Mevsim bahardır

Bulutların yeryüzüne doğru damla damla sefere çıktığı anlarda ıslanan tenlerin titreyişiyle çamur olan sokaklar, nasıl gökkuşağını beklesin? Kırılan, dökülen, incinen kalbin vakte söyleyecek sözü nice hâldedir?

ŞİİRİN derinliklerinde yolculuğum duygu ve sevgi bütünlüğünde mutlu ve huzurlu devam ediyorsa, vakti beklemeden duâya akıyorum. Bütün hücrelerim ve hareket hâlinde olan damarlarım duâ huzuruyla ellerini Yaradan’a açıyor. Gökyüzünden avuçlarıma dolacak, dinî ve millî olan değerlere teslim edecek birikimlerin beklentisiyle gözlerimden dökülecek damlalara kendimi teslim ediyorum.        

“Kandil aşkıyla sınırlarımız içinde ve dışında nöbet tutan, elleri tetikte kınalı kuzuları, devletimizi, vatanımızı, bayrağımızı ve milletimizi koru! Bizim birlik ve dirliğimizi daim kıl. Düşmanlarımıza fırsat verme. Duâlarımızı kabul eyle…”       

Gölge olmayan bir mekânda, besmeleyle başlayıp duâlarla, sûrelerle akıp giden zamanın ötesine ne ulaşırsa eyvallah! Bulutların, binaların, ağaçların, zenginlerin, zalimlerin gölgesinden uzak, çok uzaklarda bir yerlerde, bozkırın yalnız adamının soğuğa ve sıcağa aldırmadan,  etkilenmeden, hiçbir beklenti içinde olmadan gökyüzüne açık sevgi olgunluğunda güne, vakte ve ulaşan her şeye merhaba!        

Özümüz, sözümüz, yüreğimiz, gözümüz, korumuz aşktır, muhabbettir. Her çizgisinde, derinliğinde var olup kullanılan ve kullanım için plânlanan, seçilen kelimelerin şiir tadında sohbete katkı sağlayacağının rahatlığıyla şiire, denemeye giden bütün yollar yüreğimden geçiyor.           

Başlamak için her türlü hazırlığın tamam olduğunun rahatlığıyla finale yaklaşıyorum. Dünyalık bütün varlığım teslimiyet için tamamdır. Can da, mal da Yaradan için fedâdır. Araya kimseyi koymadık, koymayız. Peygamberimizin bize bıraktıkları yeterlidir. 

“Haydi!” denildiği anda, hayâllerin serinliğinde yeniden diriliş ve başlama düdüğüyle harekete hazır bir delikanlının enerjisinden olumlu elektrik alıp zorluğun her kademesinde mücadeleye hazır olduğunu hissediyor olmanın titreşiminde günü günlere ekliyoruz.          

Hayâlleri de korumak ve kollamak gerek. Yalana, yanlışa sapmasın; sonu vuslat olacak bir güzelliği ancak gerçek ve öze bağlı bir düşünüşün ufuk ötesindeki varlığı gerçekleştirebilir. İnanmak ve “Başaracağım” noktasında olmak çok önemlidir.      

Şiire akıyorum. Şiir oluyorum. Aklımda, kollarımda, kalbimde, gözlerimde dans ediyorum şiirle… Müzik ile uyum harika! Etrafımda ayakta dolaşan herkese taş çıkartıyor, şaşkın bakışları ve kem gözleri önünde, sabaha “Merhaba!” diyorum.       

Mevsimler önümüzden geçiyor. Az önce geçen hangisiydi? Gökyüzünden yeryüzüne gülümseyen güneş, şu an bizi hangi mevsime göre ısıtıyor? Meyveler, sebzeler ne hâlde? Suların hâli nicedir? Dünya cenneti denilen varoluş, dokunuş, uzanış, özleyiş ve isteyiş, zamanın tüm dönüşümünde “Vuslat” diyorsa, mevsimlerin ve dönüşünün önemi gönül gözünde doyumdadır. Dünya hayatının uzunluğu ve kısalığı önemini yitirmiştir.          

Ufuklar dize gelmiş, en tatlı lezzetinde mevsimler sofradaki yerini almış. Toprak suya doymuş, kanatları yürek olan, motoru atar ve toplardamar olan, ufku bir çift gözün merceğinde kontrol altında, bütün fizik kurallarını altüst eden bir beynin rahatlığında güneşe sefere çıkıyorum.        

Özellikleri güzelliklerde arayışın yanlışı yoktur. Güzelliklerin özelliklerini keşfetmek, görmek, ses alıp ses vermek, “Uzandığımda ulaşabilirim”in noktasında olmak, başarıya yakın olmak anlamındadır.         

Uzandığında dokunmak, el tutmak, görmek, duygu almak, şiir olup nakış nakış mısralaşıp dizelerle bütünleşmek, “Merhaba gökyüzü! Merhaba gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar! Bulutlar, dolunay merhaba!” diyerek, şimşek ateşinde buharlaşıp damla damla yeryüzüne yağmur olup toprağa ulaşmak ne güzel         

Hangi mevsimde yağmur olmak isterdin? Gökkuşağı olduğunda rengin daha unutulmaz olurdu… Bulutların mevsim takıntısı var mıdır? Ya güneş? “Nisan mı, Ağustos mu, Aralık mı, Ocak mı?” diye sorulduğunda, cevaplar bir bilinmezi gönül gözünde, hattâ yürekte bütünlüğü sağlayacaktır. Dosta doğru yol yürüyen bir Abdal’ın mevsimlerle ne işi olabilir?          

Şu an balkonda akşam serinliğini hissediyorum. Mevlâna Bulvarı’ndan şehre giriş ve çıkış yapan araçların yoğunluğu ilgi alanında… Özellikle Pazar akşamı giriş yoğunluğu, her hafta yaşanan dozda. Gökkuşağı Parkı akşam ezanıyla boşaldı. Yürüyüş alanında birkaç kişi son turlarında gibi; yorgun adımları balkondan görebiliyorum…         

Çiğdem Mahallesi ve Konya yolu arasında Gölbaşı’na doğru uzayan ormanın günün her vaktinde kendine has bir güzelliği ve estetiği var. Dört mevsim oksijen depomuz olarak görevini eksiksiz yerine getiriyor.         

Akşamları, geceyle bir araya getirmek istediğim dakikalarda önce ağaçlarla konuşuyorum. Bu birlikteliğe önce onları hazırlıyorum. Olgunlaştırıyorum. Dünyada var olan herkes ve her şey bir araya gelmeli; doğru ve güzele gitmek niyetse, çalışma yapmaktan kaçınmamalıdır. Sonra karşılıklı çift yolda yüzlerce araca bakıyor, bakıyor, bakıyorum… Farklı sesler, lâmbalar, süratler, duranlar, yolcu indirip bindirenler, duraklarda adres soranlar, daha neler neler… Aralıklarla uçaklar havaalanına yaklaşmanın gereği iyice alçalmış; iniş için son hazırlıklarını yaparken görüyorum. Sinyaller yanıp sönüyor…         

Akşamlarım birkaç bardak semaver çayı ile destekleniyor… 

İstiyorum ki, gece ile barışık olanların şafağa dek sürecek muhabbeti, kendi seyrinde yol alırken gönül güzelliğiyle süslenerek zirve yapan derinliğinde rüyalar ülkesi, harikalar diyarı hayâliyle dünyanın sayılı, özel ve gizil saatleri mutlu kılsın!       

Bugünü yarınsız düşünmek… Avuçları havada kalmış bir uzanışın gözyaşları denize nasıl ulaşır? Bulutların yeryüzüne doğru damla damla sefere çıktığı anlarda ıslanan tenlerin titreyişiyle çamur olan sokaklar, nasıl gökkuşağını beklesin? Kırılan, dökülen, incinen kalbin vakte söyleyecek sözü nice hâldedir?       

Vazgeçtim bu gece yıldız toplamam için sayım yapmayacak, şiire akmayacağım. Ellerim kendi halinde rutin ihtiyaçlar için hareketlenecek.   Sıcaktan ve soğuktan olabildiğince uzak duracağım. Ilık dakikaları saatlere ekleyerek uyku vaktime selam vereceğim. 

Sonra…  Sonraların ötesi yok. Öteler çok uzaklarda… Bir türlü yakınlaşmıyor. Aylar var ki ses vermiyor. 

Ses gelmeyen yere ses de ulaşmıyor.

Şimdi bahardır. Delitay’ın boy atma vaktidir.  Yaşadığı şehirde Kelkit vardır. Kıyısında söğüt dalları sallanır. Nazlıdır.  Geceyi ve ötesini bilendir. Yardır o, yardır… 

Güneşli bir Nisan gününde yüreğime kar yağıyor, dört mevsim bir olup üzerimde don tutuyor. 

Mevsim bahardır…