FRANSIZ insan hakları savunucusu ve insanî yardım aktivisti Muhtereme Maryam Sophia Petronin Hanımefendi’den, öncelikle “Müslümanım” diyen insanlara yani bizlere, sonrasında da tüm insanlığa bir mesaj var.
Sophie Petronin, Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a hitaben ibretlik bir mektup kaleme aldı. Hayatından bazı kesitleri ve mektubunu ilgilerinize sunuyorum.
Mali’de kaçırılan ve 4 yıl boyunca mahallî bir grubun elinde rehine olan Fransız aktvist Sophie Petronin, Fransa tarafından 10 milyon avro ve 200 tutuklunun serbest bırakılması karşılığında kurtarılmıştı. Eski misyoner Petronin’i özgürlüğüne kavuşturduğu için şov yapmak isteyen ve havalimanında 75 yaşındaki kadını karşılamaya giden Fransa Cumhurbaşkanı Macron, hayatının şoklarından birini yaşadı.
Sophie Petronin, 4 yıllık “esaret” döneminde gerçekten hürriyetine kavuşmuş yani Müslüman olmuştur. Yetersiz beslenme alanında çalışan bir sağlıkçı olan Petronin, Mali’nin kuzeyindeki Gao kentine ilk kez 1996’da gitmiş, 2001’de ise yerleşik hayata geçmişti. 2004’ten bu yana çeşitli faaliyetler yürüten Petronin, bu kapsamda Gao’ya Yardım Derneği’ni kurmuştu. Fransız aktvist Sophie Petronin, Mali’nin kuzeyinde yer alan Gao bölgesinde çocuklara yardım amaçlı bir kuruluşu yönettiği sırada, 24 Aralık 2016 günü kaçırılmıştı. Radikal bir grup tarafından Sahel bölgesinde esir edilen Petronin, dört yıl aradan sonra, 10 Ekim 2020’de özgürlüğüne kavuştu.
Petronin, havaalanında yaptığı ilk açıklamada, “Bugün en büyük mutluluğum, ben kaçırılıp ortalarda yokken asistanımın görevi devam ettirmiş olmasıdır. Mali için dua edeceğim, Allah’ın merhameti ve rahmeti için yakaracağım” dedi. Fransız aktivist ayrıca, en yakın zamanda, kaçırıldığı Gao’ya tekrar dönmek istediğini belirtti.
75 yaşındaki Petronin, Ekim 2020’de Fransa’ya geri döndü ve Vélizy-Villacoublay Havalimanı’nda Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından karşılandı. Fakat burada Macron’u şok eden bir gelişme yaşandı: Macron’un “Hoş geldin Sophie” hitabına karşılık Petronin, “Benim adım Sophie değil, Maryam! Çünkü ben, elhamdülillah, Müslümanım” cevabını verdi.
Fransız Cumhurbaşkanı’nın Sophie Petronin’in serbest kalması için 10 milyon avro ödediği iddia ediliyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, daha önce yaptığı açıklamada, Petronin’in özgürlüğüne kavuşmasını “büyük bir rahatlama” olarak nitelendirirken, Sophie Petronin’in ailesi ile en güzel dileklerini paylaştığını ifade etmişti. Daha önce Macron, Mali’ye teşekkür ederek, bölgedeki terörle mücadeleye devam edileceğini de vurgulamıştı. Petronin’in Müslüman olduğunu öğrenen Macron, plânladığı basın toplantısını iptal etmiş ve havaalanını terk etmişti.
Sophie Petronin, Müslüman olduktan sonraki adıyla Maryam Petronin’in Fransa Cumhurbaşkanı’na yazdığı muhteşem mektuba geçmeden önce, hayatını biraz daha detaylı bir şekilde sizlerle paylaşmak istiyorum.
Macron’u şok eden bir gelişme yaşandı: Macron’un “Hoş geldin Sophie” hitabına karşılık Petronin, “Benim adım Sophie değil, Maryam! Çünkü ben, elhamdülillah, Müslümanım” cevabını verdi.
Sophie’den Maryam’a bir güzel hikâye
Maryam Petronin, İsviçre kökenli Fransız bir insanî yardım çalışanı ve beslenme uzmanıdır. Yetersiz beslenmeden mustarip çocuklara yardım eden bir İsviçre sivil toplum yardım kuruluşu olan “Aide à Gao”nun kurucusu ve yöneticisidir. 2016 yılında Gao’da çalışırken Mali’deki İslâmî örgütlerden Jamaat Nasr al-Islam ve’l-Muslimin tarafından kaçırıldı. Kaybolmasının ardından İçişleri Bakanlığı ve İç Güvenlik Genel Müdürlüğü soruşturma başlattı. Kendisini kaçıranlar tarafından yayınlanan ve oğlu ile Fransız Hükümeti’nden yardım isteyerek yalvaran birçok videoda bizzat yer aldı. Esareti sırasında ise Petronin, Müslüman oldu.
Bin 381 gün rehin tutulduktan sonra, Ekim 2020’de Malili muhalefet lideri Soumaila Cisse ve iki İtalyan vatandaşıyla birlikte serbest bırakıldı Petronin. Daha sonra yanında rehin tutulan İsviçreli Hıristiyan misyoner Beatrice Stöckli’ninse, o yılın başlarında örgüt tarafından öldürüldüğünü açıkladı.
Petronin, 7 Temmuz 1945’te Fransa’nın Bordeaux kentinde doğdu. Laboratuvar asistanı olarak eğitim gördü ve yetersiz beslenmenin yanı sıra tropikal tıp gibi özel konularda tıp eğitimini tamamladı. 2001 yılında Mali’nin Gao kentine yerleşti. Bölgede, kuruculuğunu ve direktörlüğünü yaptığı Aide à Gao adlı hayır kurumu sayesinde bir yetimhane kurdu. 2013 yılında Afrika’da çalışma deneyimlerini detaylandıran “Le fil de Lumière” adlı bir kitap yazdı.
2012 yılında, Azawad Ulusal Kurtuluş Hareketi üyeleri, Başkan Amadou Toumani Touré’yi deviren 2012 Mali Darbesi ve Tuareg İsyanı’nın ardından, Gao da dâhil olmak üzere Mali’deki kasabalara saldırdı. Petronin bu girişim sırasında Cezayir Konsolosluğuna sığındı ve Tuareg isyancılar Cezayirli diplomatları ele geçirdiğinde arka kapıdan kaçtı. Ardından Mali’yi terk etti ve ertesi yıl tekrar geri döndü. Yukarıda da değindiğimiz üzere Petronin, 24 Aralık 2016’da Mali’nin Gao bölgesinde çalışırken kaçırılmış ve bir kamyonetin içindeki ağır silahlı üç adamın, onu kurduğu yetimhaneden aldığı bildirilmişti.
Petronin’in kaçırılmasının ardından Paris’te Fransız Bakanlar Kurulu tarafından soruşturma açıldı ve dosya, Fransa İç Güvenlik Genel Müdürlüğü’ne emanet edildi. Kaybolmasından yedi ay sonra, Temmuz 2017’de, İslâmî Mağrib’de, yanındaki diğer beş rehineyle birlikte yayınlanan bir videoda yer aldı. Diğer rehinelerin isimleri (Kolombiyalı Rahibe) Gloria Cecilia Narváez Argoti, (İsviçreli) Beatrice Stöckli, (Avustralyalı) Arthur Kenneth Elliott, (Güney Afrikalı) Stephen McGown ve (Romanyalı) Iulian Ghergut idi.
Petronin, Mart 2018’de yayınlanan ikinci bir videoda da yer aldı. Haziran 2018’de yayınlanan üçüncü bir videoda Petronin, doğrudan oğluna ve Fransız Hükümeti’ne hitap etti. Kasım 2018’de ailesine doğrudan görünmediği ancak bir fotoğrafının gösterildiği başka bir video gönderildi. Tessalit yakınlarında tutulduğu bildirildi. Onu kaçıranlar, Petronin’i “misyonerlik” yapmakla suçluyorlardı. Petronin’in oğlu Sebastien Chadaud-Petronin, annesinin serbest bırakılmasını hızlandırmak için Kasım 2018’de Mali’ye gitti ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u da annesinin serbest bırakılması hakkında müzakere etmeye çağırdı. Kaçırıldığı sırada kanser ve sıtma hastası olan annesinin sağlığıyla ilgili endişelerini de dile getirmişti.
Macron, Aralık 2018’de Chadaud-Petronin’e yanıt olarak, “Devlet, hemşerimizi bulmak için durmaksızın hareket etmeye devam ediyor. Başarılı olmak için böyle bir yaklaşım, profesyonellik ve sağduyu gerektirir” şeklinde bir açıklama yayınlayarak yanıt verdi. Chadaud-Petronin, annesini serbest bırakma kampanyasında kuzeni Arnaud Granouillac ve Kolombiyalı politikacı Ingrid Betancourt tarafından desteklendi.
Fransa vatandaşı Sophie Petronin, sonunda bir miktar fidye ve 200 Malili rehine karşılığında serbest bırakıldı. Fransa bunun iyi bir anlaşma olduğunu düşündü ancak kimse gizlice Müslüman olan Sophie’nin son durumundan haberdar değildi. Haber, Paris’teki havaalanına vardığında yayıldı ve Macron ise (malûmunuz) konuşmasını iptal etti. Fransa Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanı, böyle bir olaydan sonra konuşmasını yapmamış olarak kayıtlara geçti ve çıkardığı skandaldan utanarak sessizce havaalanından ayrıldı.
Sophie Petronin, Mali’de bir evlatlık kızı bırakmıştı. Röportajlar sırasında, iyi ve kendisiyle barışık görünüyordu. Hatta Fransa’ya sadece oğlunu ziyaret etmek, İsviçre’ye bir gezi yapmak için döndüğünü ve daha sonra “Her şey yolunda mı?” diye bakmak için Mali’ye döneceğini bile açıkladı. Kendisini kaçıranlar hakkında, “Onlara her zaman saygı duydum, çünkü benimle ilgilendiler. Hasta olduğumda bana bir doktor getirdiler. Birkaç kez beni görmeye bile geldiler” dedi.
Maryam Sophie Petronin, sonunda gizlice de olsa Mali’ye dönmeyi başardı. Birçok kez geri dönmek için vize almayı denemişti ancak Fransız makamları herhangi bir tartışmadan kaçınmak için buna şiddetle karşı çıktılar. Petronin, Malili muhalefet lideri Soumaila Cisse ve iki İtalyan vatandaşı (Peder Pierluigi Maccalli adında bir Katolik rahip ile Nicola Chiacchio) ile birlikte Bin 381 günlük tutsaklığın ardından Ekim 2020’de serbest bırakılmıştı. Bamako’daki Fransız Büyükelçiliğine götürüldü ve burada gazetecilere “gözaltını manevî bir inzivaya dönüştürdüğünü” ve “çok dua ettiğini” söyledi. Kaçırılıp rehin alınmasına rağmen Petronin, Fransa ve İsviçre’de bir süre zaman geçirdikten sonra hayır işlerine devam etmek için Mali’ye dönmek istediğini belirtti.
Petronin, Fransa ve İsviçre’nin çifte vatandaşıdır. Jean-Pierre Chadaud ile evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. 2021’de Petronin, standart formaliteleri takip etmeden, Senegal üzerinden tekrar Mali’ye döndü ve böylece onu vize almaktan alıkoymaya çalışan Fransız makamlarının uyguladığı baskıdan kurtuldu. Yerel yetkililer onu aramaya başlamadan önce, yedi ay boyunca Bamako’da yaşadı.
Misyonerliğe dair küçük bir not
Maryam (Sophie) Petronin’in mektubuna geçmeden ve yeri gelmişken, yukarıda geçen “misyonerlik” terimi üzerinde de biraz durmak istiyorum.
Misyonerlik, dar anlamıyla herhangi bir dinî öğretiyi yabancı ülkelerde yaymakla yükümlü din görevlilerini tanımlamada kullanılır. Daha geniş anlamıyla ise “başkalarını belirli bir öğretiye, özellikle dinî bir öğretiye ikna etmeye çalışan, onları bu öğretiye çekme amacını üstlenen kişileri” tanımlar.
Terim, yaygın olarak Hıristiyanlığı yaymayı amaç edinen görevliler için kullanılmaktadır ancak herhangi dinî öğretiyi yaymaya çalışanlar için de “misyoner” tanımlaması yapılmaktadır.
Hıristiyanlık tarihinin ilk misyoneri olan Pavlus gibi pek çok din adamı, misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuştur. “Misyoner” deyimi özellikle 1660’lardan itibaren, “özel bir görev alan Hıristiyan din adamı” anlamında kullanılmıştır. Yine Kilise tarafından “Kitab-ı Mukaddes’i vaaz eden kişi” anlamında yorumlanmıştır.
Hıristiyan misyonerler, Hıristiyanlığın ilerleyen süreçlerinde sadece yabancı bir dilden olanı değil, kendi mezheplerinden olmayan insanları da kendi mezheplerine çekmek amacını gütmüşlerdir. Kilise’ye göre misyonerlik görevinin İsa tarafından ilk olarak Havarilere verildiği ileri sürülmektedir. Buna dayanak olarak da Yeni Ahit’in Matta bölümü gösterilmektedir. Buradaki ifadeler şöyledir: “İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: ‘Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruhun adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim’.” (Matta 28:18-20)
Anadolu kökenli olan Pavlus’un Hıristiyanlıktaki önemi, onun daha ilk yıllarında yaptığı önemli uğraşlardan kaynaklanmaktadır. Bunların en önemlisi, Hıristiyanlık adına Batı Anadolu, Makedonya ve Yunanistan’a yaptığı yolculuklardır. Onun yaptığı yolculukları önemli kılan faktörler ise özellikle sünnet olmayı reddeden ve Tevrat’ın kurallarına boyun eğmek istemeyen Romalı dinî toplulukları sünnetsiz ve kuralsız olarak Hıristiyanlığa alması olmuştur. Bu nedenle çeşitli baskılara maruz kalmıştır. Diğer bir önemli faktör ise, Pavlus’un, gittiği yerlerde kiliseler kurması ve bunları örgütlemiş olmasıdır. Yani bir bakıma bu faaliyet, organize yapılan ilk misyonerlik hareketidir.
Roma, başlangıçta Pavlus’un bu hareketlenmelerini Yahudiliğin yeni bir yorumu veya mezhebi olarak kabul ediyor ve bir sakınca görmüyordu. Ama zamanla Hıristiyanlar, Roma’nın ve dolayısıyla imparatorun hâkimiyetini reddedip İsa’nın hâkimiyetini kabul etmeye başlayınca kiliseler ile Roma karşı karşıya gelmeye başladı. Tüm bunların sonucu olarak Pavlus, esaret altında Roma’ya götürüldü ve orada öldü.
İsa’dan sonra 257 yılında doğan Gregorius ise Kayseri’de bir Hıristiyan bir kadın tarafından yetiştirilmiş ve Roma’da prens olan Tridites’in hizmetine girmiştir. Tridites’le birlikte Ermenistan’a gelen Gregory, Ermeni dinî inanışlarına karşı gelmiş ve 50 sene zindan cezası almıştır. Ama prensi Hıristiyanlığa ikna edip Hıristiyan yapınca, değeri artmıştı. Bununla birlikte Anadolu’nun Hıristiyanlaşma süreci hızlanmış, 302 yılında “Yuhanna” ismini alarak Fırat nehrinde vaftiz olan Tridites, “ilk Hıristiyan Ermeni kral” olmuştur.
Evet, misyonerlikle alâkalı olarak yapmış olduğumuz bu kısa izahtan sonra, sırada o meşhur mektup var.
“Sayın Macron, Mali’deki Müslümanlar fakirler, evet. Ülkeleri de fakir. Eiffel Kuleleri yok. Bizim Fransız parfümlerimizi de bilmezler. Ama onlar bizim bedenlerimizden ve kalplerimizden daha temizler. Evet, onlar hızlı arabalara sahip değiller, yüksek gökdelenlerde de oturmazlar, ama onların dâvâsı bulutların üzerinde; inançları da dağlardan daha köklüdür.” (Maryam’ın mektubundan)
Maryam’ın mektubu
Müslüman olarak “Maryam” adını alan Sophie Petronin, İslâm’a ve Müslümanlara yönelik çirkin sözleri nedeniyle Macron’a bir mektup yazma ihtiyacı hissederek aklına gelenleri kâğıda döktü. Ancak bu mektup sadece Macron için değil, hem İslâm düşmanı tüm Batılılar, hem de biz Müslümanlar için çok önemli bir ders niteliğindedir. O hâlde 15 Ekim 2020 tarihli muhtelif gazetelerde de kısmen yayımlandığı şekliyle o meşhur ve ibret vesikası konumundaki mektubu birlikte okuyalım:
“Sayın Macron,
Hidayete tâbi olanlara selâm olsun.
‘Temiz Beyaz bir ırktan olan Katolik Hıristiyan Fransız kadın Sophie Petronin, 75 yaşından sonra Müslümanlarca 4 yıl esir edilmişken nasıl Müslüman olur?’ diye şaşkınlık içinde olduğunuzu öğrendim. Müsaade ederseniz size durumu izah edeyim…
Sayın Macron, evet, ben Müslümanların elinde esirdim. Ama onların bana asla bir kötülükleri dokunmadı. Beni Müslüman olmaya zorlamadılar ama ben İslâm’ı, suyla temizlenen ve Rablerine günde beş defa namaz kılan, bir ay Ramazan orucu tutan insanların ahlâklarında gördüm. Bana karşı davranışları daima ölçülü ve saygılı bir çerçeve içindeydi. Bana yiyecek ve içecek sunuyorlardı. Kaynakları sınırlı olmasına rağmen kendilerine karşı bana öncelik veriyorlardı. Kişilik haklarıma saygı gösteriyorlardı. Hiçbir sözlü ya da fiziksel tacize maruz kalmadım. Ne dinime, ne Hazreti İsa’ya, ne de Bakire Meryem’e, sizin Hazreti Muhammed’e (sav) küfrettiğiniz gibi küfretmediler. Beni Müslüman olmaya zorlamadılar. Ama ben İslâm’ı suyla temizlenen ve Rablerine günde beş defa namaz kılan, bir ay Ramazan orucu tutan insanların ahlâklarında gördüm.
Sayın Macron, Mali’deki Müslümanlar fakirler, evet. Ülkeleri de fakir. Eiffel Kuleleri yok. Bizim Fransız parfümlerimizi de bilmezler. Ama onlar bizim bedenlerimizden ve kalplerimizden daha temizler. Evet, onlar hızlı arabalara sahip değiller, yüksek gökdelenlerde de oturmazlar, ama onların dâvâsı bulutların üzerinde; inançları da dağlardan daha köklüdür.
Sayın Macron, siz, hiç hayatınızda Kur’ân okunuşunu dinlediniz mi? Onlar gece-gündüz namazlarında Kur’ân okurlar. Ne anlama geldiğini anlamasanız da o ne güzel bir okuyuştur! Onları dinlerken vücudunuz titrer, tüyleriniz ürperir. Onlar Allah’ın kelâmını okurlar ve onu ezberleyerek korurlar. İşte o zaman bilinçaltınızla anlarsınız ki, o bir beşer sözü değil, aksine göklerden indirilen semavî bir sözdür. Ve içinizde, onların sabah akşam okudukları semavî okuyuşun ne anlama geldiğini anlamak için karşı konulmaz bir istek doğduğunu hissedersiniz.
Sayın Macron, hayatınızda bir kez olsun Allah’a secde ettiniz mi? Onların yaptığı gibi alnınızı yere değdirip Rabbinizle dertleştiniz mi? Ve size verdiği nimetler için O’na şükrettiniz mi? Bir gün olsun, Allah’ın yakınında olduğunuzu ve O’nun da sizin yakınınızda olduğunu hissettiniz mi?
Sayın Macron, kadınlarının derileri kömür gibi siyah, lâkin kalpleri süt gibi beyazdır. Basit elbiseler giyerler, lâkin erkeklerinin gözünde güzellerin en güzelidirler. Yabancı erkeklerle bir arada bulunmazlar ve onlarla yalnız kalmazlar. Hiçbir erkek, kocası yanında olmadan onlardan birinin evine girmez. İçki içmezler, kumar oynamazlar ve zina etmezler.
Sayın Macron, Müslümanlar bütün peygamberlere iman ederler. Hatta Hazreti İsa’yı (as) ve çok sevdikleri ve saygı gösterdikleri için kendime isim olarak da seçtiğim annesi Meryem’i bizden daha çok severler. Belki diyeceksiniz ki, ‘İsa’yı bizden daha çok nasıl severler?’. Anlatayım…
Evet, onlar İsa’yı (as) bizden daha çok seviyorlar. Bizim ülkemiz İsa adına pek çok masumun kanını dökmüş, ülkelerini işgal etmiş, zenginliklerini ele geçirmiştir. Biz o Müslümanların ülkelerinin nimetleriyle nimetleniyoruz ve çeşitli yollarla egemenliklerini ellerinden çekip alıyoruz. Onlara ticaret ve tüketim projeleri dayatıyoruz. Onların gelişmelerine fırsat vermiyoruz. Aralarına fitne sokuyoruz. Sonra birbirlerini öldürmeleri için onlara silah satıyoruz. Ve onlar asıl teröristin onlar değil de biz olduğumuzu anladıkları hâlde, biz hâlâ onları terörist olarak kabul ediyoruz. Ama onlar bana ve diğer rehinelere, bizim kiliselerde öğrendiğimiz ama gerçekte hiç uygulamadığımız Mesihî ahlâkla muamele ediyorlardı.
Sayın Macron, sonuç olarak, ‘Baskı altında Müslüman oldu’ demesinler diye Mali’de Müslümanlığımı ilan etmedim. Fransız topraklarında hür bir şekilde, milyonlarca Fransız ve Avrupalıya, Hıristiyanlığın her iki yarısına ve bütün olarak ateizme karşı Müslümanlığımı ilân etme kararı aldım.
Sayın Macron, işte gece gündüz savaş açtığınız bu İslâm, benim kalbimi titretti ve aklımı çeldi. Artık Fransa’nın büyüleyici güzelliklerini alçakgönüllü ve fakir Mali’den daha çekici bulmuyorum. Aksine, oraya tekrar dönmeye karar verdim. Ancak ailemi ve sevdiklerimi İslâm’a davet ettikten sonra… Zira kendinden başka ilâh olmayan, Rahmân ve Rahîm olan Allah’a ibadetle benim tattığım hazzı onların da tatmasını istiyorum. Onlar için dünya ve ahiretin iyiliklerini istiyorum. Sizi de İslâm’a davet ediyorum. Hazreti Âdem’den başlayıp Hazreti İsa’yla devam eden ve beşeriyetin Efendisi Muhammed (sav) ile son bulan, bütün peygamberlerin ortak dâvâsı olan bu yüce dinle hesabınızı tekrar gözden geçirmeye davet ediyorum.
Selâm, hidayete tâbi olanların üzerine olsun…” (Meryem Sophie Petronin)