MİLLET İttifakı,
öncelikle “ittifak” tarifinde uzlaşmış değil. Yani ittifakın bileşenleri, hangi
konularda, hangi hedef ve sınır içindeki bir ittifak noktasında olduklarında uzlaşmış
değiller. Hatta henüz ittifakı gündem bile yapmış değiller.
Öyleyse
bu “ittifak” nasıl bir çatı? Veya aslında bu ittifakta ne oluyor?
Birincisi,
Türkiye’de siyâsî partilerin varlık sebebi, varoluş süreçleri ve gelecek
hedefleri, özü itibariyle sistem olarak parlamenter sistem dokusu ile örtüşür.
Dolayısıyla Millet İttifakı’ndaki tüm partiler, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde
hızla erimekte ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalar. Doğal olarak partiler,
ayakta kalmak için artık “parti tabanı” değil, “sosyoloji tabanı” içinde var
olmak zorundalar. Yani Cumhurbaşkanlığı Sistemi, sosyolojide karşılığı olmayan
partileri yok edecek!
Bu
bağlamda CHP, sosyolojik tabanı olan bir parti ve sistem ne olursa olsun, CHP
lideri kim olursa olsun, her koşulda yüzde 20 seçmen tabanına sahip. Bu taban
ne uzar, ne de başka yerden kopan seçmen buraya angaje olur. HDP de artık
sosyolojik bir taban edindi ve kendini CHP gibi Türkiye sosyolojisinin parçası
görüyor. HDP’nin de artık yüzde 5 ve üzeri bir sosyolojisi var.
Kritik
soru şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan, vefat ettikten sonra geride bir sosyoloji
bırakacak mı? Ve bu sosyolojide kim lider olursa olsun, AK Parti kalır mı?
Aynı
soru, MHP ve lideri Devlet Bahçeli için de geçerli…
Kesin
olan bir şey var; AK Parti iktidarı ve Erdoğan liderliğindeki dönemde seçmenin
yüzde 60 civarı, oturmuş muhafazakâr ve milliyetçi sosyoloji ile
kemikleşmiştir. Erdoğan’ı yüzde 50 ve üstünde yıllardır lider tutan da bu
sosyolojidir.
Bunları
üst üste koyduğumuzda, Millet İttifakı, özü itibariyle yani sosyolojik olarak
bir ittifak olamaz!
“Erdoğan
düşmanlığı”, “parlamenter sisteme geri dönüş”, “Daha iyi bir Türkiye” gibi
“ortak ağız” ve “geçici savunma cephesi” de bu ittifakın sosyolojisine hizmet
etmez. Dolayısıyla Millet İttifakı, dün, bugün ve yarın birbirinin hasmı
olacakların “aynı cepheye düşmek” gibi “talihsiz” (talihi olmayan anlamında)
bir ittifaktır.
Nitekim
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Ben Başbakan olacağım!” diyerek bu
talihsiz ittifaktan kendine bir talih oluşturma peşindedir. CHP lideri
Kılıçdaroğlu, “Geliyor gelmekte olan” gerçeğinde, artık CHP lideri olarak
kalamayacağı kesinleştiğinden “Cumhurbaşkanı adayı” olarak kendini ittifaka
dayatmakla bir “afili jübile” yapma peşinde. HDP ise Kürt farkındalığı
ikliminde tek parti kalarak yoluna etme devam derdinde.
Tüm
bunlar şu gerçeği Millet İttifakı’na dayatıyor: “Cumhurbaşkanı adayı kime
hizmet edecek?”
Örneğin
İmamoğlu, Cumhurbaşkanı adayı yerine potansiyel en güçlü CHP liderliğini
konsolide ediyor kendince. Mansur Yavaş bu denklemde, sadece “jübilesi gelen
siyasetçi” pozisyonunda kullanılmak istendiğinin farkında. Yani Cumhurbaşkanı
adaylığı noktasındaki gündemin, aslında siyaseten kullanılmak olduğunun
farkında.
Millet
İttifakı için geriye tek ve en etkili strateji kalıyor: Parlamentoya çok
milletvekili sokmak… Yani hangi partinin ne kadar vekili olursa Meclis’te, o
partinin siyaseten de o kadar geleceği olacak. Yerel yönetimlerdeki seçim başkanlık
seçiminden sonra olacağı için, süreç tamamen Cumhurbaşkanlığı Seçimi tablosuna
göre şekil alacak.
O
zaman şu detayı da hatırlayalım: CHP’nin yüzde 20 ve HDP’nin yüzde 5’lik
sosyolojisi, artık Millet İttifakı’yla bütünleşmiş ve ortak kadere girmiştir.
Yani CHP ve HDP ittifakı sosyolojiktir. Bu sosyoloji İyi Parti’yi ezmeye de
kararlıdır!
İyi
Parti ise sol gösterip sağ vurmak istiyor. Yani CHP’nin yanında görünüp az
yumruk yiyerek yüzde 60’lık sosyolojinin merkezine yönelmek arzusundadır İP.
Akşener’in, “Benim 2023 Seçimleri ile ilgili bir plânım yok” dili de buna
hizmet içindir.
Yüzde
60’lık sosyoloji ise Erdoğan sonrası sadece lider krizine değil, bir de parti
krizine girecek. CHP, bu sosyoloji krize girdiğinde iktidara gelmek ve eski
dönemlerde olduğu gibi muhafazakâr milliyetçileri yöneten sol, sosyal demokrat
ve de ulusalcı kokteyliyle tekrar toplum mühendisliğine soyunmak istemektedir.
Oysa
tüm ittifakları büyük bir sürpriz bekliyor: Yeni sosyoloji!
Yeni sosyoloji ne mi? O da başka bir yazının konusu…