TERK edilmek,
delikanlı adama çok koyar. Hani terk etme de, çek vur, daha iyi! Neden terk
edildiğini sorma ona? Anlatacağı, onu terk edenin en adi fahişeden daha fahişe,
en adi alçaktan daha alçak olduğudur.
Onu
terk eden, mutlaka onun aşkına ihanet etmiştir. Yani haindir aynı zamanda…
Kimse terk edenin neden böyle bir eylemde bulunduğunu sormaz? Zaten terk
edilenin yanındakilerdir ona fahişe, alçak ve hain muamelesi yapanlar… Zira
biricik ahbapları terk edilmiştir onun tarafından… Öyleyse terk eden, kötü bir
kimsedir…
Yıllar
önce Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ile bir grup arkadaşı, davalarından değil, içinde
bulundukları partiden ayrılarak yeni bir siyâsî parti kurdular. Adı “Büyük
Birlik Partisi” oldu. Şehit Muhsin Başkan, o günlerden şehadetine dek kendisi
için atılan “Muhsin nerede, biz oradayız!” şeklindeki slogana karşılık hep şu
cevabı verdi: “Hayır! Hak neredeyse, siz de orada olun!”
Şehit
Lider ve yanındakiler, ayrıldıkları siyâsî partinin mensupları tarafından
yıllar boyunca “hain, alçak, satılmış” etiketiyle yaftalandılar. Çünkü
bulundukları yapıyı “terk etmişlerdi”. BBP’li herkes, MÇP ve sonra MHP mensubu
olan herkes tarafından bu etiketlerle karşılandılar: “Hain, alçak, satılmış”…
Hâlbuki
basit cebir mantığı, bu durumun öyle ya da böyle doğru olmadığını gösterir.
Zira BBP’li olan herkes, eski MÇP veya MHP’li değildi, şu an da değildir. Ancak
BBP’liler bu yaftadan hiçbir zaman kurtulamamışlardı.
Ne
zamanki “Kutlu Muhsin” şehadet şerbetini içti, MHP, Muhsin Yazıcıoğlu’na iade-i
itibar ederek Bahçeli ağzıyla “Demokrasi Şehidi” dedi ve Ülkü Ocakları,
tarihçesinde anlatmadan geçtiği Yazıcıoğlu’nu anlatır hâle geldi. Böylece
MHP’liler, BBP’lilere “hain, alçak, satılmış” deme pozisyonunu kısmen
kaybettiler.
BBP,
28 yıllık tarihi boyunca birçok insanı bünyesinde barındırdı. Bunlar içerisinde
DYP, ANAP, IDP, YDP, RP (FP ve AK Parti) ve hatta kendilerine daha önce “hain,
alçak, satılmış” olarak bakan MHP mensubu kimseler de vardı. Hâlâ var… Yani
teşkilat, hiçbir zaman aynı isimlerle kalmadı, sürekli hareket hâlindeydi.
Zaten böyle olması da gerekirdi. Büyümek için yeni yüzlerin, yeni isimlerin
katılması lâzımdı partiye…
Şehit
Muhsin Başkan’dan sonraki süreçte BBP’nin ilk büyük imtihanı, Anayasa
değişiklik paketinin halkoylamasına sunulduğu referandum oldu. Yalçın Topçu
liderliğindeki BBP, “Yetmez ama evet!” diyerek AK Parti’nin yaptığı taslağı
destekledi.
Bu
referandumda parti büyük bir kırılma yaşadı. Topçu’nun liderliğindeki yönetimin
dâvâyı sattığını dile getirenler oldu. Yani o güne kadar başkaları tarafından
hainlikle suçlanan adamların bir kısmı, o psikolojiyi unutup kendi
arkadaşlarına “satılmış” diyorlardı. Topçu istifa edip de Mustafa Destici Genel
Başkan olmuştu ki, onun liderliğindeki ilk büyük imtihan, parlamenter sistem
içinde halkın bizzat seçtiği ilk Cumhurbaşkanlığı Seçimi oldu. BBP, Ekmeleddin
İhsanoğlu’nu destekleyerek MHP-CHP tarafında yerini aldı. Bu süreçte AK Parti
yönetimi ve AK Parti’yi destekleyenler BBP yönetimine sitem etseler de BBP
içinde bir satılmışlık konusu konuşulmadı. İşin bu tarafı ilginçti. Acaba
Destici’de mi bir şey vardı?
Bu
sorunun cevabı çabuk geldi. Türkiye’nin başkanlık sistemine geçişi oylanacaktı
ve Şehit Yazıcıoğlu’nun fikrî mirasının ilk imtihanlarından birini verecekti
BBP.
Mustafa
Destici liderliğindeki BBP, AK Parti’nin yanında yer aldı. Ve kıyamet işte
orada koptu!
Bu
kez Destici hainlikle suçlandı. Demek ki BBP’de bir grup, zamanında yaşanan
psikolojiyi görmezden gelerek, kendi istedikleri sonuç parti yönetiminden
alınamadığında her an herkese “hain, satılmış” diyebilirdi. Ve bu ekibin
geçmişten gelen bir projeksiyonu vardı. Onlar, BBP’deymiş gibi görünüp aslında
yer almayan, Muhsin Yazıcıoğlu BBP’de siyaset yaparken onu yeni yetme gören,
Yazıcıoğlu’nun ideal Müslümanlığını kirli siyasete satmadığı ve bu noktada
onların tavsiyelerine uymadığı için de iktidar olamayacağına inanan kişilerdi.
Dolayısıyla BBP’de olmaya gerek yoktu ama BBP’deki birilerine ağabeylik ederek
kendi fikrî iktidarlarını bu partide hüküm sahibi yapabilirlerdi.
BBP’nin
Mustafa Destici liderliğinde ikinci fikrî miras imtihanı, Cumhur İttifakı adayı
ile Millet İttifakı adayı arasındaki, başkanlık sistemiyle girilen ilk
Cumhurbaşkanlığı Seçimi oldu. BBP, Cumhur İttifakı’nda yerini aldı. Birileri,
Destici liderliğindeki BBP yönetimini ikinci kez satılmışlıkla nitelediler.
Peki, onlar BBP çatısı altındalar mıydı? İşte ağızdaki bakla da burada
çıkıvermişti: Onlar için artık İyi Parti vardı. Yazıcıoğlu’nun sağlığında
yanında yer almayıp dışarıda büyük abi raconu kesenler, İyi Parti’de bizzat
görünür oldular. Yani Meral Akşener, yeni yetme Muhsin’den (rahmetullah-i
aleyh) daha kıymetliydi belli ki… Hele bir de “Ben CHP’nin adayı olacağım” diye
tutturmasına rağmen lider gördükleri Mansur Başkanları Ankara’nın hükümdarı
olacaktı ya, oh!
BBP’de
siyaset yapıp da “hain, alçak, satılmış” olarak etiketlenenlerin sadece AK
Parti’ye iki seçimde destek çıkanlar olması ilginç değil midir? Oysa bugün
Türkiye’de siyaset yapan birçok partide, eskiden BBP bünyesinde siyaset yapan
isimler vardır. Örneğin Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, bunlardan
sadece biridir ve kimse bu tip isimler için söz konusu etiketleri kullanmaz. Zaten
kullanmamalıdır da. Çünkü herkes istediği yerde siyaset yapabilir. Teröre
bulaşmamak kaydıyla…
Ancak
yazıda anlatılan bütün hikâyeyi yeniden okuyunca, “Bu işte bir uyuzluk var!”
diyor insan.
Zira
belli ki bazı delikanlılar, kendilerini terk eden güzel hakkında ileri geri
konuşmaktan “hoşlanmaya” da başlamışlar. Hatta o güzel onları terk etmeden
evvel onu aldatmış, aldattıkları sırada dahi onun hakkında konuşur olmuşlar.
Ne
kadar ayıp!
Ne
kadar yazık!