Mescid-i Aksâ düştüğünde

İsrail Mescid-i Aksâ ve çevresinde İslâm dinine göre ibadet yapmak isteyen Müslümanlara devlet terörü uygularken sesi çıkmayan Batı’nın, Gazze’den İsrail’e füze atışı sonunda Filistin’i kınaması, bütün dünya ile alay etmektir. Kendilerine geldiğinde din ve vicdan özgürlüğünden bahseden Batı, Müslümanların özgürlüğü söz konusu olduğunda ortalıkta görülmemektedir. Batı, taraflı, kasıtlı ve güç odaklı bir topluluktur. Bu nedenle medenî değildir!

MESCİD-i Aksâ’ya İsrail’in her saldırısında, içeriden ve dışarıdan, “Türkiye’nin Filistin’de ne işi var? Filistin’i sadece Türkiye neden savunuyor?” gibi ifadeler kullanılır. Bu ifadeler ilk duyulduğunda masum bir görüntü verse de, kuşaklar boyunca aktarılmaya alışılmış çok sinsi, derin ve düşmanlık içeren bir arketipin sonucudur.

Türkiye bu arketipin çözümü ve panzehri olduğu için, irfan odaklı geleneksel vicdan hemen harekete geçer.

Yaklaşık dört yüz yıl kadar Mescid-i Aksâ’da kalan Osmanlı, buraya hizmet etmeyi bir hizmet/vazife bilmiş ve öyle davranmıştır.

Aslında Müslüman bir kişi için bütün yeryüzü mescittir. Ancak zamanla bazı mekânlar, anlayış olarak bazı nüvelere ve olaylara şahitlik ettiğinden kutsal mekân olarak kabul edilir. Kutsal mekân algısı, saygı ve hürmetin bir ifadesidir. Böyle yerlerde ulûhiyyet tecellileri inkişaf ettiğinden kıymet ve mânâ yüklenilmesi doğaldır.

Dünya üzerinde üç adet kutsal mabet vardır. Bunlar; Peygamber Efendimizin kabrinin de bulunduğu Mescid-i Nebevî, Kâbe’yi kuşatan Mescid-i Harâm ve Müslümanların Kudüs’te bulunan ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ, diğer adıyla Harem-i Şerif’tir. Bizzat Peygamber Efendimiz, Müslümanların bu üç mescit konusunda daha bilinçli davranması gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu üç kutsal mabedin farklı Peygamberler tarafından inşâ edildiği unutulmamalıdır.

Peygamber Efendimizin Mekke’den Medîne’ye hicretinden sonra gerçekleştirdiği icraat, ilk mescitlerden biri Mescid-i Nebevî (Mescid-i Nebî) inşâsıdır. Mescid-i Harâm’ın (Kâbe) ise Hazreti İbrahim (as) ve oğlu Hazreti İsmail (as) tarafından inşâ edildiği ifade edilir. Kâbe, yeryüzünde yapılan ilk mabet ve Müslümanların şimdiki kıblesidir.

İlk önce Hazreti Dâvûd (as), Mescid-i Aksâ’nın yapılacağı yeri tespit eder. Oğlu Hazreti Süleyman’a (as) mabedi inşâ etmesini söyleyerek gerekli eleman ve malzemeleri de verir. Mescid-i Aksâ için gerekli kereste ve taşlar da Lübnan dağlarından getirilir. Böylece ilk inşaat başlar. Zamanla tadilat görerek günümüze kadar gelir. Her dönemin göz nuru vardır bu mabette.

Emevî Halifesi Abdülmelik Bin Mervan’ın yaptırdığı Kubbetü’s-Sahra ile Mescid-i Aksâ karıştırılır. Çünkü İsrail yıllardır bu şekilde bir yanlış ve yanıltıcı bilgiyi kasıtla dünyaya yaymıştır. Genel olarak mabet ile çevresine yeni isim verilmesi gelenek hâline gelmiştir. Mescid-i Aksâ’ya da çevresiyle birlikte Harem-i Şerif denilmektedir. 

Mescid-i Aksâ, hem İslâm, hem Yahudi, hem de Hıristiyan âlemlerinin kutsal mekânlarından biri sayılan Kudüs’te bulunmaktadır. İslâm’da Mescid-i Aksâ’nın çok önemli bir yeri vardır. Peygamber Efendimiz Miraç yolculuğuna ruh/beden birliğiyle çıkmadan önce Mescid-i Aksâ’ya Hazreti Cebrail (as) tarafından (“Burak” adlı bineğe bindirilerek) getirilmiştir.

Ardından, İsrâ Sûresi birinci âyette, “Kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan (Mekke’den), Kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) götüren Allah’ın şânı ne yücedir! Doğrusu O, işitir ve görür” şeklinde ifade edilen Miraç yolculuğuna çıkmış ve Bizzat Allah (cc) ile görüşmüştür. Yolculuk aynı güzergâhta, yatsı ile sabah namazı arasında tamamlanmıştır.

Mescid-i Aksâ’nın kıble oluşu, Peygamber Efendimizin Mekke’den Medîne’ye göç etmesi olarak bilinen Hicret’in ardından on altı on yedi ay kadar sürmüştür. Mescid-i Aksâ, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebevî’den sonra yeryüzündeki en faziletli mescittir. Bu nedenle Mescid-i Aksâ, Hazreti Ömer (ra), Selahaddin Eyyubi ve Osmanlılar zamanında huzurla ibadet edilen ve ecdadımızın hacca ve umreye giderken uğramayı ihmâl etmediği yerdir.

***

Türkiye’nin Kudüs ve Mescid-i Aksâ noktasında hassasiyet ve duyarlılığı buradan gelmektedir. Bu toprakların mevcut hâlde sahibi Filistin olduğu için de Filistinlilere gereken özeni göstermektedir.

Türkiye’nin hassasiyetine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dokuzuncu maddesinde garanti altına alınan din ve vicdan özgürlüğü çerçevesince bakmak da isabetli olacaktır. Bu nedenle Avrupa, Amerika ve diğer Müslüman ülkelerin de bu çerçeveden bakması gerekir.

İsrail Mescid-i Aksâ ve çevresinde İslâm dinine göre ibadet yapmak isteyen Müslümanlara devlet terörü uygularken sesi çıkmayan Batı’nın, Gazze’den İsrail’e füze atışı sonunda Filistin’i kınaması, bütün dünya ile alay etmektir. Kendilerine geldiğinde din ve vicdan özgürlüğünden bahseden Batı, Müslümanların özgürlüğü söz konusu olduğunda ortalıkta görülmemektedir. Batı, taraflı, kasıtlı ve güç odaklı bir topluluktur. Bu nedenle medenî değildir!

Mescid-i Aksâ ve çevresinde cereyan eden İsrail terörünü dünyanın duymasını istemediklerinden, bu olayları dünyaya duyuran Anadolu Ajansı (AA) ve diğer Türk habercilerini hedef almaktadırlar. AA’nın Orta Doğu Editörü Turgut Alp Boyraz’ı işte bunun için vurdular!

***

Filistin ve İsrail, kendi içlerinde siyâsî çizgilerle ayrılmış durumdadır. Binyamin Netanyahu hükûmeti kuramıyor, Filistin’in siyâsî tarafları da pek aynı düşünmüyorlar. Ancak unutulmaması gereken, İsrail’in hedefinde Mescid-i Aksâ’nın olduğu ve Gazze’yi gündeme getirerek Mescid-i Aksâ’dan dikkatleri dağıtmak amacını gütmesidir.

Türkiye’nin Mescid-i Aksâ hassasiyeti gayet normal ve doğal olandır. Benzer durumu diğer İslâm ülkelerinin de göstermesi gerekir. Hatta zorunludur. Müslüman ülkeler bu hassasiyeti göstermiyorlarsa, sorumluluk ve vebâlleri onlara aittir.

Türkiye’nin Mescid-i Aksâ hassasiyetine bu çerçeveden bakmayanlar, kasıtlı olarak Filistin’i ortaya atıyorlar. Çünkü hedeflerinde gizliden İslâm’a saldırı ve düşmanlıkları vardır. Bunu açıktan ifade edemiyorlar. Sinsi, derin ve düşmanlık içeren karşı çıkışın arketipi İslâm düşmanlığıdır. Bu arketip savunucuları Türkiye’de hiçbir dine karşı değilken sadece İslâm’a karşılar. İşte bu nedenle Türkiye’nin Mescid-i Aksâ hassasiyetine itiraz ediyorlar.

Mescid-i Aksâ çevresinde dört farklı mahalle vardır. Yahudi, Hıristiyan, Ermeni ve Müslüman… Ermeniler Yahudilere destek vermektedirler. Türkiye’ye karşı çıkışın bir nedeni de bu Ermeni mahallesidir. Joe Biden’in sözde soykırımı neden dillendirdiğinin anlamı işte burada yatmaktadır. Çünkü Karabağ’da hezimete uğradılar.

15 Temmuz’da yapamadıklarını PKK/PYG üzerinden deniyorlar. Darbe ile başaramadıklarını “Seçimle başaracağız” diye kendileri ifade ediyorlar. İçeriden en büyük destekçileri ise Kudüs’teki Ermeni mahallesi ile bağı olanlardır.

Bu arada, İngiltere de sinsice takipte… En büyük öldürücü darbeyi vurmak için fırsat kolluyor. Bunu yaparken de Türkiye’ye gülücükler dağıtıyor.

Her defasında Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorlar. Batı açıktan saldırıyor, İngiltere de ekonomik açıdan saldırıyor…

***

Mescid-i Aksâ düşerse sıra Mescid-i Nebevî’ye gelir.

Mescid-i Aksâ düşerse sıra Kâbe’ye gelir.

Mescid-i Aksâ düşerse sıra Ayasofya’ya gelir.

Mescid-i Aksâ düşerse sıra Gazze’ye gelir.

Mescid-i Aksâ düşerse sıra diğer Müslüman ülkelere gelir.

Türkiye’yi sıradan hiç çıkartmadılar.

Türkiye hep ilk sırada zaten!

Türkiye’ye “Mescid-i Aksâ’da (Filistin’de) ne işimiz var?” demek, “İslâm’la ne işimiz?” var demektir.