Memleket yıkmaya hevesli muhalefet siyaseti

HDP, Türkiye’de güttüğü siyasetin son günlerini yaşamaktadır. Görmelidir ki, yurtdışından güvendikleri tarafından satılmıştır. Yurtiçindeki destekçileri de satacaklardır. Bu ülkede en azından çoluk çocuklarının rahat bir şekilde yetişmelerini ve de sahip oldukları menkul ve gayrimenkulleri yine kendi hesaplarında görmek istiyorlarsa, bu sese kulak versinler. Değilse, çok canları yanacak. Hani o anketlerde gördükleri yüzde 12’lik oy oranları var ya, o oranı sağlayacak hiçbir irade kalmayacak arkalarında. Zira Türkiye Cumhuriyeti Devleti, etraflarını kuşatmış durumda.

DÜNYANIN hangi ülkesini takip ediyorsam, tek partili bir sistem var olmadıkça, her birinde iktidarın icraatının muhalefet tarafından beğenilmediğini gördüm, görüyorum.

Ancak ya Türkiye dünyada değil ya da Türkiye’de dünyadaki siyaset şartları işlemiyor.

HDP’den hasbelkader milletvekili seçilmiş birinin geçtiğimiz aylarda milletvekilliği düşürülmüştü. Apar topar yargılanmadan kaçmak üzere kayıplara karışmıştı. İzinin Norveç’te olduğu belirlenmişti. Ki…

Vekilliği düşürülen isim İstanbul Silivri’deki bir dinlenme tesisinde, yurtdışına kaçmak üzereyken yakalandı.

Asıl dert edindiğim konuya geçmeden evvel bir iki sorunun aklıma takıldığını söylemeliyim.

Birincisi şu: Vekilliği düşürüldükten sonra Norveç’te görülmüştü de bu isim nasıl Silivri’de yakalandı?

İkincisi: Gerçekten Norveç’te idiyse Türkiye’de hakkında yakalama kararı çıkarılmış olmasına rağmen Türkiye’ye nasıl girdi?

Üçüncüsü: Gerçekten Norveç’te idiyse Norveç neden korktu ki vekilliği düşürülen kişi o ülkeden gönderildi veya Norveç makamları ne yaptı ki o kişi Norveç’ten ayrılmak zorunda kaldı?

Dördüncüsü: Gerçekten Norveç’te değildi ise, o haberler niçin servis edilmişti?

Bu sorular yanıt bekliyor. Şimdi gelelim asıl derdimize…

HDP Van Milletvekili Sezai Temelli, bu vekilliği düşürülmüş kişinin yakalanması üzerine sosyal medyadan diyor ki, “Memleketi başınıza yıkacağız”.

Sonra da aynı paylaşımına güya ek yaparak kıvırıyor bir de “anadili Türkçe olanlar” için: “Başına musallat olmak anlamında…”

Dünyanın hiçbir ülkesinde, bir siyâsî parti, iktidarda veya muhalefette bulunduğu esnada, üzerinde siyaset güttüğü ülkeyi yıkmaktan bahsetmez. Dünyanın hiçbir ülkesinde, Türkiye hariç, bir siyâsî parti, üzerinde bulunduğu ülkeyi yıkmaktan bahsetmiyor.

Dünyanın hiçbir ülkesinde siyaset, hukuken “terör” kavramıyla ilintisi olan örgütlerle yan yana gelmiyor. Gelmediği gibi, üzerinde yaşadığı ülkeye meydan okumuyor.

Peki, neden Türkiye’de böyle?

Bu hem kel, hem de fodulların güvendikleri şey ne? Dâvâlarına olan inanç, yurtdışından aldıkları garanti, hangisi?

Ne dâvâlarına olan inançları, ne de yurtdışından aldıkları bir garanti onları böyle konuşturuyor. Onlar, vallahi de, billahi de, sahip oldukları köpek korkaklığıyla davranıyorlar. Bunun başka bir izahı olamaz.

Yurtdışında dayandıkları güçler kendileriyle dalga geçiyor. Onların kucaklarında ilelebet yaşamayacaklarını onlar da biliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de yüzlerini dönemiyorlar. Bu kadar herzeden sonra sıkar tabiî! O yüzden bütün yolları tıkalı.

Yargının ne işi varmış, yargı çalışmıyormuş… Hikâye!

Türkiye’de siyaset kurumunun kendi kendisine hesap kesmesi şart olmuştur. Bu durumun yol haritası, Siyâsî Partiler Kanunu ile Seçim Yasası’na dayanmak zorundadır.

Türkiye’de siyâsî partiler, vatandaşın oyunu, vatandaştan aldığı parayla istemektedir. Bundan daha saçma bir durum dünyanın hiçbir yerinde yoktur.

Türkiye’de siyâsî partiler, siyaset erdeminden koparılarak siyasetçilerin tıynet ve cibilliyet rayına sokulmuştur.

Bu durumların hiçbiri yargı erkini ilgilendirmez. Bu ülkenin kurucu partisine mensup bir adam, terör örgütüyle iltisakını asla inkâr etmeyen bir partiye kendi iktidarında bakanlık vereceğini söylemekten çekinmiyorsa, bu ifadeye önce kendi partisinden tepki gelip o adam disipline sevk edilerek partisinden ihraç edilmiyorsa, bunlara müdahale etmesi için yargı erkini beklememize gerek yoktur.

Türkiye’de siyaset, sorgulanır bir konumdadır. Ve hiç bu kadar iğrençleşmemiştir!

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ise bu tür davranışlara karşı boş boş bakmaktadır. Zira hesabın yeri yargı değil, evvelâ ülke siyasetinin merkezi olan Meclis’tir.

Türkiye’nin bütün siyâsî partilerini, HDP Genel Merkezi önünde protestoya davet ediyorum. HDP’yi ise, bu ülkede siyaset yapmak istiyorsa, Sezai Temelli adlı provokatörü disipline sevk etmesini, görevlerinden istifasını istemesini ve gelecekte bu tür provokasyonlara imza atacak tüm kadrolarına ayar çekmesini istiyorum.

HDP, Türkiye’de güttüğü siyasetin son günlerini yaşamaktadır. Görmelidir ki, yurtdışından güvendikleri tarafından satılmıştır. Yurtiçindeki destekçileri de satacaklardır. Bu ülkede en azından çoluk çocuklarının rahat bir şekilde yetişmelerini ve de sahip oldukları menkul ve gayrimenkulleri yine kendi hesaplarında görmek istiyorlarsa, bu sese kulak versinler. Değilse, çok canları yanacak. Hani o anketlerde gördükleri yüzde 12’lik oy oranları var ya, o oranı sağlayacak hiçbir irade kalmayacak arkalarında. Zira Türkiye Cumhuriyeti Devleti, etraflarını kuşatmış durumda.

Yukarıda sorduğum sorular var ya, onların her birinin cevabı var. Her birini o vekilliği düşürülen kişiden alabilirler.

Dört soruyu da ayrı ayrı sormalarına gerek yok. Sorarlarsa aynı cevabı alacaklar: “Satıldık!”

E kusura bakmasınlar, iki şey satılır da kucak kucak dolaşır: Biri pazar malı, biri de…

Haydi bakalım…