MİLLET İttifakı’nı
“Erdoğan’ı devirme ittifakı” şeklinde ele almak, baştan “Yanlış PIN kod girdiniz”
cevabını getirir karşımıza.
Millet
İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin zorunlu kıldığı “lider seçimi”
dayatmasına karşılık mevcut parti genel başkanlarının koltuğunu sağlama alma
fırsatıdır. Dolayısıyla her parti başkanının “Parlamenter sisteme geri
dönmeliyiz!” ortak kabulü, zımnen şunu da teslim etmektedir: “Yüzde 50+1
alabilecek lider değiliz!”
Dolayısıyla
parlamenter sisteme geri dönüş talebi, genel başkanların başkan kalma sürecini
uzatan bir kampanyadır. Bu sebeple “ortak aday” gündem olduğunda, “Erdoğan’ı
devirmeyi sağlayacak biri” havası verilmesi, özü itibariyle genel başkanları
rahatsız etse de (çünkü hiçbiri bu liderlik vasfına sahip değildir), ortak aday
konusuna “Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden parlamenter sisteme geçişi koordine
edecek Sistem Kayyumu” olarak bakılıyor.
Eğer
sistem kayyumu atayacaklarsa (ki ortak aday teklifinin A plânı budur), o zaman
siyâsî tabanı olmayan, partilerin kendi içlerinde bölünmelerine sebep olmayacak
bir “bürokrat aday” veya “profili düşük ama sevilen biri” olacaktır ortak aday.
Dolayısıyla bürokrat veya profili düşük adayın etrafında poz verecekler ve “Bu
isim, sistem değiştirmek için seçtiğimiz adayımızdır, sistem kayyumudur” diyecekler.
Peki,
bu bürokrat veya profili düşük kayyum, “Cumhurbaşkanı” olunca ne yapar?
Bu
soru bu bir kenarda kalsın…
***
Partiler
sadece siyâsî değil, ekonomik açıdan da tatmin parkurudurlar ve parti örgütü
iktidardan yani güçten pay alır. Bu nedenle Millet İttifakı uhdesindeki her
parti “Erdoğan gitmelidir” temposu tutarken ve ittifak içinde bunu yaparken, asıl
hedefi yerel seçimlerde ve Meclis’te partisini güçlendirecek bir sonuç
almaktır. Bu da doğal olarak ittifak mensuplarını “ikircikli” veya “iki ayrı
yüzü olan” politika üretmeye mecbur bırakır.
İyi
Parti’den Cihan Paçacı’nın, “İttifaksak, bize sormadan niye her konuda söz
veriyorsunuz?” demecine karşılık Kılıçdaroğlu’nun, “Parlamenter sistem
mutabakatı dışında her parti kendi vaatlerini söyler” diye cevap vermesi,
ardından da “İttifaka odaklanalım!” temposu, bu ikircikli olma durumunu ifâde
eder.
Dolayısıyla
“Erdoğan düşmanlığı” yapmanın hesabını kitabını yapıyor partiler ve amaç,
yerelde ve Meclis’te güçlü kazanım elde etmek. Değilse, Erdoğan’ı devirecek
lider çapı olsa, zâten tek başlarına aday çıkarlar.
Beş
partiyi topluyorsun, ancak yüzde 50+1 elde edebiliyor. Fakat beş lideri topluyorsun,
Erdoğan’ın karşısına bir lider çıkamıyor!
Bir
“aşağı bıyık, yukarısı sakal” durumu daha var: “Parlamenter sisteme geri dönmek
için 2023 seçimlerine hazırlanıyoruz” demek, 2023 Seçimi’ni “sistem değişikliği
referandumu” kılmak demek. Yani halka, “Cumhurbaşkanı seçmiyorsun, sistemi
değiştirecek kişiyi seçiyorsun” demek gibi oldukça eğlenceli bir kampanya
yürütmek durumunda kalınacak...
2023
Cumhurbaşkanlığı Seçimi, aynı zamanda Meclis Seçimi de demek. Kuşkusuz AK Parti
için Meclis tablosu pek iç açıcı olmayacak. Belki de AK Parti’nin ve hâttâ
Cumhur İttifakı’nın tek tesellisi ve stratejisi “Erdoğan ile devam!” sonucu
olacaktır. Ancak bu teselliyi bile riske sokan her ne varsa yapan hatırı
sayılır AK Parti yöneticisi var.
***
Millet
İttifakı’nın isim açıklayamaması veya ortalıkta isimlerin uçuşma sebebi nedir?
Örneğin
hayatında konjonktür sebebiyle İstanbul’a başkan olmuş Ekrem İmamoğlu’nun bile
gece başını yastığa koyduğunda “Acaba kazaen cumhurbaşkanı olabilir miyim?”
diye heveslenmesinin tek sebebi var: Erdoğan’ı göndermek isteyenlerde hırs var
ve bu hırsın mutlu sonla bitmesi için Kılıçdaroğlu umut vermiyor. Meral Akşener,
CHP seçmeninin kabul edeceği biri hiç değil. Kılıçdaroğlu ise “Sekiz kez
yenildim ve olgunlaştım, tam kazanacakken kimseye kaptırmam!” modunda. Üstelik
CHP genel başkanlığını bırakacaksa, bunu Erdoğan karşısında yenilirse yapması
çok akıllıca olacaktır.
DEVA
ve Gelecek Partisi ise Millet İttifakı’nı sömürmek istiyor. Bunun için iki
partinin en kurnaz taktiği, “Aman CHP ve İyi Parti bizi AK Parti’den ayrıldığımız
için hedefe koymasın! Biz de üç beş oyumuzla desteğe talip kılalım ki bu arada
mesafe alalım” şeklindedir. Oysa seçimden sonra CHP ve İyi Parti’nin ilk harcayacağı
iki parti, bunlardır.
Tüm
bunlar Millet İttifakı’nı şu yol ayrımında geriyor: “Sistem kayyumu olacak
ortak aday mı arıyoruz, yoksa ‘Erdoğan gitsin’ diye birbirimizi yalancıktan
oyalarken bu arada önce Meclis ve sonra da yerel için güçlenelim mi?
Dolayısıyla
Millet İttifakı, önce “Meclis İttifakı” peşindedir. Bu arada Erdoğan giderse, o
zaman Meclis’i güçlendirecek atanmış kayyumu Meclis çalıştırır zâten. Yerel
seçimde ise kavga büyüyecek. Artık ona sonra bakarız…
***
Peki,
Cumhur İttifakı ne durumda?
Meclis’te,
Cumhurbaşkanlığı konusunda ve hâttâ yerelde ittifak bakımından tam mutabakat
var Cumhur İttifakı’nda. Fakat iktidarı riske eden süreçleri de çoğaltan saha
kaymaları artıyor. Toparlanması lâzım Cumhur İttifakı’nın.
***
Görülen
o ki, sistem kayyumu seçeneği ile bürokrat veya profili düşük siyâsetçi
seçseler, Erdoğan’ın kazanma ihtimâli çok daha yüksek olacak. Çünkü millet,
2023 Seçimlerine referandum diye “bakmıyor”! Her parti kendi adayını çıkarsa,
ikinci tura kalmadan, Erdoğan’ın, kendisini seçtirmek için fırsatı olacak.
Ortak aday çıkarsa ve bu bir parti lideri olursa, diğer partilerde kavga
durulmayacak.
Yani…
Millet
İttifakı’nın kafası isimde karışık değil. Aday içeriğinde, “Sistem kayyumu mu,
yoksa parti lideri mi?” sorunu var.
Açıklıyorum!
Herkes
kendi adayı ile çıkacak ve ikinci tura bakılacak!
Bu
riski alacaklar!
Çünkü “kayyum aday” seçeneği büyük sorunlar getirecek. Cumhurbaşkanı olansa, “Ne kayyumu?” diyecektir.