DÜNYANIN hangi ülkesini
takip ediyorsam, tek partili bir sistem var olmadıkça, her birinde iktidarın
icraatının muhalefet tarafından beğenilmediğini gördüm, görüyorum.
Ancak
ya Türkiye dünyada değil ya da Türkiye’de dünyadaki siyaset şartları işlemiyor.
HDP’den
hasbelkader milletvekili seçilmiş birinin geçtiğimiz aylarda milletvekilliği
düşürülmüştü. Apar topar yargılanmadan kaçmak üzere kayıplara karışmıştı.
İzinin Norveç’te olduğu belirlenmişti. Ki…
Vekilliği
düşürülen isim İstanbul Silivri’deki bir dinlenme tesisinde, yurtdışına kaçmak
üzereyken yakalandı.
Asıl
dert edindiğim konuya geçmeden evvel bir iki sorunun aklıma takıldığını
söylemeliyim.
Birincisi
şu: Vekilliği düşürüldükten sonra Norveç’te görülmüştü de bu isim nasıl
Silivri’de yakalandı?
İkincisi:
Gerçekten Norveç’te idiyse Türkiye’de hakkında yakalama kararı çıkarılmış
olmasına rağmen Türkiye’ye nasıl girdi?
Üçüncüsü:
Gerçekten Norveç’te idiyse Norveç neden korktu ki vekilliği düşürülen kişi o
ülkeden gönderildi veya Norveç makamları ne yaptı ki o kişi Norveç’ten ayrılmak
zorunda kaldı?
Dördüncüsü:
Gerçekten Norveç’te değildi ise, o haberler niçin servis edilmişti?
Bu
sorular yanıt bekliyor. Şimdi gelelim asıl derdimize…
HDP
Van Milletvekili Sezai Temelli, bu vekilliği düşürülmüş kişinin yakalanması
üzerine sosyal medyadan diyor ki, “Memleketi başınıza yıkacağız”.
Sonra
da aynı paylaşımına güya ek yaparak kıvırıyor bir de “anadili Türkçe olanlar”
için: “Başına musallat olmak anlamında…”
Dünyanın
hiçbir ülkesinde, bir siyâsî parti, iktidarda veya muhalefette bulunduğu
esnada, üzerinde siyaset güttüğü ülkeyi yıkmaktan bahsetmez. Dünyanın hiçbir
ülkesinde, Türkiye hariç, bir siyâsî parti, üzerinde bulunduğu ülkeyi yıkmaktan
bahsetmiyor.
Dünyanın
hiçbir ülkesinde siyaset, hukuken “terör” kavramıyla ilintisi olan örgütlerle
yan yana gelmiyor. Gelmediği gibi, üzerinde yaşadığı ülkeye meydan okumuyor.
Peki,
neden Türkiye’de böyle?
Bu
hem kel, hem de fodulların güvendikleri şey ne? Dâvâlarına olan inanç,
yurtdışından aldıkları garanti, hangisi?
Ne
dâvâlarına olan inançları, ne de yurtdışından aldıkları bir garanti onları böyle
konuşturuyor. Onlar, vallahi de, billahi de, sahip oldukları köpek
korkaklığıyla davranıyorlar. Bunun başka bir izahı olamaz.
Yurtdışında
dayandıkları güçler kendileriyle dalga geçiyor. Onların kucaklarında ilelebet
yaşamayacaklarını onlar da biliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de
yüzlerini dönemiyorlar. Bu kadar herzeden sonra sıkar tabiî! O yüzden bütün
yolları tıkalı.
Yargının
ne işi varmış, yargı çalışmıyormuş… Hikâye!
Türkiye’de
siyaset kurumunun kendi kendisine hesap kesmesi şart olmuştur. Bu durumun yol
haritası, Siyâsî Partiler Kanunu ile Seçim Yasası’na dayanmak zorundadır.
Türkiye’de
siyâsî partiler, vatandaşın oyunu, vatandaştan aldığı parayla istemektedir. Bundan
daha saçma bir durum dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Türkiye’de
siyâsî partiler, siyaset erdeminden koparılarak siyasetçilerin tıynet ve
cibilliyet rayına sokulmuştur.
Bu
durumların hiçbiri yargı erkini ilgilendirmez. Bu ülkenin kurucu partisine mensup
bir adam, terör örgütüyle iltisakını asla inkâr etmeyen bir partiye kendi
iktidarında bakanlık vereceğini söylemekten çekinmiyorsa, bu ifadeye önce kendi
partisinden tepki gelip o adam disipline sevk edilerek partisinden ihraç
edilmiyorsa, bunlara müdahale etmesi için yargı erkini beklememize gerek
yoktur.
Türkiye’de
siyaset, sorgulanır bir konumdadır. Ve hiç bu kadar iğrençleşmemiştir!
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ise bu tür davranışlara karşı boş boş
bakmaktadır. Zira hesabın yeri yargı değil, evvelâ ülke siyasetinin merkezi
olan Meclis’tir.
Türkiye’nin
bütün siyâsî partilerini, HDP Genel Merkezi önünde protestoya davet ediyorum.
HDP’yi ise, bu ülkede siyaset yapmak istiyorsa, Sezai Temelli adlı provokatörü
disipline sevk etmesini, görevlerinden istifasını istemesini ve gelecekte bu
tür provokasyonlara imza atacak tüm kadrolarına ayar çekmesini istiyorum.
HDP,
Türkiye’de güttüğü siyasetin son günlerini yaşamaktadır. Görmelidir ki,
yurtdışından güvendikleri tarafından satılmıştır. Yurtiçindeki destekçileri de
satacaklardır. Bu ülkede en azından çoluk çocuklarının rahat bir şekilde
yetişmelerini ve de sahip oldukları menkul ve gayrimenkulleri yine kendi
hesaplarında görmek istiyorlarsa, bu sese kulak versinler. Değilse, çok canları
yanacak. Hani o anketlerde gördükleri yüzde 12’lik oy oranları var ya, o oranı
sağlayacak hiçbir irade kalmayacak arkalarında. Zira Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, etraflarını kuşatmış durumda.
Yukarıda
sorduğum sorular var ya, onların her birinin cevabı var. Her birini o vekilliği
düşürülen kişiden alabilirler.
Dört
soruyu da ayrı ayrı sormalarına gerek yok. Sorarlarsa aynı cevabı alacaklar:
“Satıldık!”
E
kusura bakmasınlar, iki şey satılır da kucak kucak dolaşır: Biri pazar malı,
biri de…
Haydi bakalım…