KARABAĞ’ı işgalden
kurtarma operasyonunun başladığı ilk günden itibaren aynı sözleri işitiyor,
aynı notları okuyordum. Peki, Karabağ’ın anlamı neydi? Ermenistan’ın sürekli
iddia ettiği ve zaferden sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Harada
galdı statüsün?” diyerek ifade ettiği “statü”den maksat neydi? İki tarafın
iddialarının tarihteki yeri, SSCB’nin ve dolayısıyla Rusya’nın bölgede kurmak
istediği entrik hâkimiyet nasıl oluşmuştu? İşte bu sorulara ayrıca cevaplar
arıyordum!
Tanıştığım
ilk günden itibaren Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, İran, Afganistan,
Pakistan ve diğer Türk devletleri özelinde Kafkasya ve Orta Asya konusunda
sadece belgelerle konuşarak birçok ünlü tarihçiyi de hayretler içinde
bıraktığına bizzat şâhit olduğum ve öz bir Anadolu evlâdı olarak çok sevdiğim
Mehmet Poyraz ağabeyim ile Karabağ’a dair gerçekleştirdiği söyleşinin ikinci
bölümünü arz ederim efendim…
***
Efendizâde
Mehmed Şerif Efendi’nin kaleminden “Azerbaycan ve İnkılâbı”, çok kıymetli bir
belge!
·
Kafkasya’daki
meseleye dair yeni belgeler var mı?
Eski
Dârü’l-Muallimîn (Öğretmen Okulu) ve Mekteb-i Sultanî müdürlerinden
Azerbaycanlı Efendizâde Mehmed Şerif Efendi, 1921 yılında kaleme aldığı
“Azerbaycan ve İnkılâbı” adlı çalışmasında Nuri Paşa’dan Mustafa Kemal Paşa’ya
kadar pek çok kişinin Azerbaycan hakkındaki tavrına yer vermiştir.
Çalışmasında
bölgeye dair önemli notlar da düşen Mehmed Şerif Efendi, Bakü Bolşeviklerin
eline geçinceye kadar orada yaşamış, rejim değişikliği sonrası ise İstanbul’a
dönerek eğitim camiasında çalışmalarını yürütmüştür. Günümüze kadar pek
bilinmeyen bir eserinin, geçtiğimiz Kasım ayında günümüz Türkçe alfabesiyle
baskısı yapıldı. Dönemi bir nebze de olsa aydınlatan ve 99 yıl sonra ilk kez, tarihçi
Mustafa Armağan’ın girişimleriyle çevirisi yapılıp basılan “Azerbaycan ve
İnkılâbı”, Derin Tarih dergisi tarafından da okurlarına hediye edilmiştir.
Bu
eserde bazı Türk subayları ile dönemin Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Hükûmeti’ne
eleştiriler getirilirken, bölgeye dair bilgiler de verilirmiştir. Eserinde bazı
Türk subaylarının desteğiyle Bakü’nün Bolşeviklerin eline geçtiğini de söyleyen
Mehmed Şerif Efendi, “Osmanlı Türklerinin eli ve Mehmetçiklerin kanı ile dört
sene mukaddem teşkil eden Azerbaycan Türk Hükûmeti’nin ölümünde de kendilerini
Türk addedip Türklükle hiçbir alâkaları olmayan birkaç Türk zâbitanın da
parmağı bulundu. Rusları Azerbaycan’a sokmakla kendileri için bir mevki temin
etmek isteyen bu adamlar, hiçbir mevkie varamadan Ruslar tarafından da tard
edildiler (uzaklaştırıldılar). Bu sözleri söylemekle Azerbaycan Hükûmeti’nin
kabahatlerini setretmek (örtmek) fikrinde değilim. Azerbaycanlılar kendi
kendilerini idare etmeye alışmamış olduklarından pek çok hatâlarda bulundular. Fakat
yine oralara giden Türk zâbitanının kabahatleri de affedilemeyecek derecede
büyüktür” der.
·
Karabağ’daki özerk
bölgenin oluşturulma amacı neydi?
1920’de
Rus Bolşeviklerinin Bakü’yü işgal etmesiyle, diğer bir deyişle Müslüman
Bolşeviklerin ülkeyi Moskova’ya teslim etmesinin ardından, Neriman Nerimanov
başkanlığında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Ermenistan
ile Gürcistan’ın da Bolşeviklerin eline geçmesiyle buralarda da Sovyet
Sosyalist Rejimi hayata geçirilir. Bu devletler oluşturulur ama sınırları net
değildir. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan topraklarında dağınık hâlde yaşayan
Ermenilerin varlığı ve Ermenistan’ın Gürcistan ile Azerbaycan’ın arasında
olması, sınırların netleşmesini zorlaştırmaktadır. Başta Karabağ olmak üzere
Nahcivan ve Zengezur, Ermeniler ile Azerbaycan arasındaki sınır anlaşmazlığında
başı çekmektedir.
Ermenilerin
buralarda hak iddia etmeleri çözümü zora sokmaktaydı. Bu sınır meselesini
çözmek için Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreterliği tarafından bir
komisyon kurulur. 25-27 Haziran 1921 günleri Tiflis’te toplanan komisyonda
Ermeni temsilci, Ermenilerin çoğunlukta olduğunu iddia ederek Yukarı Karabağ
ile Ahilkelek’in kendilerine verilmesini ister. Azerbaycan ve Gürcistan
temsilcileri Ermenilerin isteğine karşı çıkarlar. Komisyondan bir karar çıkmaz.
Konu Moskova’ya, Stalin’e taşınır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
(SSCB) lideri Stalin, sınır meselesini kendince çözmüştür. 4-5 Temmuz 1921’de
Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi Kafkasya Bölge Bürosu, Stalin’in de nezâret
ettiği toplantıda, Müslümanlar ile Ermeniler arasında barışın tesis edilmesi,
Yukarı Karabağ ile Aşağı Karabağ arasındaki ticârî ilişkilerin korunması adına,
Yukarı Karabağ’ın geniş bir muhtariyet olarak Azerbaycan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer almasına karar verilir. Ermenilerin
Karabağ’ı bölme girişimleri boşa giderken, Karabağ topraklarının asıl sahibinin
Azerbaycan olduğu da onaylanmış olur.
24 Ekim günü Dağlık Karabağ’ın sınırlarının tespiti için komisyon kurulur. Dağlık Karabağ Muhtar Vilâyeti, 24 Temmuz 1923 tarihinde resmen Azerbaycan’a bağlanır. Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasındaki sınırın da bir koridor ile ayrılmasına özen gösterilir. Karabağ’ın bu şekilde olması ne Azerbaycanlıları mutlu eder, ne de Ermenileri. Burada asıl kazanan, Moskova’dır! İki tarafı da memnun etmeye çalışarak kendisine küstürmemeye gayret ederken, eline de bir koz geçirmiştir. Rusya, Dağlık Karabağ meselesini değişen koşullara göre gündeme getirerek iç politik meselelerinde, Azerbaycan ve Ermenistan üzerinde tahakküm kurmak için kullanmıştır.
Karabağ’ın
işgalinde Ermenilere Kızıl Ordu desteği
·
Ancak günümüzde
sona eren ve 30 yıl süren işgal nasıl başladı?
Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılma sürecine girdiği 80’li yılların
sonundan itibaren Ermenistan Devleti, nüfusun çoğunluğunun Ermenilerin
oluşturmasını gerekçe göstererek Dağlık Karabağ Bölge Yönetimi’nin
Azerbaycan’dan ayrılarak Erivan’a bağlanmasını talep etmeye başlar. Sovyet
yönetimi boyunca bu taleplerini ara ara gündeme taşıyan Ermeniler, 80’lerin
sonunda birliğin gücünün zayıflamasıyla taleplerini yüksek sesle dillendirmeye
başlamışlardır.
1991’de
Dağlık Karabağ Bölge Yönetimi, aldığı kararla Dağlık Karabağ Özerk
Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ve bağımsızlığını ilân ettiğini açıklar. Bugüne
kadar hiçbir devlet tarafından tanınmayan bu sözde devletin toprakları resmen
Azerbaycan’a aittir ve Bakü, bu kararı tanımayarak şiddetle karşı çıkmıştır.
Gösteriler ve çatışmalar derken, Ermeniler, Kızıl Ordu askerlerinin de
yardımıyla Dağlık Karabağ’ı ve Azerbaycan’ı işgale başlayarak, 1991’de
Hankendi’ni, 1992’de Şuşa ve Hocalı’yı ele geçirir. Ardından Laçin, Hocavend,
Kelbecer ve Ağdere’yi de işgal ederler. 1992’nin Şubat ayında Ermeniler tarafından
gerçekleşen Hocalı Katliamı’nda 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613
Azerbaycanlı şehit olmuştur.
1993’te
Ağdam’ı işgal eden Ermeniler, sırasıyla Cebrail, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan
şehirlerini de ele geçirirler. Ermeniler bu işgal esnasında Türklere karşı
korkunç katliamlar gerçekleştirirken, Azerbaycan topraklarının da yüzde
yirmisini işgal ederler. 1 milyona yakın Azerbaycanlı, yaşadıkları bölgeleri
terk etmek zorunda kalır.
·
30 yıl süren savaş
ve çözüm yollarından da kısaca bahseder misiniz?
12 Mayıs 1994 tarihinde Ermenistan ile ateşkese imza atan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, kısa bir sürede Azerbaycan’ın iç siyâsetinde istikrarı yakalamasını sağlamıştır. Karabağ meselesinin çözümü için kolları sıvayan Aliyev, AGİT’in yanı sıra başka ülkelerle de görüşmelerde bulunarak plânlar hazırlanmasına öncülük eder. Ancak Minsk Grubu’nda süren barış görüşmelerinde sürekli olarak Ermenistan’ın karar değiştirmesi ve BM’ye üye devletlerin çözüm için ciddî adımlar atmamasından dolayı bir sonuç alınamaz. AGİT Minsk Grubu Eş Başkanları ABD, Rusya ve Fransa, Karabağ meselesini ötelemekten başka bir faaliyet yapmamıştır. Bölgedeki gergin ortam elbette bunlar dolayısıyla Batı’nın işine gelmekteydi.
Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Hattı, TANAP Güney Kafkasya Doğalgaz Hattı ile Türkiye’nin de ülkeye ulaşmak için Gürcistan üzerinden kullandığı Bakü karayolu da Tovruz’dan geçmektedir.
“Şuşa
sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Kafkasya’nın incisidir”
·
Azerbaycan’ın
Karabağ Zaferi’ne giden süreci nasıl yorumluyorsunuz?
2020’nin
Temmuz ayına kadar Ermenistan ve Azerbaycan arasında yüzlerce çatışma
yaşanırken, binlerce insan hayatını yitirmiştir. Ermeniler onlarca defa
ateşkesi ihlâl ederek uluslararası hukuku da, savaş hukukunu da çiğnemiştir.
12
Temmuz 2020 tarihinde, Azerbaycan cephe hattından hayli uzak olan ve Karabağ’ın
kuzeyinde yer alan, ülkenin de Batı’ya açılan kapısı konumundaki enerji
hatlarının geçtiği Tovuz bölgesine topçu ateşi ve ağır silahlarla bir saldırı
gerçekleştirdi Ermenistan. Böylece Ermeniler, uzun yıllardan sonra ilk defa
cephe hattından başka bir bölgeye saldırı düzenlemiş oldular.
Azerbaycan’ın
batıyla olan karayolu bağlantısı, uluslararası doğalgaz ile petrol hatları
Tovuz üzerinden sağlanmaktadır. Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı,
Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Hattı, TANAP Güney Kafkasya Doğalgaz Hattı ile
Türkiye’nin de ülkeye ulaşmak için Gürcistan üzerinden kullandığı Bakü karayolu
da Tovruz’dan geçmektedir.
18
Temmuz’a kadar devam eden ve Ermenistan adına sonun başlangıcı sayılan Tovuz
saldırısına Azerbaycan Ordusu yanıt vermekte gecikmedi. Bu arada çatışmalar
boyunca Türk F-16’ları Ermenistan sınırı boyunca uçuşlar gerçekleştirirken,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Azerbaycan’ın yanında olduğunu bildiren
mesajları peşi sıra yayınladı. Tovuz saldırısını, “Ermenistan çapını aşıyor”
sözleriyle yorumlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı açıklamada Ermenistan’ın
sürekli Azerbaycan’ın sivil bölgelerine saldırdığını belirterek Türkiye’nin
destek olacağını da, “Biz kardeş Azerbaycan’ı kesinlikle yalnız bırakmayacağız
ve her türlü desteği vereceğiz” diyerek deklare etti.
23 Temmuz 2020 günü Rusya ile Ermenistan’ın ortak bölgesel hava savunma sistemi tatbikatı yaptığını, Ermenistan Savunma Bakanlığı duyurdu. Bunun üzerine Türkiye-Azerbaycan askerî birlikleri, 29 Temmuz’dan Eylül ayı başlarına kadar süren, Nahcivan’ın da yer aldığı Azerbaycan topraklarında bir dizi ortak tatbikat gerçekleştirdi.
Öte yandan Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasında karayolu bağlantısı da gündeme geldi. Ermenistan’ın güneyindeki İran sınırından Rus askerlerinin bulunacağı bir koridor açılarak Nahcivan üzerinden Türkiye ve Azerbaycan birleşmiş olacak.
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki en büyük savaş, 27 Eylül
2020’de başladı. Ermenistan’ın saldırısıyla başlayan ve Azerbaycan’ın ilk
anlardan itibaren her Ermeni saldırısı sonrası misliyle karşılık verdiği bu
savaş, 10 Kasım 2020’de, Rusya’nın araya girmesi ve Ermenistan’ın teslimiyet
anlaşmasını imzalamasıyla sona erdi.
Azerbaycan’ın başta Gence olmak üzere Bakü civarındaki sivil
yerleşim alanlarına Ermenilerin balistik füzelerle saldırması, onlarca Azerbaycanlı
vatandaşın hayatına mâl olurken, Ermenistan, dünyanın gözü önünde insanlık ve
savaş suçu işlemiştir. Cephe hattından ziyâde yerleşim yerlerini hedef alan
Ermenistan ordusu, misket bombalarının yanı sıra füze ve roketlerle sivil
Azerbaycanlılara saldırmaktan hiç çekinmemiştir.
Ancak Azerbaycan Ordusu bu kez çok kararlıydı. Topraklarını, Karabağ’ı
işgalden kurtarmaya yeminliydi. Savaşın her gününde kendisine ait toprakları
bir bir işgalden kurtaran Azerbaycan, 8 Kasım’da Şuşa’yı esâretten kurtarmıştır.
Karabağ’ın kalbi, Azerbaycan’ın kültür şehri olan Şuşa’nın alınmasından sonra Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev’in, “Şuşa’nın
Azerbaycan tarihinde özel yeri var. Şuşa sadece Azerbaycan’ın değil, tüm
Kafkasya’nın incisidir. 28 yıl sonra Şuşa’da ezan sesi duyulacak” ifadesi
dikkat çekicidir.
Bir de, Rusya’nın sivil havayolu ile İran toprakları
üzerinden Ermenistan’a yardım etmesi de işe yaramadı. 9 Kasım’ı 10 Kasım’a
bağlayan gece Başbakan Nikol Paşinyan, Azerbaycan’a ülkesinin teslim olduğunu,
imzaladığı anlaşmayla bildirmiştir. Paşinyan, teslimiyet anlaşmasını -malûm- sosyal
medya hesabından, “Rusya ve Azerbaycan Devlet Başkanları ile Karabağ Savaşı’nın
sonlandırılmasına ilişkin bir anlaşma imzaladım. Zaten yayınlanan açıklamanın
metni benim ve halkımız için inanılmaz acı verici” diyerek duyurdu.
Teslimiyet anlaşmasına göre Ermeniler, işgal ettikleri bütün
Azerbaycan topraklarından kademeli olarak çekilecek. Karabağ, Dağlık Karabağ ve
diğer bölgeler en son 1 Aralık 2020 gününe kadar boşaltılarak Azerbaycan’a
teslim edilecek. Anlaşmaya dâhil olan Rusya ise bölgede sadece Rus askerlerinin
olacağı barış gücünü öneriyor. Anlaşmanın ertesi günü bir miktar Rus askeri
Karabağ’a giderek görevine başladı ancak Türkiye’nin bu süreçte nerede duracağı
tartışmalı. Türkiye de barış gücünde yer alacağı ısrarla belirtiyor, ama
Moskova, Türklerin sadece Azerbaycan topraklarında olmasından yana…
Öte yandan Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasında
karayolu bağlantısı da gündeme geldi. Ermenistan’ın güneyindeki İran sınırından
Rus askerlerinin bulunacağı bir koridor açılarak Nahcivan üzerinden Türkiye ve
Azerbaycan birleşmiş olacak. İkinci karayolu bağlantısınınsa yıllar önce aktif
olan Laçin Koridoru’nun tekrar açılmasıyla gerçekleşecek olması önemli. Yine
Ruslar burada da gözlemci ve barış gücü olarak bulunmak istiyorlar. Türkiye’nin
bölgede olmasından huzursuz olduklarını gizlemekten çekinmiyorlar.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin devlet televizyonu Rossiya 24’te, 17 Kasım 2020 günü yaptığı konuşmada, Karabağ’ın daima Azerbaycan’ın bir parçası olduğunu ve Karabağ’da Ankara’nın uluslararası hukuku ihlâl etmekle suçlanamayacağını belirtmiştir. Türkiye’nin hiçbir zaman Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’a destek olduğunu gizlemediğine de dikkat çeken Putin, Ermenistan’ın 10 Kasım Anlaşması’nı kabul etmeme ihtimâlini de “Ermenistan için intihar olurdu” şeklinde yorumlamıştır. Putin ayrıca, Azerbaycan’ın da gücünü ve bölgenin yeni oyun kurucusu olduğunu şu ifadeleriyle onaylamış olur: “Azerbaycan Ordusu, Şuşa’yı kontrol altına aldı. Paşinyan’ın da dürüstçe söylediği gibi, durum Ermeni tarafı için çok kritikti. Artık saatleri sayıyorlardı. Hankendi alınmak üzereydi, ilerleme sürebilirdi. Bu koşullarda derhâl ateşkesin sağlanması Ermeni tarafının çıkarınaydı. Aksi takdirde intihar olurdu. Başbakan Paşinyan elbette çok zor durumdaydı; zaten üçlü açıklama öncesindeki ve bugünkü gerçek tabloyu, gerçek durumu anlattı. Buna ekleyecek bir şeyim yok. Gerçeği söyledi.”
·
Peki, Azerbaycan,
bölgedeki yeni oyun kurucular arasında yer alır mı?
Bugün
gördüğümüz Azerbaycan, eski Azerbaycan değildir. Bu savaşta, Türkiye’nin hem
lojistik, hem de mânevî destek verdiği Azerbaycan, bundan böyle bölgenin oyun
kurucuları arasında haklı olarak yerini alacaktır. Bölgenin yeni aktörleri arasında
bundan böyle Azerbaycan da olacaktır. Teslim olarak diz çöken Ermenistan’ın bu
hâli, bu hakikate işâret etmektedir. Zira Kafkasya’nın Kudüs’ü Karabağ’da yaşanan
savaş, sıradan bir savaş değildi. Batı’nın Kafkasya stratejisi olarak
değerlendirebileceğimiz bu savaş, bir yandan Doğu-Batı çarpışması olurken,
bölgedeki enerji kaynakları sebebiyle de sinir harbinden ibâretti.
Ayrıca
bu değerlendirmeme yakın bir benzetmeyi, Genel Yayın Yönetmenliğini Fatih
Bayhan’ın yaptığı, benim de Yayın Koordinatörü olduğum ve yazılarımla katkı
sağlamaya çalıştığım Sebilürreşad dergisinin geçtiğimiz Kasım ayı sayısının
kapağında da yer almıştır. Sebilürreşad’ın bu sayısının kapağında, Mütareke Dönemi’nde
İngilizlerin İstanbul’da ve bölgede yaptıklarına vurgu yapılarak şu ifadelere
yer verilmiştir: “Yeni karargâh: Karabağ... Kahramanları siyâsetle tutsak
ettiğiniz Bekir Ağa Koğuşu kapandı!”
Bu
ifadelerle “Bakü Fatihi”, Kafkas İslâm Ordusu Komutanı Nuri Paşa ile diğer
kahramanların siyâsetle tutsak edildiği Bekir Ağa Bölüğü Koğuşu’nun kapatıldığı
hatırlatılırken, yeni karargâhın da artık Karabağ olduğuna dikkat çekilmeye
çalışılmıştır.