Millet düşmanları dört gözle Biden’i bekliyor

Azerbaycan’ı da sayarsak, Devletimiz beş cephede savaş hâlinde olmasına rağmen işçisinin, memurunun, emeklisinin maaşlarını, sağlık giderlerini ve hattâ emeklilerin bayram ikramiyelerini de hiç aksatmadan ödediği gibi, bir de özel sektörün çıkarmak istediği işçilerin ücretlerini ödeyerek onları sokağa attırmıyor.

ÜLKEMİZDEKİ sözde muhaliflere, gerçekte ise millet düşmanlarına göre “ülkemizin hâli perişan, battı batacak; ekonomimiz yerlerde sürünüyor, işsizlik arttı, dolar aldı başını gitti, dünyada dostumuz kalmadı, herkes bize düşman; bunun sorumlusu elbette Tayyip Erdoğan’dır ve onun Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemidir”…

Bunlar vatandaşın maruz bulunduğu ekonomik sıkıntıyı kullanarak ve tahrik ederek akıllarınca halkı sokağa döküp devrim yapacak, Erdoğan’ı devireceklerdir.

Şimdi ABD Başkanlık Seçimi’nin sonucunu, Biden’in kazanmasını bekliyorlar. Biden, malûm, tam bir Erdoğan ve Türkiye düşmanıdır! Başkan olunca bu hainlere destek vererek Cumhurbaşkanımızı “devirteceğini” alenen açıklamıştır.

Bu insanlar kendilerini akıllı, başkalarını ahmak sanıyorlar.  Ekonomide bir sıkıntı olduğu belli, ama bunun sebepleri de belli. Vatandaş bunu biliyor. Onun için kendi bir avuç yandaşının dışında bunların sokağa dökebilecekleri kimse yok. Yeni bir Gezi Olayı onların ham hayâlidir. Vatandaşlarımız ve de Devletimiz artık bu oyuna gelmeyecek bilinçtedir.

Ekonomik kriz, pandemi dolayısıyla dünyanın meselesidir. Bu afete karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesini en iyi yöneten devletlerin başlarında geliyor. Salgının tahribatı diğer, özellikle de Batı ülkelerine kıyasla çok daha aşağı seviyelerde bulunuyor. Ekonomiye etkisi bakımından da ülkemiz çok daha iyi durumdadır. Bu yıl içinde ülkelerin maruz kaldığı ekonomik küçülme bir yıl öncesine göre ABD’de yüzde 32, AB’de yüzde 15, İngiltere’de yüzde 20, Japonya’da yüzde 28 ve diğerlerinde de benzer oranlarda iken, Türkiye’de ise ilk çeyrekte yüzde 4 buçuk büyüme, ikinci çeyrekte yüzde 9,9 küçülme, üçüncü çeyrekte yüzde 0,9 büyüme gerçekleşmiştir.

İhracatımız devam ediyor; Eylül ayı ihracatı 16,13 milyar dolarla Eylül ayları rekoru kırmıştır. Azerbaycan’ı da sayarsak, Devletimiz beş cephede savaş hâlinde olmasına rağmen işçisinin, memurunun, emeklisinin maaşlarını, sağlık giderlerini ve hattâ emeklilerin bayram ikramiyelerini de hiç aksatmadan ödediği gibi, bir de özel sektörün çıkarmak istediği işçilerin ücretlerini ödeyerek onları sokağa attırmıyor.

Doların yükselişine gelince…

Bunda ABD’nin özel bir katkısı var mıdır bilmiyorum, ama istese Merkez Bankası, faizleri yükseltmek sûretiyle doların ateşini düşürebilir. Fakat bu takdirde sanayi üretiminin yavaşlaması söz konusu olacağından, Cumhurbaşkanımız buna sıcak bakmıyor.

Hülâsa, bütün olumsuzluklara rağmen ülke ekonomisi kontrol altındadır, alkışlanmalıdır. Aslında içerideki felâket tellallarının yaygarasının aksine, Dünya Bankası gibi dışarıdaki kurumlar, Türkiye’nin başarısını alkışlıyorlar.    

***

Bu efendilerin bir iddiası da, “Dış siyâsette Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Adalar Denizi ve Azerbaycan-Ermenistan Savaşı özelinde herkes Türkiye’nin karşısındadır; yanlış politikalar yüzünden ülkemiz hiç olmadığı kadar yalnız kalmıştır” şeklinde...

Bütün bu meselelerde Türkiye’nin tamamen değilse de büyük ölçüde yalnız kaldığı doğrudur. Ama acaba, bu yalnızlığın sebebi Türkiye’nin yanlış siyâseti ve acizliğinden mi, yoksa tam aksine doğru politikaları ve kudretli oluşundan mıdır?

İşin bu tarafına hiç dokunulmuyor, varsa yoksa “Ülke iyi yönetilmiyor” nakaratı…

Şimdi söz konusu bu dış sorunlara insaf ile tek tek bir bakalım…

Irak’la olan sorunumuzun sebebi, PKK’yı kökten bitirme kararlılığının icabı olarak, bu terör örgütünün Kuzey Irak’taki yuvalarına operasyon yapılmasıdır. Bu operasyon sayesinde 30-35 yıldan beri ilk defa ülkede PKK terörü gündemden çıkarılmış, örgütün tamamen bitirilmesi yolunda büyük mesafe alınmıştır, alınmaktadır. Bu sonuç, Devletimizin terör örgütü karşısında savunma konseptinden taarruz konseptine geçmiş olmasının ürünüdür.

Buna kimler, neden karşı çıkıyorlar? ABD, Almanya, Fransa gibi bu terör örgütünü kurduran, besleyen ve destekleyen, Türkiye’nin başının dertten kurtulmasını istemeyen bu emperyalist devletler karşı çıkıyor diye yahut bu işgalci emperyalistlere karşı hiç sesi çıkmayan Mısır, BAE gibi devletlerden çıkan çatlak sesler yüzünden Türkiye bu operasyonları yapmamalı mıydı? Yoksa Türkiye, Suriye sınırımızın hemen önünde bir PKK devletinin kurdurulmasına, oradan sınır illerimize yapılmakta olan saldırılarla vatandaşlarımızın öldürülmesine, İdlip’te milyonlarca Suriyelinin sınırlarımıza dayanmasına rızâ mı göstermeliydi?

Devletimizin bu son derece haklı ve yerinde olan siyâsetini eleştirenler, bu harekâtlar sayesinde ülkemizde sağlanan güven ortamını hiç görmek ve ondan bahsetmek istemiyorlar.

Suriye meselesinde yapılan, sadece ülkemizin güvenliğini savunmak ve sağlamaktan ibâret olmuştur. Keşke Devletimizin gücü yetmiş olsaydı da, uzaklardan gelip de bu topraklara çöreklenen emperyalist güçlere karşı Suriye’nin esâsen bize ait olan topraklarını sınırlarımızın içine katabilmiş olsaydı!    

Doğu Akdeniz ve Libya konularında, evet, bölge ve bölge dışı bir sürü devlet Türkiye’mizin karşısında yer almıştır. Burada Türkiye’nin siyâsetinin yanlış olan tarafı nedir? Yalnız kalmış olmamak için Devletimizin yapması gereken şey, bütün haklarından vazgeçmesinden başka ne olabilirdi? Gerek Akdeniz ve Ege’de, gerekse Libya’da Devletimizin tutumu yüzde yüz milletlerarası hukuka uygun iken, düşmanlar hukuk falan dinlemiyor, saldırıyorlar. Bu haksız durum karşısında Devletimiz canını dişine takmış hâlde hakkını canhıraş müdafaa ediyor, sonuna kadar da müdafaa edeceğini dünyaya ilân ediyor.

Türkiye’nin karşısında birtakım devletlerin birleşmiş olmasının birisi açık, diğeri zımni iki tane sebebi vardır: Açık olanı, Devletimizin haklarını müdafaa edip onlara yedirmemesi, zımnî olanı da Türkiye’nin gözle görünen şekilde güçlenip kudretlenmesinden duydukları endişe ve korkudur. 

Şimdiye değin hiç olmadığı kadar milletçe zor günler geçiriyoruz. Bu zor günleri başarıyla geçirebilmek için milletçe yumruk gibi sımsıkı bir dayanışma içerisinde sonuna kadar direnmeliyiz. Bunu bugün yapamıyorsak, ne zaman yapacağız?

Ama biz biliyoruz ki, milletimize karşı intikam dâvâsı güden Taşnak ve Pontus kalıntıları ve rûhuyla yahut midesiyle düşmanlarımıza satılmış olan içimizdeki yabancılar, “iktidarı eleştiri” maskesinin arkasında Devletimize saldırmaya devam edeceklerdir. Bunlara diyeceğimiz, “İt ürür, kervan yürür”dür.