Memnuniyetsizlik

Hiçbir zaman hiçbir şey mükemmel değildir ve olmayacaktır. İnsanlar hak etmedikleri durumlara düştüklerinde buna direnme ve şikâyetlerini dile getirme hakları da vardır. Benim bu sitemim, insanların gerçekçi memnuniyetsizliklerine değil. Fakat bir şeyler iyi giderken bile söylenmek, sürekli memleketi büyük bir uçurumun eşiğinde gibi algılamak, iş yapmak yerine sürekli hâlinden şikâyet etmek, bereketsizliği de büyütecektir.

ON dokuz yirmi yaşlarında bir genç, vergi dairesinde sıra bekliyordu. Veznede ödeme yapmakla meşgul yaşlı teyzenin görevliyle konuşmasına sıradakiler olarak tanık olduk. Teyze başka bir yere taşınacağını ve ödemeyi her yerden yapabilme imkânının olup olmadığını sordu. Vezne görevlisi kadın, “Her yerden yapabilirsin” dedi. Sırada bekleyen genç de olaya hemen müdahale etti ve “Teyze, vergi bu, her yerden ödersin” dedi. Bunu söylerken demek istediğini vurgusundan ve alaycı gülümsemesinden anlamıştık. Aslında diyordu ki, “Devlet vergi almak için Fizan’a da gitsen sana olanak tanır”.

Teyzenin veznede yüksek sesli konuşmasından da anlaşılacağı üzere kulakları da ağır işitiyordu. “Efendiiimm!” dedi gence. Genç çocuk sözlerini tekrar ve daha ikna edici bir emekli tavrıyla söylemek istedi. Bir önceki alaycı gülümsemesini yinelemeyi başardı. Fakat cümleyi tam toparlayamadı. “İşte vergi almak için… Devlet… Vergi…” diyebildi. Sonrasında tamamlayıcı bir cümle daha kurdu fakat beklenen emekli tavrı yerine yürüteçte dünyayı tanımaya çalışan bir bebek mırıltısı çıktığından kimse ne dediğini duyamadı. Teyze de bu anlamamışlığı yanına alarak çıktı, gitti.

Devletler vergi alırlar. Önemli olan, vergilerin nerelere harcandığıdır. Gelip tek tek size vergi harcamaları dokümanını vermez ya da açıklayıcı bir sunum yapmazlar. Fakat şöyle bir etrafa baktığınızda, yapılanlar ortadadır. Böylece vergilerin nereye gittiği de çıplak gözle görülür. Hastaneler, yollar, köprüler, yerli üretim gibi her şey, vatandaşın vergilerinin nereye harcandığının kompozisyonudur. Yine de bazı insanlar maddî açıdan sıkıntıya düştüklerinde, ödemek zorunda kaldıkları vergilere veryansın edebilirler. Bu da aslında insanî bir tepkidir. İnsanlar harcamak değil, kazanmak isterler. Daha doğru bir deyişle, kazanmak ve almak ister, sahip olmak ister ve çok da ödeme yapmak istemezler. Bir alışverişte bile en kaliteli ürünü alıp da en düşük ücreti vermek isterler. Hâl böyleyken, vergi, anlık bir alışverişe de benzemediğinden boş gelir. O vergilerle vatanın korunmasında görevli teşkilâtlar kurulur, o vergilerle afet ve salgın gibi durumlarda vatandaşa hizmet verilir. Ama kimse vergi ödediği anda bir karşılık almadığından, vergiyi boşa giden bir para gibi hissedenler olabilir.

Burada ezberlenmiş bir memnuniyetsizlik vardı. Burada vergiden beli bükülen bir esnaf değil, ezberlenmiş bir höykürme kokusu hissediliyordu. İnsanların büyük bir kısmı işler yolundayken bile ezberlenmiş isyanlar peşinde. Bazı esnaflar biliyorum ve pek çoğumuz da denk gelmişizdir; yıllardır aynı dükkânda aynı işi yaparlar, bir zaman sonra evlerini yeniler, altlarına araba çekerler; fakat ne zaman yanlarına uğrasanız birkaç cümle sabittir: “Ne olacak bu memleketin hâli?”, “Millette alım gücü yok”, “İşler çok kötü, kriz var”…

Şöyle bir an durur da düşünürsünüz. Zannedersiniz ki, bu dükkânın vergisi, kirası, mal alım satım giderleri hep zengin bir amca ya da dayı tarafından karşılanıyor. Yoksa aklınız almaz bu denklemi. Evet, böyleleri var. Hem de hiç o kadar az değiller! Hatta onların işi siyasetle bile değil.

Bazıları, durum ne kadar iyi olursa olsun, kendi seçtiği parti iktidarda olmadığı için memleketin her durumunu yermek ister; ama bazıları da kim iktidardaymış bakmaksızın, sadece bir söylenme arzusu içindedir. Evdeki eşine, çocuklarına söylenir. Yaptığı işe ve müşterilere söylenir. Hiçbir şeyden memnun değildir. Görünüşte…

Ama yıllardır da bir şekilde çark döner. Hatta her geçen gün yaşam standardının yükseldiğini keşfedersiniz.

Meselâ gerçekten zorlanan, çarkı zar zor döndüren insanlar da vardır. Onlar da sistemin aksayan yanlarını bilir, dile getirirler. Ama onlar, daha ziyade, iş yapma peşindedirler. Bütün işleri memlekete, duruma söylenmek değildir. Kızdıkları ya da memnun olmadıkları durumlar da vardır. Yerinde ve zamanında dile getirirler. Her müşteriyle oturup “İşler berbat” muhabbeti yapmazlar.

İşte bu vergi dairesindeki genç de ezbere şikâyet eden abilerine benziyordu. Belli ki babası ya da bir büyüğü tarafından oraya gönderilmiş, biraz sonra kendi özel yaşamına dönüp bu sıkıcı işten kurtulmayı bekliyordu. Hâli, tavrı, kıyafeti neşe içindeydi.

Öyle ki, esnafsanız ya da bir fatura ödemek üzere resmî dairelerde bulunuyorsanız, ezberlenmiş isyan cümlelerini kurmadığınızda sizi dövüyorlar gibi bir hâl var insanlarda. Artık kim gerçekten zor durumda, kim sadece sövmeye tutkun, anlamak güç.

Rabbim, iş arayanların yardımcısı olsun. Fakat iş beğenmeyen bir gençlik var ki, onlar da her şey yolundayken söylenen esnaf amcalar gibiler. Gerçekten lâyık olduğu pozisyonda ailesini geçindirmek ve helâlinden kazanmak için iş arayan ve bulamadığı için haklı bir memnuniyetsizlik içinde olan herkesi tenzih ederek yazıma devam etmek istiyorum. Sadece benim şahit olduğum, dinlediğim ya da dolaylı olarak bilgi sahibi olduğum durumlar var. Gençlerin hemen hepsi masa başı iş istiyor. Fakat o masa başında da tüm mesai saatini çalışarak geçirmekten yana değil. Yorulmadan, terlemeden zengin olma hayâli alıp başını gitmiş. Yaşadığı yerle aynı ilçedeki iş yerine gitmek bile külfet. Hele sabah erken kalkmak yok mu? En beteri o!

Eskiden köylerde çocuklar, okul zamanı dışında tarlalarda çalışır, hem iş öğrenir, hem geleceklerini kurtarırlardı. Şimdi şehir çocukları şöyle dursun, köydeki çocuklar bile ellerindeki telefon ve tabletlerden öğrendikleri şaşaalı hayatları istiyorlar. Eskilerde köyün mutlu çocukları, şimdi daha ilerlemiş yaşam standartlarıyla bile hâllerinden memnun değiller. Hâl böyleyken, şehirde büyüyen çocuklar ve gençler, çok daha yüksek standartları gözlerine kestirmiş durumdalar. Bu elbette hepsinin hakkı. Ama hiçbir koşul gözetmeksizin hayâl ettikleri standartlara bir an önce ve hiç yorulmadan ulaşmak istiyorlar. Bu ütopya ile her gençte bir Youtuber olma tutkusu peyda olmuş. Çok tıklanacaklar, zengin olacaklar, çalışmayacaklar, bütün hayatı eğlence ve sefa içinde yaşayacaklar...

Bu bahsini ettiğim çocuk-genç tipolojisi, korkarım hiç de az bir kesimi kapsamıyor. Ve hepsinin aynı derecede zengin olması mümkün olmadığından, memnuniyetsizlik katlanarak büyüyor.

Yorulmanın, terlemenin anlamı unutulmuş artık. Ah bu memnuniyetsiz esnaf amcalar!

Eski insanlar da bazı şeylerin çok da doğru gitmediğini bilir, ama söylenmekten ziyade işlerine daha çok sarılarak bir şeyleri düzeltmeye çalışırlardı. Her şeye rağmen vatanlarını sever, her gün Allah’a hamd ederlerdi. Çocuklar da emekle var edilen huzuru büyüklerinden yudumlar, çalışmanın, hak ederek kazanmanın dünyalara bedel olduğunu daha ufacık yaşta keşfederlerdi.

Pandemi öncesine kadar bile pek çok dükkânın en erken sabah 9’da açıldığına şahit oluyordum. Sabah ezanıyla dükkânını açan eski devir insanları bu hâlleri görseler, kazancın neden yetmediğini anlamak için küresel ekonomi parametrelerini takip etme ihtiyacı hissetmezlerdi. Dolar ve avronun iniş-çıkış grafiğiyle de ilgilenmezlerdi. Güneş üzerine doğdu mu, o günden bereket beklememek gerektiğini bilirlerdi.

Hiçbir zaman hiçbir şey mükemmel değildir ve olmayacaktır. İnsanlar hak etmedikleri durumlara düştüklerinde buna direnme ve şikâyetlerini dile getirme hakları da vardır. Benim bu sitemim, insanların gerçekçi memnuniyetsizliklerine değil. Fakat bir şeyler iyi giderken bile söylenmek, sürekli memleketi büyük bir uçurumun eşiğinde gibi algılamak, iş yapmak yerine sürekli hâlinden şikâyet etmek, bereketsizliği de büyütecektir.

İnsanları bu kadar büyük bir memnuniyetsizliğe iten en öncül faktör, teknoloji. Ama bir yandan herkesi en büyük kolaylıklara vardıran da o. Görüş alanımız arttıkça beğeni ve memnuniyet eşiğimiz yükseliyor. Her şeye daha kolay ulaşabilir olmak, her şeyin değerini yerle bir ediyor. Bir yandan hayat kolaylaşıyor, imkânlar artıyor. Bir yandan bu kolaylığın gerektirdiği rahatlık duygusu bertaraf oluyor. Her şeyden önce elimizdekinin şükrünü eda etmekle başlamak gerekiyor. Var olan işimizi en iyi şekilde yapmaya gayret etmek gerekiyor. Elbette yanlış giden bir şeyler varsa dile getirmek ya da gücümüz yettiğince düzeltmeye çalışmak insana has bir eylem. Fakat her ne yapacaksa insan, önce şu sahte memnuniyetsizlikten bir kurtulmak zorunda! Her şeye söylenmek, her şeyi değersizleştirmek ne kişiye, ne topluma fayda verir. Emektar büyüklerinin memnuniyetsizliğinde yetişen gençlerse bir sosyal medya fenomeni olarak zengin olma derdine düşer, yorulmadan ve terlemeden kazanmak uğruna boş hayâller peşinde ömür tüketirler.