İHTİYAR Yahudi yatağında uzanmış, gözler kapalı, yatıyor. Hastalığı ilerlemiş. Doktor, “Perhize gerek yok, canı ne isterse yesin” demiş ama adamın bir şey yiyecek hâli yok. Canı da herhangi bir şey çekecek durumda değil. Bilakis, canı çekildi çekilecek durumda. Arada bir nefes alıp verdiği belli olmasa, başında toplananlar gittiğini düşünecek.
Bir ara gözlerini hafifçe aralamış, karısına seslenmiş.
“Burada mısın Raşel?”
“Buradayim kozaziğim.”
Adam mutlu olmuş. Kızına seslenmiş.
“Ester, burada mısın?”
“Buradayim babaziğim.”
Belli belirsiz gülümsemiş hasta. Büyük oğlunu merak etmiş.
“Moşe, sen de geldin mi?”
“Geldim babaziğim.”
Loş odanın yatağa uzak tarafında elleri bağlı ayakta bekleyen küçük oğlunu görememiş adam.
“Moiz nerede?”
“Ben de buradayim babaziğim.”
Adam birden hiddetlenmiş.
“Hepiniz buradaysanız, dükkânı kime bıraktınız bre mendeburlar?”
*
Bunu fıkra varsayalım. Fakat büyük, sağlam bir gerçekliği barındırıyor. Anlattığımız o adam (ihtiyar Yahudi), ölüm döşeğinde bile olsa, Kapalıçarşı’daki dükkânın kapalı tutulmasını ya da başka birine bir süre için emanet bırakılmasını hoş karşılamaz.
Çocuklarının hepsinin başında toplanması onu memnun edeceğine üzer.
İsrail mallarına boykot söz konusu olduğunda, bunu küçümseyenler ve dalga geçmeye çalışanlar var. Onlara bu eski fıkrayı anlatsak, komik bile bulmazlar. Çünkü anlamazlar. Ya da çok iyi anladıkları hâlde işlerine gelmez. Tezlerinin bir ucundan zarar gördüğünü düşünürler.
Yahudilerin en çok önem verdikleri şeyin maddî güç olduğunu herkes bilir. Dünyanın en ücra yerlerinde bile!
Yahudiler üzerine anlatılan fıkraların onda dokuzu para tutkusu ve cimrilik üzerinedir.
Haklı sebepleri vardır kendilerince. Güçlü olmak zorundadırlar. Büyük devlet kurmak zorundadırlar, onun için de maddî yönden çok ileri seviyede olmak gerekmektedir vesaire.
Asırlardan beri gelen bu anlayış ve mecburiyet, ticaret ustasına dönüştürmüştür onları. Çok çalışmayı ve çok kazanmayı hedefleyip o yolda ilerlemeyi ilke edinmişlerdir. Ticaretleri de güven vericidir. Kurallara uygun hareket ederler.
“Yahudi bir patronum vardı” diye söze başlayan kaç kişi gördüysem, hepsi de çalışanın hakkını verdiğini, elemanlarına iyi davrandığını, hoş tuttuğunu anlatmıştır. Çok kazanmayı hedefleyen biri olarak ezmeyi düşünmemiş, hakkını yemeyi kendine yakıştırmamıştır. Çalışanlarının hakkını gasp ederek çok kazanılmayacağının farkındadırlar çünkü.
Bu satırlar Yahudi güzellemesi olarak görülmesin. Vaziyet böyle. Zaten bizim sıkıntımız Yahudilerle değil, Siyonist kafayla.
Sözün kısası şu ki, İsrail mallarına boykot uygulamak, İsrail’in canını çok acıtır. Burası kesin. Fakat sadece boykotla dize getirilemez. Daha fazla çözüm yollarına ihtiyacı var bu meselenin.
İki aydan beri süren savaşın da asıl sebebi maddiyata dayanır.
Gazze’nin Doğu Akdeniz’deki payında bulunan doğalgaz asıl hedef. Mesele sadece topraklara konmak değil.
Gaz’a sahip olmak için Gazze’ye sahip olmak istiyorlar. Onun için saldırıyorlar.
Havasına, suyuna, taşına, toprağına ve gazına konmayı arzu ediyorlar.