı belediyelerdeki çiftçiler, 2019 yılından bugüne kadar kendilerine vaat edilen bedava traktörleri bekliyorlar. “Bekliyorlar” dediğime bakma, alamayacaklarını kendileri de biliyorlar. Aynı çiftçiler, Bay Kemal’in bedava elektrik sözünden de paylarına düşeni almak istiyorlar lâkin bunu da alamayacaklarını biliyorlar.

İstanbul’da ulaşım öğrenciler için bedava olacaktı, hatırladınız mı? Bu vaadin üzerinden dört koca yıl ve peş peşe yapılan zamlar geçti. Ulaşımın problem olmaktan çıkacağı vaadinden bu yana İstanbul trafiği neredeyse iki kat artmış durumda. Bedava ekmek, bedava su sözleri de diğer tüm vaatler gibi sadece seçim afişlerinde kaldılar.

Kimsenin işten atılmayacağına dair -hem de- namusları üzerine söz vermişlerdi. CHP’nin verdiği namus sözünün ne demek olduğunu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden atılan 15 bin işçiye sorun bir de!

Asgarî ücret hakkındaki vaatlerinin hiçbirisinden CHP belediyelerinde çalışan işçiler faydalanamıyor meselâ. Ankara’da, İstanbul’da vaat edilen metroların yanına kocaman bir “sıfır” yazınız. Hatta onca emekle açılmış metro tünellerinin ve şaftlarının hafriyatla doldurulduğunu düşünecek olursanız, o sıfırı “eksi”ye bile çevirebilirsiniz. Belediyenin yapması gerekirken yapmadığı, yapamadığı yolları, metroları Ulaştırma Bakanlığı devraldı sonunda.

Yedili Masa sakinleri daha birbirlerine verdikleri sözleri bile tutmuyorlar, kaldı ki, vatandaşa verdikleri sözleri tutsunlar. Daha düne kadar CHP’den yirmişer milletvekili sözü alan Davutoğlu ve Babacan, şimdilerde kendilerine verilen üçer milletvekili vaadiyle yetinmek zorundalar. Şaşkınlar, kendilerini kandırılmış hissediyorlar ve burunlarından soluyorlar.

Daha anlatayım mı?

Tutulacak vaat görmek istiyorsan Erdoğan’a kulak ver. Peki, Erdoğan’ın yirmi yılda söz verip de yerine getiremediği bir tek vaadini söyleyebilir misin? Hem de nice yaşanan sıkıntıya, pandemiye, darbe girişimlerine, kalkışmalara, komplolara rağmen…

“Boş vaatlere inanma” demeyeceğim birader. Ama inanma! Yine de sen bilirsin…

Mit-10: “Derinlikli ve barışçıl bir dış politikamız olacak, komşularımızla ve dünyayla yeniden barışacağız.”

Üzgünüm birader, bu politikanın ne sana, ne de çocuklarına bir faydası olacak!

Bu derinlikli politikayı kimle üretecek Yedili Masa? Ahmet Davutoğlu’yla mı, yoksa Ünal Çeviköz’le mi? Güldürmeyin şimdi beni…

Akdeniz’de ve Ege’de Yunanistan’ın, Azerbaycan’da Ermenistan’ın, Irak’ta ABD’nin ve Suriye’de İsrail’in, Libya’da Avrupa’nın, Ukrayna’da NATO’nun tezlerini kabul edersek tüm komşularımızla ve dünya ile gül gibi geçiniriz.

Ege’de, Akdeniz’de Yunanistan karasularını 12 mile çıkarırsa, ülke dışındaki birliklerimizi geri çekersek, Azerbaycan’a yeniden sırtımızı dönersek, Mavi Vatan’da gaz ve petrol aramayı durdurursak, Libya ile deniz yetki anlaşmamızı iptal edersek, güneyimizde kurulacak terör devletine göz yumarsak, NATO ve AB’nin dümen suyu ile Rusya’ya karşı cephe alırsak, bir de üstüne S-400’leri iade edersek, bakın o zaman tüm dünya bizi nasıl da seviyor. Dadından yenmeyiz vallahi(!). “Yurtta sus, cihanda sus” deyip kabuğumuza çekiliriz yeniden.

Bu konuda Millet İttifakı nasıl ilerleyeceğini dolaylı bile değil, açık açık söylüyor. Şu anki dış politikanın 180 derece tersini yapacaklarını beyan ediyorlar. Gerçekten, istediğin bu mu?

Onlara göre Libya’da “lejyoner”, Azerbaycan’da “cihatçı”, Suriye ve Irak’ta “işgalci”, Mavi Vatan’da “yayılmacı ve agresif” ve sınır dışında gereksiziz. Ancak Türkiye, Türkiye’den çok daha ileri bir coğrafyadır. Balkanlardan Kafkasya’ya, Orta Doğu’dan Afrika’nın derinliklerine kadar coğrafyalar bizi çağırıyor, bizi bekliyor.

Arnavutluk’a SİHA satmamızdan rahatsız olan zihniyetin Kapıkule’den sonrası umurunda olur mu sanıyorsun? Türkiye’nin problem yaşadığı her alanda karşımızdaki ülkenin safında yer alan bir yapıdan dış politika adına çok şey beklemiyor musun?

“Kılıçdaroğlu kazanacak” diye Kandil’deki terörist başları ellerini ovuşturuyorlar. Sözün şehveti ile koro hâlinde Kürdistan hayâllerinden bahsediyorlar. Şu an saklandıkları mağaralardan kafalarını bile çıkaramayan teröristler yeniden nefes alacaklar, birkaç yıl içerisinde eski güçlerine kavuşacaklar. Bu politika ve masa pazarlıkları ile Güneydoğu Anadolu’nun da zamanla dış politikanın konusu olabileceği endişesini hiç mi düşünmüyorsun?

Bunu düşünmüyorsan, öyleyse ya ben çok paranoyağım ya da birader, sen çok -haydi “saf” demeyeyim- iyi niyetlisin.


PKK ile HDP bir elmanın iki yarısı, tek yumurta ikizi gibi bir, beraber ve özdeş. Birisi dağda, diğeri Meclis’te aynı amaç için mücadele veriyor. HDP ne tek vatan, ne tek millet, ne tek devlet, ne de tek bayrak konusunda seninle aynı düşünüyor. 

Mit-11: “Adalet ve liyakat gelecek.”

Üzgünüm birader, gelmeyecek!

O gelen adalet ve liyakati İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde gördük hepimiz. Namus sözü verilmesine rağmen binlerce kişi işten atıldı. Yerine terör örgütünün “liyakatli” militanları yerleştirildi.

Liyakat sahibi elemanlar üç metrelik yol yapmaktan, dört tane otobüsü yürütmekten, iki tane riskli binayı yıkıp yenisini yapabilmekten, herhangi bir yatırımın temelini atmaktan acizler elan.

Millet İttifakı’nın adaletten anlayışı, FETÖ’nün, DHKP-C’nin, PKK’nın KHK’lar ile kamudan uzaklaştırılan elemanlarının yeniden koltuklarına oturtulması, terörist Demirtaş ile Soros’un Türkiye şubesi Kavala’nın serbest bırakılması, kaçak FETÖ’cülerin yeniden yurda dönebilmesinden ibaret.

Kaçak FETÖ’cüler 15 Temmuz tarihli dönüş biletlerini paylaşıyorlar sosyal medya hesaplarından. Birisine bile denk gelmedin mi? Kaçak teröristler yeniden yurda dönebilme, kaldıkları yerden yarım kalan plânlarına devam edebilmeyi ümit ediyor ve bekliyorlar. Senin de beklentin buysa, hiç düşünme, kapa gözünü, bas mührü Kemal abine. Ondan sonra gelsin adalet, gitsin liyakat!

Mit-12: “Tamam, Bay Kemal’e ben de çok güvenmiyorum ama İmamoğlu ve Yavaş cumhurbaşkanı yardımcıları olacak, Bay Kemal’e ülke yönetimi konusunda destek verecekler.”

Üzgünüm birader, olamayacaklar!

Hem kelin merhemi olsa kendi başına sürer. İstanbul ve Ankara’da iki başkanın kendilerinin bile sayabileceği üç icraatı yok, Türkiye için ne bekliyorsun?

Bu iki başkanın, isimleri bile zikredilmeden “Cumhurbaşkanının uygun göreceği bir zamanda ve uygun göreceği görevlerde” bulunacağı yazılan ortak protokol metni seni tatmin etti mi? Meselâ “uygun görülecek zamandan” kasıt, çıkmaz ayın son Perşembe’si olabilir mi?

İki başkan hamlesi, Meral aplayı yeniden masaya oturtabilmek için bir illüzyondan ibaretti. İmamoğlu ve Yavaş, bırakınız cumhurbaşkanı yardımcılıklarını, bir sonraki seçimde yeniden aday olabilirlerse öpsünler, başlarına koysunlar.

Kemal abi, adaylık sürecinde ikisinin de plâkasını aldı, isimlerini kara deftere yazdı. Bay Kemal, seçimden sonra hâlâ koltuğunu koruyabilirse iki başkan da jübilesini yapmış olacak. Mustafa Sarıgül’ün, Muharrem İnce’nin başına ne geldiyse, aynı akıbet bekliyor ikisini de. Meral aplaları bile onları bu acı sondan kurtaramayacak. Bence bunu da yaz bir kenara birader!

“Sana son söz” birader!

Bir bu kadar daha mit sayabilirim sana birader, lâkin kafanı yeterince ütüledim sanırım. Bunca mit yeniğine rağmen hâlâ işkillenmiyorsan, “Acaba?” yerine “Her şey çok güzel olacak” diyorsan, bildiğin gibi yap. Derin uykundan uyandığında bu mitlerin yeniği olarak yüz yıl öncesinin Türkiye’si ile karşılaşırsan bu kardeşini hatırlarsın. İyi uykular birader!