BU topraklarda
bağımsızlık, vatan, bayrak, medeniyet tasavvuru ve din psikolojisi üzerinden
emperyalizmin taşeronluğunu soyunanlara karşı milletimizin ittifakı tüm gücüyle
mevcuttur.
Bu
ittifakın sandıktaki karşılığı yüzde 85-90 aralığındadır. Bu sosyolojik durumu
iyi okumamız şarttır!
Yüzde
90’ı bulan bu ittifak alanında yer alan bütün farklılıklar, birbirini tolere
etmeyi, muhabbeti, sevgiyi, hoşgörüyü, kadirşinaslığı ve adaletperverliği esas
kabul ederek yaşatmalıdırlar.
Türkiye’nin
bunu gerçekleştirecek mücadelesinde amiral gemisi olan AK Parti mensuplarınınsa
bu hakikati daha iyi kavramaları gerekiyor.
“Türkiye’nin
değerleri” noktasındaki eksende yer alan sosyolojik hattın yarılmasına sebep
olacak üslûp ve dilden uzak durmak zorundayız.
Tam
ve bütün bağımsızlık yolculuğunda tüm farklılıklarla bir araya gelerek,
emperyalizmin rahatsızlık duyduğu “devlet” mefhumunu daha da sahiplenen bir
tavır geliştirmeliyiz.
Özellikle
din psikolojisi, Atatürk ve milliyetçilik kavramları etrafında başlatılan her
tartışmanın nihâî anlamda bağımsızlık, vatan ve devlet kavramlarının inşâ
ettiği sosyolojiyi tasfiye ederek emperyalizmin hayâlini kurduğu çökertilmiş
devlet ve de çökertilmiş millet hedeflerine hizmet ettiğini bilmeliyiz.
Elbette
toplum, farklılıkları üzerinde yaşar; ancak bu farklılıkları aynı hatta
buluşturarak inşâ edilecek zemin, söz konusu yaşamın insaniyetine yakışandır.
Peki,
sosyolojik çapta yüzde 90’ı bulan bu ittifak, sandık öncesinde böyleyken sandık
sonrasında netîcelere neden yansımıyor?
Bu
anlamda nerede eksik yapıldığı ciddî biçimde düşünülmelidir. Popülizmden uzak
şekilde, en sağlıklı değerlendirmelerle düşünülmelidir.
Neo-liberalizmin şekillendirdiği ateşin çocuklarının devletleri ve milletleri çökertme stratejileri 15 Temmuz’da duvara toslamıştı. Bu durum bütün detayları irdelenmeli ve bu değerlendirmeden hareketle bir kez daha millet, devlet ve bağımsızlık kavramları doğru anlaşılmalıdır.