Millet ve vekilleri

Nasıl ki bir esnafın velinimeti müşterileri ise, müşteriler olmadan esnaflığın hiçbir kıymet-i harbiyesi yoksa, demokrasi ve vekiller açısından da durum böyledir. Yâni vekillerin velinimeti millettir, milletin bizâtihi kendisidir. Dolayısıyla “millet” olmadan vekillerin de, demokrasinin de, meclisin de hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, olamaz da.

İKİ önemli kavram; “millet” ve “vekiller”…         

Peki, size göre hangisi daha önemli? Tabiî ki millet, değil mi? Çünkü millet asıl, vekil ise -adı üzerinde- vekil işte! Yâni millet adına iş görmek için yine millet tarafından görevlendirilen ve yetkilendirilen kişi demek.

Başka bir deyişle, millet esas, asl, usûl; vekil ise fürû, fürûat, teferruattır. Bir teşbih metaforuyla söyleyecek olursak, millet bir ağacın kökleri ise, vekil ya da vekiller de o ağacın dalları, kolları demektir. Takdir edilir ki, kök olmadan dallar da olmaz, kollar da.

Her ne kadar asıl olan vekil olandan daha kıymetli ve daha değerli ise de, nihâyetinde vekiller de yasal ve anayasal olarak iş başına gelmiş ve millet, seçimlerde kendilerine oy vererek Meclis’te kendilerini temsil etme vazifesiyle onları görevlendirmiştir.

Ancak bu temsil etme vazifesi, milletin hak ve hukukunu korumak, adâleti tesis ve ikâme etmek, aynı zamanda da milletin işlerini en iyi şekilde deruhte etmek şartıyla kayıtlı ve sınırlıdır. Zâten vekiller de bunun için seçilmiş ve Meclis’te de bunun için yemin etmiş değiller midir?

Onun için milletin vekilleri hiçbir zaman unutmasınlar ki, bu “Gazi Meclis”in adı “Türkiye Büyük ‘Millet’ Meclisi”dir, “Vekiller Meclisi” değil.

Millete hizmet etmek için seçilen ve hiçbir baskı altında kalmadan bunu hür irâdeleriyle kabûl etmiş olan ve seçim sürecinde de “Size en iyi hizmeti biz yapacağız” iddiasıyla hareket eden, bu iddialı sözlerle kendilerini bağlayarak milletten oy, ruhsat ve vekâlet isteyen bu hizmetkârlar (Sayın Vekiller) -ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Biz milletin efendisi olmaya değil, hizmetkârlığına talibiz” sözünü de göz ardı etmeden- gerçekten sözlerinde duruyorlar mı, durmuyorlar mı, buna bakmak gerekir. İşte gerçek soru ve sorun budur! Bunun mutlaka test edilmesi gerekir.

Mâmâfih bütün bunlara rağmen asıl olan sizseniz, açıktan ya da zımnen kendinizi asıl ve asil olarak görüyorsanız, bu yetmezmiş gibi kendinizi milletten daha üstün ve daha değerli buluyorsanız, o zaman seçimler neden yapılıyor ve seçim sürecinde neden milletten oy istiyorsunuz ki? Başka bir yol bulup pekâlâ iktidar gücünü ele geçirebilirsiniz ama bunun adına da “demokrasi” denilmez herhâlde, değil mi?

Nasıl ki bir esnafın velinimeti müşterileri ise, müşteriler olmadan esnaflığın hiçbir kıymet-i harbiyesi yoksa, demokrasi ve vekiller açısından da durum böyledir. Yâni vekillerin velinimeti millettir, milletin bizâtihi kendisidir. Dolayısıyla “millet” olmadan vekillerin de, demokrasinin de, meclisin de hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, olamaz da.

Hâl böyleyken, seçimden önce değil de neden seçimden ve seçildikten sonra milleti “adam” yerine koymuyor ve ulaşılmaz oluyorsunuz?

Neden seçimlerden önce milletin ayağına kadar gidip saatlerce onları dinlerken, seçimlerden sonra, seçilip işiniz bittikten sonra vatandaşa beş dakika dahi zaman ayırmayı çok görüyorsunuz?

Neden millete tepeden bakıyorsunuz? Neden millete kibirli yaklaşıyorsunuz? Neden olduğunuz gibi görünmüyor, göründüğünüz gibi olmuyorsunuz?

Neden millete hakaret ediyor, küfrediyor, aşağılıyor, yumruk sallıyor, tokat atıyorsunuz? (İstisnaları tenzih ederim.)

Neden milletvekilliği dokunulmazlığını, iktidar ve muhalefet gücünü, mâkâm ve statü gücünü millete karşı kullanıyorsunuz?

Seçildikten ve işiniz bittikten sonra neden milleti maraba yerine koyuyor ve vatandaşa köle muamelesi yapıyorsunuz?

Neden milletvekili, bakan vesaire olunca daha çok zenginleşiyor ve eşlerinizi boşayarak en güzel kızları alıyorsunuz? (Her ne hikmetse en güzel kızlar da sizinle evleniyor. Her iki cenahtaki istisnaları tenzih ederim.) (Soruları çoğaltmak elbette mümkündür.)

Peki, neden? Neden? Neden?

Hani siz millete hizmet edecektiniz ve milletin hizmetkârı olacaktınız? Siz seçimlerden önce böyle söylemiyor muydunuz? Bunu da kendi özgür irâdenizle yapmıyor muydunuz? “Böyle söyleyin” diye size hiç kimse dayatmada bulunmadı, tehdit etmedi veya baskı altına almadı (bilâkis “vekil” olabilmek için akla gelmedik işleri siz yapıyorsunuz).

Sözlerinizle kendi kendinizi bağlıyorsunuz fakat her ne hikmetse sözlerinde durmayan yine siz oluyorsunuz (çoğunlukla).

Peki, neden böyle yapıyorsunuz? Neden böyle oluyor? Sizin bu durumunuzu nasıl izah etmek lâzım? Bunu böyle yapanlara ne diyelim? Haydi bakalım, yaptıklarınızın adını siz koyun!

Ama belki son söz olarak millete şu söylenebilir: “Neye müstahaksanız öyle yönetilirsiniz” ya da “Böyle bir kumaştan ancak böyle bir elbise çıkar”…