MHP erken start aldı, darısı tüm partilerin başına!

Cumhuriyet’in yeni yüzyılına yeni, kapsayıcı, kolaylaştırıcı ve uzun süreli olması hedeflenen bir anayasa ile girmek artık zarurîdir! Bu anayasa, çerçevesi geniş, madde sayısı az, kanunlarla güncellenmesi kolay olmalıdır. Ne Cumhuriyet’le, ne de nüfusun yüzde 99’unun dini olan İslâm’la derdi olmalıdır. Bu konuda muhalefet elini taşın altına koymalı, iktidarsa bugüne kadar taşın altında kalan değerleri korumalıdır.

OSMANLI döneminde, 1808’deki Sened-i İttifak ile başlayan resmî anayasa kültürü, 1839’da Tanzimat Fermanı ve 1876’daki Kanun-i Esasî ile devam etti. 1909’daki kapsamlı değişiklikle parlamenter sistemi devlet yönetimine sokan anayasa yine 1876 Anayasası idi. Cumhuriyet öncesi son anayasa ise Büyük Millet Meclisi tarafından 1921’de “Teşkilât-ı Esasîye” adıyla üretilmişti.

Cumhuriyet’in ilânından sonra, henüz resmen ilga edilmemiş olan 1876 Anayasası, Teşkilât-ı Esasîye’nin yeni bir devlet düzeni önünde engel olarak duruyordu. Devletin dili, dini, rejimi konularını netleştirecek yeni bir anayasa ihtiyacı hâsıl oldu ve 1924 Anayasası hazırlandı.

Osmanlı dönemindeki anayasaların tamamı, gücü elinde bulunduran saltanat mâkâmının kendi yetkilerini sınırlandıran metinler olarak duruyor karşımızda. 1921 Anayasası ise, varlığı hâlâ devam etmekle birlikte Osmanlı Devleti’nin müdahalesi olmadan düzenlenen ilk metin olması dolayısıyla ayrı bir yere konulabilir. 1921 Anayasası ile güç, geçici bir süreyle de olsa tam olarak Büyük Millet Meclisi’ne devredilmiş görünüyordu.

Geçmiş anayasalar, gücün devletin tepesinden alınarak tabana yayılmasına vesile olurlarken, 1924’ten itibaren yapılan anayasalar ise devleti yönetenlerin gücünü arttırmak adına hazırlanmışlardı. 1924 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve kurucu anayasası olarak, yüz yıldır yapılmış diğer anayasaların merkezine koyuldu hep. Ne var ki, siyâsî tarihi yüz kızartıcı darbelerle dolu olan Cumhuriyet, silahlı darbelerden sonra askerî mantaliteyle hazırlanmış anayasalara mahkûm etti toplumu. 1961 ve 1982’de yapılan bu darbe anayasaları, temel olarak 1924 Anayasası’ndan çok farklı değildi aslında. Zira her üçü de askerî mantıkla hazırlanmış anayasalardı. Ancak silahlı kuvvetlerin zihnindeki yönetim modellerini değiştirilemez maddelerle destekleyerek toplumun prangalarından kurtulmasının önüne geçilmeye çalışıldı.

Son kırk yıldır kullandığımız anayasa olması dolayısıyla 1982 Anayasası, Türkiye’de en uzun süre yürürlükte kalan anayasa maalesef. “Maalesef” diyorum, çünkü bu anayasadan özellikle son 25-30 yıldır şikâyet etmeyen hiçbir kesim kalmadı. Farklı dönemlerde farklı siyâsî partiler ve sivil toplum kuruluşları bu darbe anayasasını lânetleyip durdu. Ne yazıktır ki, toplumun bütün katmanları tarafından reddedilmesine rağmen, bu anayasadan kurtulma ve yeni bir anayasa yapma iradesi ortaya koyulamadı bu süreçte.

AK Parti iktidarı döneminde defalarca gündeme geldiği hâlde, toplumsal mutabakat zemini oluşmadığı için yeni anayasa masaya gelemedi. Yapılabilen, ancak 1982 Anayasası üzerinde değişiklikler oldu. Bu da yüz yıllık Cumhuriyet’in yamalı bohçaya dönmüş bir anayasa ile yönetilmesine yol açtı.

Artık zamanı geldi!

1982 Anayasası üzerinde yapılan değişikliklerin önemli bir bölümü demokratik haklar üzerinde toplanmışken, eski sistemdeki cumhurbaşkanı yetkilerinin sınırlandırılması ise iktidar gücünü yükseltmeye yönelikti. Hükûmet sistemini değiştiren 2017 referandumunda ise Meclis ve Hükûmet üzerinde çok net bir denetim denklemi kuruldu. Yani son değişiklikler, sadece hükûmeti kuran cumhurbaşkanını güçlendirmek adına değildi. Aksine, birçok konuda yetkileri daraltılmış, yetkili olduğu konularda bile Meclis çoğunluğuna boyun eğmek zorunda bırakılmış bir iktidar doğurdu. Bunun yanlış olduğunu düşünmüyor, ancak önceki tercihlere göre daha demokratik bir eğilim tercih edildiğini vurgulamak istiyorum.

Özellikle 2017’deki son referandumun ardından değişen hükûmet sistemi, iktidar kanadındaki yeni anayasa söylemlerinin de daha yüksek sesle dillendirilmesine sebep oldu. FETÖ darbe girişiminden sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yanında olmayı bir bekâ meselesi olarak gören MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ilk olarak 2017 Referandumu’nda AK Parti ile birlikte hareket etmişti. Bu, Türkiye siyâseti için önemli bir dönüm noktası oldu. Sağ siyâsetin iki büyük partisi, mâkâm menfaati gözetmeksizin birlikte hareket etme iradesi gösterdi. Bu birliktelik, farklı düşündükleri konularda bile herhangi bir çatlak oluşmadan bugünlere geldi, çok şükür.

Şimdi, ittifak hâline gelen bu gücün, devletin geleceğine kesin bir yön verme görevi gelip çattı; o da yeni, gerçekten sivil ve millî bir anayasa yapmak.

MHP bu konuda üzerine düşeni yapmak ve hatta ön almak konusunda iddialı olduğunu gösterdi. “Cumhuriyet’in 100’üncü Yılında 100 Maddelik Yeni Anayasa” adıyla ipuçlarını verdiği taslağı ben çok önemsiyorum. Öyle zannediyorum ki, benim aklımdaki anayasa olmayacak bu taslağın içeriği. İlk sunumda açıklanan “Başkan yardımcılarının da seçimle gelmesi” maddesini sonuna kadar savunurum meselâ. Ama Bahçeli’nin, Mustafa Kemal’in kurucu liderlik vasıflarını ve onun koyduğu birçok maddeyi koruma mantığından uzaklaşacağını düşünmüyorum. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri ve kurucu felsefesi çağın eğilim ve yönelimleri ne olursa olsun kıskançlıkla muhafaza edilmelidir” şeklindeki sunumu da bu zannımı destekler nitelikte buluyorum.

Ancak her ne olursa olsun, AK Parti ile asgarî müştereklerde buluşabileceklerini, toplumun genel kabulüne mâni olmayacak karşılıklı tavizlerden çekinmeyeceklerini umuyorum.

Yakın zamanda AK Parti’nin de anayasa taslağının hazır olacağını duyurdu Başkan Erdoğan. O taslak da ortaya çıktığında, muhtemelen daha net öngörebileceğiz iki ortak arasındaki farklı düşünceleri. Ancak, sayısal çoğunluğa da sahip olması dolayısıyla, AK Parti’nin taslağının çok daha önemli olacağı şüphesiz. Erdoğan’ın ifadesiyle, yeni taslak, toplumun tüm kesimlerine, tüm siyâsî partilere ve sivil toplum kuruluşlarına sunulacak ve fikirleri alınacak.

Elbette ana hatlar sabit kalacaktır ama en azından her kesimin mutlu olacağı tashihlerin yapılabileceğinin de yolu açılmıştır bu açıklamayla.

Artık olması gereken, her parti ya da ittifakın benzer bir taslak çalışmasıyla masaya gelmesi, mümkün olan azamî madde üzerinde uzlaşma sağlanabilmesidir. Millet İttifakı’nın, siyâseten yalanlamak zorunda kaldığı HDP ile ortak anayasa çalışması bile bu aşamada önemlidir.

Sonuç olarak, Cumhur İttifakı adına sunulan yeni anayasa referandumla halka sunulacak olsa da her parti seçmeninin “Bu da benim partimin maddesi!” diyebileceği ne kadar çok madde içerebilirse o kadar benimsenebilir.

Cumhuriyet’in yeni yüzyılına yeni, kapsayıcı, kolaylaştırıcı ve uzun süreli olması hedeflenen bir anayasa ile girmek artık zarurîdir! Bu anayasa, çerçevesi geniş, madde sayısı az, kanunlarla güncellenmesi kolay olmalıdır. Ne Cumhuriyet’le, ne de nüfusun yüzde 99’unun dini olan İslâm’la derdi olmalıdır. Bu konuda muhalefet elini taşın altına koymalı, iktidarsa bugüne kadar taşın altında kalan değerleri korumalıdır.

Yüzüncü yıla yeni anayasa ile girmek ümidiyle…