Milletvekili seçerken

Bir adayı beğenmediğiniz için oy vermezseniz, onların yerine sizin hiç tasvip etmediğiniz partinin milletvekilleri seçilecektir. Aslında tasvip ettiğiniz partiye oy vermeyerek, çoğunluğu tasvip etmediğiniz partiye kazandırmış olursunuz.

SİZE biraz perde arkası bazı bilgiler aktarmak isterim. Seçimlerle ilgili her türden olumlu-olumsuz çalışmanın yapıldığına hepimiz şahit oluyoruz. Kararımızı etkileyecek doğru-gerçek, yalan yanlış her türlü bilgi de ortalığı kasıp kavuruyor.

“Cumhurbaşkanı seçimi için oy vereceğim kişiyle milletvekilliği seçiminde oy vereceğim partiyi farklı düşünüyorum” gibi bir yaklaşıma rastladım. Sebebi, milletvekillerinden beğenmediği ve yanlış bulduklarının olması... O yüzden, milletvekili seçerken aslında neyi seçmiş olduğumuz hakkında bu satırları karalamaya karar verdim.

Beğendiğiniz veya beğenmediğiniz, sevdiğiniz veya sevmediğiniz bir kişi sizin oylarınızla milletvekili olursa, perde arkasında neler oluyor?

Eğer “Yolsuzluk yapar” diye bir kaygınız varsa, biliniz ki, bir milletvekili tek başına yolsuzluk yapamaz. Milletvekilinin ne bir ihale vermeye, ne birine ödeme yaptırmaya zerre kadar yetkisi yoktur. İhale vermede, ödeme yapmada veya yapmamada yetkili olanlar, bürokratlardır. Bürokrat imzası olmadan hiçbir şey olmaz. Bürokratın da kendi içinde çok güçlü bir denetim sistemi vardır. Zincir hâlinde suç ortağı bulmadan onları da yapamazlar. Zincir uzadıkça yakalanma ihtimâlleri de yükselir.

Bu tiplerin bir de uçkur sorunları olur. Bu durum her ne kadar iki kişinin özel hayatı olsa da, eğer taraflardan biri bu ilişkiye dayanarak kamu imkânlarını haksız yere kullanırsa, konu bizi de ilgilendirir hâle gelir ve yolsuzluk mevzuuna dönüşür ki milletvekili açısından düşünüldüğünde bu, çok kolay değildir. Zira sebebi ister rüşvet, ister kişisel menfaat temin etme, isterse de uçkur meselesi olsun, yolsuzluk, milletvekilinin yapabileceği bir iş değildir.

Belki “Bu becerikli değil” gibi bir sebeple oy vermek istemeyebilirsiniz. Milletvekili tek başına becerikli de olsa, beceriksiz de olsa milletvekillerinin tek başlarına bir anlamları yoktur. Karar alınacaksa bile kararın alınacağı ortam ya bir komisyondur, ya bir gruptur yahut Genel Kurul’dur. Oralarda da bireysel hareket edilmez. Partilerin ilgili ve yetkili organları vardır. Onlar plânlar, takip ederler.

“Seçildikten sonra yüzümüze bakmazsa ne olacak?” diyorsanız… Evet, böyle bir ihtimâl var. Burada ise temel iki durum var: Devlet sistemi tıkanırsa, işte o zaman milletvekiline ihtiyaç olabilir. Aksi hâlde bizim yüzümüze bakıp bakmamasının işimize yarar bir tarafı yoktur. Diyelim ki, bir kişi milletvekili oldu ve maalesef yüzümüze bakmadı ve devletle ilgili olan işimiz tıkandı. Ne yapacağız? Burada bizim muhatabımız, parti teşkilatıdır!

Parti teşkilatı, milletvekillerinin üstündedir ve bir milletvekili, parti teşkilatına direnemez. Partiden istifa ederse ne olacak? Benim mensubu olarak milletvekilliği görevi de yaptığım AK Parti’nin, birini aday gösterirken en çok dikkat ettiği özellik, sadakattir. İlk zorlukta veya anlaşmazlıkta çekip gidecek kişiyi parti aday göstermez. Gösterirse zaten kendi kaybeder.

Normal şartlarda biri milletvekili olarak seçildikten sonra parti teşkilatı o milletvekiline kimsenin yüzüne bakmazlık ettirmez. Programlar, toplantılar yapar ve yine seçmenle bir araya getirir.

Milletvekili seçiminde oy vermeyerek ne tür olumsuz durumlara yol açıldığını da bir inceleyelim…

Tercih sistemimiz olmadığından, oy vermeyerek iyi insanların da milletvekili olmalarını önlemiş oluyoruz. Bir adayı beğenmediğiniz için oy vermezseniz, onların yerine sizin hiç tasvip etmediğiniz partinin milletvekilleri seçilecektir. Aslında tasvip ettiğiniz partiye oy vermeyerek, çoğunluğu tasvip etmediğiniz partiye kazandırmış olursunuz.

Milletvekillerinden beklentilerimizi çok yükseklerde tutmamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Demokrasi bir uzlaşma rejimidir. Her ne kadar televizyonlarda sert tartışmalar, yumruklaşmalar izliyor olsanız da taraflar kameraların olmadığı yerlerde kendi temsil ettikleri kitlelere olumlu bir şeyler kazandırmak için müzakereler yaparlar, uzlaşmaya çalışırlar. Eğer o uzlaşmalar olmasa memlekette hiçbir şey olmazdı.

Netice olarak, “Birkaç uygun görmediğim aday var” diyerek oy vermemezlik yapmam. Oy verip de 5 sene arayıp sormazlık da yapmam. Bu ülke, hepimizin ülkesidir, milletvekilleri de bizlerin temsilcileri. Kendilerine bilgi, belge, proje, öneri hazırlamak son derece gerekli ve faydalıdır. “Biz gönderdik” ama bir şey olmadıysa da üzülmemek lâzım. Dediğimiz gibi, bir uzlaşma rejiminde yaşıyoruz. Bize nasıl bir şeyler dikte edilmesini istemiyorsak, bizim önerilerimizin de başkalarına dikte edilmemesine razı olacağız. Pazarlık, müzakere diyerek orta noktada buluşulacak ve düne göre bugün daha iyi olabileceğiz.