MESCİD-i
Aksâ’ya İsrail’in her saldırısında, içeriden ve dışarıdan, “Türkiye’nin
Filistin’de ne işi var? Filistin’i sadece Türkiye neden savunuyor?” gibi ifadeler
kullanılır. Bu ifadeler ilk duyulduğunda masum bir görüntü verse de, kuşaklar boyunca aktarılmaya alışılmış çok sinsi,
derin ve düşmanlık içeren bir arketipin sonucudur.
Türkiye bu
arketipin çözümü ve panzehri olduğu için, irfan odaklı geleneksel vicdan hemen
harekete geçer.
Yaklaşık dört
yüz yıl kadar Mescid-i
Aksâ’da kalan Osmanlı, buraya hizmet etmeyi bir hizmet/vazife bilmiş ve öyle davranmıştır.
Aslında Müslüman bir kişi için
bütün yeryüzü mescittir. Ancak zamanla bazı mekânlar, anlayış olarak bazı
nüvelere ve olaylara şahitlik ettiğinden kutsal mekân olarak kabul edilir. Kutsal
mekân algısı, saygı ve hürmetin bir ifadesidir. Böyle yerlerde ulûhiyyet
tecellileri inkişaf ettiğinden kıymet ve mânâ yüklenilmesi doğaldır.
Dünya üzerinde üç adet kutsal
mabet vardır. Bunlar; Peygamber Efendimizin
kabrinin de bulunduğu Mescid-i Nebevî, Kâbe’yi kuşatan Mescid-i Harâm ve Müslümanların
Kudüs’te bulunan ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ, diğer adıyla Harem-i
Şerif’tir. Bizzat Peygamber Efendimiz, Müslümanların bu üç mescit konusunda
daha bilinçli davranması gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu üç kutsal mabedin farklı
Peygamberler tarafından inşâ edildiği unutulmamalıdır.
Peygamber Efendimizin Mekke’den
Medîne’ye hicretinden sonra gerçekleştirdiği icraat, ilk mescitlerden biri Mescid-i
Nebevî (Mescid-i Nebî) inşâsıdır. Mescid-i Harâm’ın
(Kâbe) ise Hazreti İbrahim (as) ve oğlu Hazreti İsmail (as) tarafından inşâ
edildiği ifade edilir. Kâbe, yeryüzünde yapılan ilk mabet ve Müslümanların
şimdiki kıblesidir.
İlk önce Hazreti Dâvûd (as), Mescid-i
Aksâ’nın yapılacağı yeri tespit eder. Oğlu Hazreti Süleyman’a (as) mabedi inşâ
etmesini söyleyerek gerekli eleman ve malzemeleri de verir. Mescid-i Aksâ için gerekli
kereste ve taşlar da Lübnan dağlarından getirilir. Böylece ilk inşaat başlar.
Zamanla tadilat görerek günümüze kadar gelir. Her dönemin göz nuru vardır bu
mabette.
Emevî Halifesi Abdülmelik Bin
Mervan’ın yaptırdığı Kubbetü’s-Sahra ile Mescid-i Aksâ karıştırılır. Çünkü
İsrail yıllardır bu şekilde bir yanlış ve yanıltıcı bilgiyi kasıtla dünyaya
yaymıştır. Genel olarak mabet ile çevresine yeni isim verilmesi gelenek hâline
gelmiştir. Mescid-i Aksâ’ya da çevresiyle birlikte Harem-i Şerif
denilmektedir.
Mescid-i Aksâ, hem İslâm, hem Yahudi, hem de Hıristiyan âlemlerinin
kutsal mekânlarından biri sayılan Kudüs’te bulunmaktadır. İslâm’da Mescid-i
Aksâ’nın çok önemli bir yeri vardır. Peygamber Efendimiz Miraç yolculuğuna
ruh/beden birliğiyle çıkmadan önce Mescid-i Aksâ’ya Hazreti Cebrail (as)
tarafından (“Burak” adlı bineğe bindirilerek) getirilmiştir.
Ardından, İsrâ
Sûresi birinci âyette, “Kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan
(Mekke’den), Kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübârek
kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) götüren Allah’ın şânı ne yücedir! Doğrusu
O, işitir ve görür” şeklinde ifade edilen Miraç yolculuğuna çıkmış ve Bizzat
Allah (cc) ile görüşmüştür. Yolculuk aynı güzergâhta, yatsı ile sabah namazı
arasında tamamlanmıştır.
Mescid-i
Aksâ’nın kıble oluşu, Peygamber Efendimizin Mekke’den Medîne’ye göç etmesi
olarak bilinen Hicret’in ardından on altı on yedi ay kadar sürmüştür. Mescid-i
Aksâ, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebevî’den sonra yeryüzündeki en faziletli
mescittir. Bu nedenle Mescid-i Aksâ, Hazreti Ömer (ra), Selahaddin Eyyubi ve
Osmanlılar zamanında huzurla ibadet edilen ve ecdadımızın hacca ve umreye
giderken uğramayı ihmâl etmediği yerdir.
***
Türkiye’nin Kudüs ve Mescid-i Aksâ noktasında
hassasiyet ve duyarlılığı buradan gelmektedir. Bu toprakların mevcut hâlde
sahibi Filistin olduğu için de Filistinlilere gereken özeni göstermektedir.
Türkiye’nin hassasiyetine, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin dokuzuncu maddesinde garanti altına alınan din ve vicdan
özgürlüğü çerçevesince bakmak da isabetli olacaktır. Bu nedenle Avrupa, Amerika
ve diğer Müslüman ülkelerin de bu çerçeveden bakması gerekir.
İsrail Mescid-i
Aksâ ve çevresinde İslâm dinine göre ibadet yapmak isteyen Müslümanlara devlet
terörü uygularken sesi çıkmayan Batı’nın, Gazze’den İsrail’e füze atışı sonunda
Filistin’i kınaması, bütün dünya ile alay etmektir. Kendilerine geldiğinde din
ve vicdan özgürlüğünden bahseden Batı, Müslümanların özgürlüğü söz konusu
olduğunda ortalıkta görülmemektedir. Batı,
taraflı, kasıtlı ve güç odaklı bir topluluktur. Bu nedenle medenî değildir!
Mescid-i Aksâ ve
çevresinde cereyan eden İsrail terörünü dünyanın duymasını istemediklerinden,
bu olayları dünyaya duyuran Anadolu Ajansı (AA) ve diğer Türk habercilerini
hedef almaktadırlar. AA’nın Orta Doğu Editörü Turgut Alp Boyraz’ı işte bunun
için vurdular!
***
Filistin ve
İsrail, kendi içlerinde siyâsî çizgilerle ayrılmış durumdadır. Binyamin
Netanyahu hükûmeti kuramıyor, Filistin’in siyâsî tarafları da pek aynı
düşünmüyorlar. Ancak unutulmaması gereken, İsrail’in hedefinde Mescid-i
Aksâ’nın olduğu ve Gazze’yi gündeme getirerek Mescid-i Aksâ’dan dikkatleri dağıtmak
amacını gütmesidir.
Türkiye’nin
Mescid-i Aksâ hassasiyeti gayet normal ve doğal olandır. Benzer durumu diğer
İslâm ülkelerinin de göstermesi gerekir. Hatta zorunludur. Müslüman ülkeler bu
hassasiyeti göstermiyorlarsa, sorumluluk ve vebâlleri onlara aittir.
Türkiye’nin
Mescid-i Aksâ hassasiyetine bu çerçeveden bakmayanlar, kasıtlı olarak
Filistin’i ortaya atıyorlar. Çünkü hedeflerinde gizliden İslâm’a saldırı ve
düşmanlıkları vardır. Bunu açıktan ifade edemiyorlar. Sinsi, derin ve düşmanlık
içeren karşı çıkışın arketipi İslâm düşmanlığıdır. Bu arketip savunucuları Türkiye’de hiçbir dine karşı değilken sadece
İslâm’a karşılar. İşte bu nedenle Türkiye’nin Mescid-i Aksâ hassasiyetine
itiraz ediyorlar.
Mescid-i Aksâ
çevresinde dört farklı mahalle vardır. Yahudi, Hıristiyan, Ermeni ve Müslüman…
Ermeniler Yahudilere destek vermektedirler. Türkiye’ye karşı çıkışın bir nedeni
de bu Ermeni mahallesidir. Joe Biden’in sözde soykırımı neden dillendirdiğinin
anlamı işte burada yatmaktadır. Çünkü Karabağ’da hezimete uğradılar.
15 Temmuz’da
yapamadıklarını PKK/PYG üzerinden deniyorlar. Darbe ile başaramadıklarını
“Seçimle başaracağız” diye kendileri ifade ediyorlar. İçeriden en büyük
destekçileri ise Kudüs’teki Ermeni mahallesi ile bağı olanlardır.
Bu arada,
İngiltere de sinsice takipte… En büyük öldürücü darbeyi vurmak için fırsat
kolluyor. Bunu yaparken de Türkiye’ye gülücükler dağıtıyor.
Her defasında
Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorlar. Batı açıktan saldırıyor, İngiltere de
ekonomik açıdan saldırıyor…
***
Mescid-i Aksâ düşerse sıra Mescid-i Nebevî’ye gelir.
Mescid-i Aksâ düşerse sıra Kâbe’ye gelir.
Mescid-i Aksâ düşerse sıra
Ayasofya’ya gelir.
Mescid-i Aksâ düşerse sıra
Gazze’ye gelir.
Mescid-i Aksâ düşerse sıra diğer
Müslüman ülkelere gelir.
Türkiye’yi sıradan hiç
çıkartmadılar.
Türkiye hep ilk sırada zaten!
Türkiye’ye “Mescid-i Aksâ’da (Filistin’de) ne işimiz var?” demek, “İslâm’la ne işimiz?” var
demektir.