Mehmet Poyraz: “Bölgenin yeni aktörü, artık Türkiye ve Azerbaycan’dır!”

Bugün gördüğümüz Azerbaycan, eski Azerbaycan değildir. Bu savaşta, Türkiye’nin hem lojistik, hem de mânevî destek verdiği Azerbaycan, bundan böyle bölgenin oyun kurucuları arasında haklı olarak yerini alacaktır. Bölgenin yeni aktörleri arasında bundan böyle Azerbaycan da olacaktır. Teslim olarak diz çöken Ermenistan’ın bu hâli, bu hakikate işâret etmektedir. Zira Kafkasya’nın Kudüs’ü Karabağ’da yaşanan savaş, sıradan bir savaş değildi. Batı’nın Kafkasya stratejisi olarak değerlendirebileceğimiz bu savaş, bir yandan Doğu-Batı çarpışması olurken, bölgedeki enerji kaynakları sebebiyle de sinir harbinden ibâretti.

KARABAĞ’ı işgalden kurtarma operasyonunun başladığı ilk günden itibaren aynı sözleri işitiyor, aynı notları okuyordum. Peki, Karabağ’ın anlamı neydi? Ermenistan’ın sürekli iddia ettiği ve zaferden sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Harada galdı statüsün?” diyerek ifade ettiği “statü”den maksat neydi? İki tarafın iddialarının tarihteki yeri, SSCB’nin ve dolayısıyla Rusya’nın bölgede kurmak istediği entrik hâkimiyet nasıl oluşmuştu? İşte bu sorulara ayrıca cevaplar arıyordum!

Tanıştığım ilk günden itibaren Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, İran, Afganistan, Pakistan ve diğer Türk devletleri özelinde Kafkasya ve Orta Asya konusunda sadece belgelerle konuşarak birçok ünlü tarihçiyi de hayretler içinde bıraktığına bizzat şâhit olduğum ve öz bir Anadolu evlâdı olarak çok sevdiğim Mehmet Poyraz ağabeyim ile Karabağ’a dair özel bir söyleşi gerçekleştirdim. Arz ederim efendim…

***

Karabağ’ın ilk yerleşimcileri, Milât öncesi 4000 yılında, Hazar’ın güneyinden bölgeye gelen Hurrilerdir. Karabağ’ın o dönemki adı da “Artsak” idi ve bu isim Türkçeydi. 

“Bölgenin coğrafî konumu stratejik ve ilk yerleşimcileri dahi Türklerdir”

·       Öncelikle Karabağ’ı tarihî ve coğrafî anlamda analiz eder misiniz?

Dağlık bir yapıya sahip olan Karabağ’da dört mevsimin özelliklerini aynı zamanda diliminde hissetmek mümkündür. Azerbaycan sınırları içerisinde, Kura ve Aras ırmakları ile Gökçegöl arasındaki bölgede yer alan Karabağ’ın adı da ilk kez 14’üncü yüzyılda kullanılmaya başlanır. Bu isimden önce bölgeye Gerger, Guger, Uti, Utik, Udin, Otena, Kara Karalar veya Arsak gibi isimler de verilir.

“Karabağ” kelimesi, Türkçedeki “kara” ile Farsçadaki “bağ” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Ağdam, Terter, Yevlah, Fuzuli, Beylegan, Kubatlı, Cebrail, Mingeçevir, Ağcabendi, Hocavend, Şuşa, Hankendi, Laçin, Kelbecer, Hanlar, Gorus, Akdere, Bedre, Zengezur ve Hagdrut bölgelerini içine alan Karabağ’ın toplam yüzölçümü 18 bin kilometrekaredir.

Karabağ’ın ilk yerleşimcileri, Milât öncesi 4000 yılında, Hazar’ın güneyinden bölgeye gelen Hurrilerdir. Karabağ’ın o dönemki adı da “Artsak” idi ve bu isim Türkçeydi. Bu, bölgede yine Türklerin yaşadığına işârettir. Urartuların, Sakaların, Arsakların, Albanların, Sasanilerin, Hun Türklerinin, Hazar Türklerinin, Selçukluların ve Arap İslâm ordularının gelip yerleştiği Karabağ’da bu saydığımız medeniyetler döneminde Ermenilerin ne beyliği, ne de devletleri olmuştur.

·       Kafkasya’ya İslâmiyet’in gelişi ve bölgeye etkisi nasıl başladı?

Arap-İslâm orduları, 642 yılında Şam Valisi Muaviye tarafından bölgeye gönderildiklerinde, Mesleme oğlu Habib ile Rabia oğlu Selman’ın sevk ve idaresinde Anadolu üzerinden Kafkasya’ya girmiş, Azerbaycan’ın fethinden sonra güneye yönelerek Karabağ’a da hâkimiyet kurmuşlardı. İlk gelişlerinde mevcûdiyeti 8 bin olan Arap-İslâm ordularına takviye güç olarak, 646 yılında 2 bin asker daha yollanır. Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’daki Müslümanlar, İslâmiyet’in yayılması adına Arap-İslâm ordularına önemli yardımlarda bulunurlarken, Karabağ ve Nahcivan’da Müslüman egemenliğinin oluşmasına da katkı sağlarlar.

Oğuz Türkleri döneminde, 753 yılında, Muhammed oğlu Mervan, ordusuyla Kafkasya’ya gelmiş, Karabağ’ı merkeze alarak burayı kendisine karargâh yapmıştır. Mervan, Karabağ’dan İdil-Ural sahasına seferler düzenleyerek buralardaki Türklerin İslâmiyet’e geçmesini sağlar.

“Can çıkar, huy çıkmaz”

·       Peki, Kafkasya’daki ilk Ermeni faaliyetini anlatır mısınız?

Abbasîler döneminde, Karabağ’da Türkler ile Arapların dostluğunu sağlamlaştıracak önemli bir evlilik gerçekleşir. Azerbaycan Valisi Yezid, Hazar Kağanı Bağatur’un kızı ile evlenir. Bir müddet sonra Bağatur’un kızı öldürülür. Türk-Arap dostluğunu bitirecek olan cinayetin faili bir Ermeni’dir. Hazarlıların buna tepkisi sert olur. 764 yılında Hazar Kağanı Hazemli Ast Tarkan, 10 bin kişilik ordusuyla Kafkasya’yı yerle yeksan ederek Arapların bölgedeki egemenliğine son verir. Cinayetin hemen ardından Bizanslılar devreye girer ve Güneydoğu Anadolu’da İslâm egemenliğine son vermek için çeşitli girişimlerde bulunurlar. O hâlde diyebiliriz ki, “Can çıkar da huy çıkmazmış”! “Bin yıl sonra bile değişen bir şey yoktur” cümlesini çok rahat ifade edebiliriz.

Bu arada, Bizans’ın girişimleri, Türklerden oluşan Abbasî ordusuyla engellenir. Bizanslıların Doğu Anadolu’dan Türkleri çıkarma plânları 1071 yılına kadar sürer. Bu cinayetin, bölgedeki Ermenilerin ilk eylemleri olduğunu varsayabiliriz.

·       1071’de Anadolu’ya Selçuklu damga vuracağına göre, Selçukluların Karabağ’a gelişinden de bahseder misiniz?

Selçuklular 1045 yılında, Gence’de Bizanslıları yenip bölgeyi hâkimiyetleri altına aldıklarında, buralarda ne Ermeni beyliği, ne de bir Ermeni devleti vardı. Abbasîlerden öncesinde de, sonrasında da Ermenilerin devletleşmedikleri gün gibi ortadadır. Fakat çok az da olsa bir Ermeni nüfusundan söz etmek mümkündür. Bunlar da daha çok Bizans’ın egemenliği altındaydı. Karabağ ve Kafkasya’da Selçukluların asıl hâkimiyetleri, Alparslan döneminde gerçekleşir.

Azerbaycan Beyi İbrahim Yenal ile Karabağ Beyi Kutalmış, birlikte hareket ederek Selçukluların bölgedeki hâkimiyetini kolay hâle getirirler. Karabağ, Nahcivan, Gence, Ağrı, Kars-Arpaçay ve Aras boyundaki bütün beylikler Selçuklulara katılır. Bu beylikler arasında Karabağlı Türk emirlerinden Tuğ ile Şeddatlardan Dvin Emiri Ebu’l-Esver de vardır.

26 Ağustos 1071’de, Malazgirt’te Bizanslıları mağlûp eden Selçuklular sayesinde bölgede Türklerin hâkimiyeti başlamış olur. Malazgirt Zaferi’nden bir yıl sonra Selçukluların lideri Alparslan öldürülür ve yerine oğlu Melikşah geçer. 1079 yılında Karabağ’a gelen Melikşah, kendisine bağlı Türk beylerini toplayarak ödüllendirir.

Selçuklu Devleti’nde iç karışıklıklar ortaya çıktığı dönemde devreye giren Kıpçaklar, 1121 yılında Kür ırmağı civarına kadar gelerek Karabağ’ı ele geçirirler. Büyük Selçuklu Devleti de yıkılışa doğru giderken Anadolu Selçukluları ise Haçlı Seferleriyle meşgul olduğundan, Karabağ ve çevresi Kıpçakların kontrolüne geçer. Azerbaycan atabeylerinden Şemseddin İldeniz, Müslüman Oğuzları bir araya getirerek Kıpçaklara saldırır ve Karabağ’ı egemenliğine katar.

·       Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hâkimiyeti nasıldı?

Akkoyunlu Devleti’nin çökmesiyle bölgede güçlenen Safevi Devleti, Karabağ ve civarını hâkimiyeti altına alır. Safevilerin Anadolu’ya doğru ilerlemesini önlemek adına Osmanlı Devleti hareket geçer. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail’i Çaldıran’da mağlûp eder. Osmanlı ordusu, Çaldıran Zaferi’nden sonra Karabağ, Revan ve Nahcivan’a girer.

Kafkasya, Osmanlı’nın her zaman ilgi odağında olmuştur. 1534 yılında Kanûnî Sultan Süleyman, ilk İran Seferi esnasında Şirvan Şahı İkinci Halil’i Osmanlı’ya bağlar. 1543 yılında Nahcivan’ı ele geçiren Serdar Makbul İbrahim Paşa, aynı yıl bölgeyi kaybeder. Safevi hükümdarı Şah Tahmasb, Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1548 yılındaki İkinci İran Seferi’ne kadar Karabağ’ın da yer aldığı Kafkasya’nın güneyine devamlı olarak akınlar düzenler. Safevilerin aldıkları bölgeler Kanûnî tarafından yeniden alınır ve şehir ile beyliklere, Osmanlı’ya bağlı beyler atanır. Güney Kafkasya’dan Osmanlı ordularının çekilmesiyle bölge yeniden İran taraftarlarının eline geçer. 1578’de Lala Mustafa Paşa, Posof, Ahıska, Hınıs ve Çıldır’ı fethederek Çıldır Eyaleti’ni kurar. Yine bu tarihlerde Gürcüler Osmanlı’ya ilhak edilir.

1588’in sonbaharında Osmanlı Seraskeri Serdar Ferhat Paşa tarafından Karabağ fethedilir. Bölgede, merkezi Gence olan Karabağ Eyaleti kurulur. Gence Beylerbeyliğine de Suhumlu Çerkez Haydar Paşa getirilir. Üçüncü Ahmet döneminde Osmanlı’nın bölgeye seferleri kesilir. Bu sıralarda Şirvan bağımsızlığını ilân eder. Şirvan’da, İran adına barışı sağlayacağını söyleyen Rus Çarı Birinci Petro bölgeyi yani Kafkasya’yı işgale başladığında Osmanlı da harekete geçer.

1724’te Fransa’nın arabulucu olduğu, Ruslar ile Osmanlılar arasında Kafkasya hususunda bir anlaşma yapılır. Buna göre Osmanlı Şirvan’ın bağımsızlığını tanırken, Karabağ ve Azerbaycan’ın diğer bölgeleri Osmanlı’ya bırakılır. 1735 yılında Rusya ile İran arasında yapılan Gence Anlaşması ile adı geçen yerler İran’a bırakılır.


Bugünkü sorunun temeli: Türkmençay Anlaşması

·       Ruslar bölgedeki demografik dengeyi nasıl değiştirdi?

Ruslar Karabağ ve çevresini, dolayısıyla tüm Kafkasya’yı işgal ederken, yaptığı eylemi de garanti altına alarak resmîleştiriyor. Yani, “Ben buraları işgal etmedim, sizler bana verdiniz” demeye getirerek önemli anlaşmalar yapıyor. Bunlar Karabağ Hanlığı ile yapılan Kürekçay, İran ile yapılan Gülistan ve Türkmençay Anlaşmalarıdır.

Sırasıyla anlaşmalardan bahsetmenin elzem olduğu kanaatindeyim; zira bunlar bilinmeden coğrafyayı anlamada eksik kalabiliriz.

Kürekçay Anlaşması’na bakalım… 1804 yılında Gence’yi işgal eden Rus Kafkas Ordusu, Karabağ Hanı İbrahim Han’a, Çar’a bağlılık göstermesi adına çağrı yapar. Önce bu çağrıyı dikkate almayan İbrahim Han, Rusya’ya karşı mücadelesine devam eder fakat bunun fazla uzun süremeyeceği kanaatine vararak 14 Mayıs 1805 tarihinde, Kürekçay’ın kıyısında Ruslar ile anlaşma imzalar. Anlaşmayla Karabağ Hanlığı, Çarlık Rusya hâkimiyetine girmiş olurken, ağır yaptırımları da beraberinde kabul eder. Buna göre İbrahim Han, Ruslara yıllık 8 bin altın ödeyecek, Karabağ’da bulunan Rus askerlerin her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak ve torununu da rehin olarak Rusya’ya verecektir. Öte yandan Hanlık, içişlerinde, yargıda ve gelirlerin kullanımında serbest olacaktır.

Kürekçay Anlaşması’yla Ermeniler başta olmak üzere Hıristiyanlar iskân edilmeye başlanır. 1805 yılından itibaren, çeşitli tarihlerde gerçekleşen Osmanlı-Rus, İran-Rus Savaşları sırasında Anadolu, İran ve Rus topraklarına kaçan Ermenilerin çoğu Karabağ Hanlığı’nda iskân edilir.

12 Ekim 1813 tarihinde Rusya ile İran’ı temsil eden Kaçarlar arasında imzalanan Gülistan Anlaşması’yla Karabağ Hanlığı, Rusların hâkimiyetine girmiş olur. Rusya’ya ait olduğu İran tarafından resmî olarak onaylanır. Karabağ Hanlığı, 1822 yılında eyalete dönüştürülür ve Ruslar tarafından yönetilmeye başlanır. Bu anlaşmayla Kuzey Azerbaycan ilk defa Rus topraklarına bırakılırken, Güney Azerbaycan da İran sınırları içerisinde kalmış olur. Dolayısıyla Karabağ’ın hâkimiyeti de Rusya’dadır.

Günümüze kadar gelen Karabağ meselesinin temelinde “Türkmençay Anlaşması” vardır! Rus-İran Savaşları sonrası 1828’de taraflar Türkmençay Anlaşması’nı imzalarlar. 

Gülistan Anlaşması’yla Karabağ ve civarına Ermeniler ile az sayıda diğer etnik kökenlere mensup vatandaşlarını da göç ettiren Rusya, bölgede Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine başlar. Bunu da daha çok Ermenilerin katkısı ile yapar. Bölgede Hıristiyanlaştırma sürecinde Ermeniler büyük rol üstlenirler.

Türkmençay Anlaşması’na gelince… Günümüze kadar gelen Karabağ meselesinin temelinde “Türkmençay Anlaşması” vardır! Rus-İran Savaşları sonrası 1828’de taraflar Türkmençay Anlaşması’nı imzalarlar. Hem Rus-İran Savaşları sırasında, hem de Türkmençay Anlaşması’ndan sonra Ermenilerin iskân edilmesi sürmeye devam eder. Bu anlaşmayla İran’dan 8 bin 249 Ermeni ailesi -bu da yaklaşık 40 bine tekabül eder- Karabağ, Erivan ve Şemahı bölgelerine iskân edilir. 1829’da Osmanlı-Rusya arasında imzalanan Edirne Anlaşması’yla da Anadolu’dan Güney Kafkasya’ya nakledilen binlerce Ermeni Erivan, Gence ve Tiflis’e yerleştirilmiştir. Bölgede demografik yapı kısa sürede değişir.

Çarlık Rusya, İran ile Osmanlı Devleti’nden göç ettirdiği Ermeniler ile Erivan ve çevresinde nüfusun artmasına neden olurken, aynı göç politikasını Karabağ’da da uygular. Ermenilerin bölgedeki nüfusu artmaya başlar. 1823 yılında Karabağ’ın başkenti Şuşa’da Ermeni nüfusu yüzde 27.5’tir. 1832 yılına gelindiğinde, Ermeniler nüfusun yüzde 44.9’unu oluşturur. Aynı dönem Karabağ genelinde ise Ermenilerin nüfus oranı yüzde 31.6 olur.

·       Karabağ Hanlığı’nın akıbeti ne oldu?

Kafkasya’daki hanlıkları kaldırmaya kararlı olan Rusya, sırayla bu plânlarını uygulamıştır. 1822’nin Kasım ayında Karabağ Hanlığı da ortadan kaldırılırken, yönetim doğrudan Çarlığa bağlanır ve Rus idare sistemi hayata geçirilmiş olur. Diğer hanlıklarda olduğu gibi Ruslar, Karabağ’a doğrudan müdahale etmez; Hanlık içerisinde zaten bir çekişme vardır. Mehdi Kul Han ile Cafer Ağa arasındaki sürtüşme Rusların lehine döndüğünden, Hanlıkta otorite boşluğu meydana gelir. Mehdi Kul Han, İran’a gitmekten başka bir yol bulamaz. İşte bu boşlukta Karabağ’ın kontrolü Ruslara geçmiş olur!

·       Kafkasya’daki katliamlar hangi boyuttaydı?

Karabağ’ın günümüze kadar sirâyet eden sorununun temelinin sağlamlaştırılması, Birinci Dünya Savaşı’nın son dönemlerine denk düşmektedir. Ermenilerin ısrarla hak iddia ettiği sözde topraklarının temeli Rusya’da Bolşeviklerin iktidara geldiği ve savaştan çekildiği günlerde atılmıştır. Bu arada Moskova yönetimi, 1920’nin ortalarında Kafkasya’da tam kontrolü ele alana kadar, Ermeniler bölgede korkunç katliamlar yapmışladır.

Karabağ ve Bakü başta olmak üzere Ermeniler binlerce Müslümanı/Türk’ü, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere katletmişlerdir. Bu katliamlar kimi zaman İngiliz ve Fransız eliyle olurken, kimi zamansa Bolşeviklerin eliyle gerçekleşmiştir. Ermenilerin buradaki gâyeleri Müslümanları buralardan, özellikle Karabağ’dan göçe zorlamaktan başka bir şey değildi. Öte yandan bu şekilde kendi nüfuslarını Karabağ’da arttırmaya çalışan Ermeniler, hiç acımadan Müslüman ahaliyi katletmişlerdir.

O ara Batı, Kafkasya’daki gelişmeleri yakından takip ettiğinden müdahale ediyor, bizzat Ermenilere yardım ederken de, bölgede haritaların yeniden çiziminde etnik grupların nüfusunu da dikkate alıyordu. Bunu bilen Ermeniler, Karabağ’ın demografik yapısıyla da oynamaya gayret ediyorlardı.

“Karabağ, Azerbaycan Hükûmeti’nin hakk-ı sarihidir, onsuz yaşayamaz!”

·       Nuri Paşa’nın çalışmaları durumu değiştirdi mi?

28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycanlıların bağımsızlığını ilân etmesiyle Mehmet Emin Resulzade’nin Cumhurbaşkanlığında, Azerbaycan Demokratik (Halk) Cumhuriyeti kurulur. Doğu’nun ve İslâm dünyasının ilk cumhuriyetidir aynı zamanda bu devlet. Azerbaycan Demokratik (Halk) Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti, kendi aralarında 8 Haziran 1918’de Batum Anlaşması’nı imzalar. Anlaşma maddelerinin biri de “dostluk ve karşılıklı yardım” içermekteydi. Bu maddeye göre Osmanlı Devleti, lüzum görüldüğünde Azerbaycan’a her türlü silah yardımını yapacaktı. Mehmet Emin Resulzade, bu maddeye dayanarak bölgedeki Ermeni katliamlarını önlemek adına Osmanlı’dan yardım ister. Kafkasya ile yakından ilgilenen Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın ivedilikle bölgeye askerî harekât için talimat vermesiyle Nuri Paşa komutasında Kafkas İslâm Ordusu teşkil edilir.

Karabağ üzerinden Bakü’ye hareket eden Kafkas İslâm Ordusu hayli mücadeleli günler geçirir. Kürdemir ve Bakü yakınlarında büyük çarpışmalar yaşanır. 15 Eylül 1918’de Bakü’ye giren Kafkas İslâm Ordusu, muhabereler esnasında bin 130 askerini de şehit verir. Şehitler arasında, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinin yanı sıra Filistin’den, Libya’dan, Suriye’den Osmanlı askerleri de vardır. Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslâm Ordusu’nun bölgeye girişiyle katliamların önü kesilmiştir.

15 Eylül 1918’de Bakü’ye giren Kafkas İslâm Ordusu, muhabereler esnasında bin 130 askerini de şehit verir. Şehitler arasında, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinin yanı sıra Filistin’den, Libya’dan, Suriye’den Osmanlı askerleri de vardır. Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslâm Ordusu’nun bölgeye girişiyle katliamların önü kesilmiştir.

·       İttihat-Terakki’nin hükûmetten çekilmesinin bölgeye yansıması nasıldı peki?

1918’in Ekim ayında Talat Paşa ve İttihat-Terakki Hükûmeti’nin istifasıyla Osmanlı’nın Kafkasya siyâseti de değişikliğe uğramıştır. Sadrazamlığa getirilen Ahmet İzzet Paşa, ilk iş olarak Kafkasya’yı ele alır.

Ahmet İzzet Paşa, Kafkas İslâm Ordusu Kumandanı Nuri Paşa’ya, 23 Ekim tarihli çektiği telgrafında Karabağ ve Şuşa’dan Türk askerinin çekilmesini istiyordu. Bakü’nün ele geçirilmesi sırasında 30 bin Ermeni’nin de öldürüldüğünü telgrafına ekleyen Sadrazam, bütün bunları İstanbul’daki Ermenilerin ifade ettiğini de belirtiyordu.

Sadrazam, Bakü’de tutuklanan Ermenilerin hemen serbest bırakılmalarını da ister. 27 Ekim günü Sadrazam’a çektiği telgrafında “Karabağ Azerbaycan’ındır, onsuz yaşayamaz!” diyen Nuri Paşa, Karabağ’ın gerçekte kimlere ait olduğunu ve Bakü’de yaşananlara da yer verir. Karabağ’ın düzlük aksâmının tamamında Müslüman ahalinin yaşadığını, bunların yazları dağlık bölgelerdeki yaylalara gittiğini söyleyen Nuri Paşa, Şuşa’nın da üçte ikisinin Müslüman olduğunu, yine Şuşa’nın Ermeniler tarafından kuşatıldığından, burada yaşayan Müslümanların açlıktan öldüğünü belirtir. Şuşa’daki Müslümanların açlıktan ölmemesi için şehrin 8 Ekim günü Ağdam ile irtibatının sağlandığını ifade eden Nuri Paşa, bunu yaparken de birkaç yüz Ermeni’nin engel olmaya çalıştığına, bunların da etkisiz hâle getirildiğine ve başka bir hâdisenin yaşanmadığına dikkat çeker.

Nuri Paşa bu savunmasını güçlendirmek için Karabağ’da bulunan Osmanlı askerlerini Bakü’ye sevk ettiklerini, Şuşa’da sadece Azerbaycanlı askerlerin kalıcı hâle getirildiğini de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya bildirir ve bugün hâlâ geçerli olan şu sözleri sarf eder: “Karabağ, Azerbaycan Hükûmeti’nin hakk-ı sarihidir, onsuz yaşayamaz!”

(Yarın ikinci bölümüyle devam edeceğiz…)

***

 

Mehmet Poyraz kimdir?

Gazeteci ve araştırmacı-yazar. Gazetecilik mesleğine Adana’da başlayan, basın sektöründe muhabir, editör ve yayın koordinatörü olarak çalışan Mehmet Poyraz, 27 Mart 1974 tarihinde, Osmaniye’de dünyaya gelmiştir. Basın Kartı sahibi olan Poyraz, 2015 yılından itibaren Sebilürreşad Yayın Koordinatörü’dür. Sebilürreşad’ın yanı sıra Derin Tarih dergisinde de yazıları yayımlanan Mehmet Poyraz’ın ilk kitabı, 2015 yılında çıkan “Yaşar Kemal”dir. İkinci kitabı, Fatih Bayhan ile birlikte kaleme aldığı ve 2019 yılında okurla buluşan “İslâm’ın Rusya’daki Ayak İzi: Sultan Galiyev” adlı eserdir. Poyraz’ın üçüncü ve dördüncü kitapları, 2020 yılının Nisan ayında on gün arayla çıkmıştır. Bunlar, “Değişimin Destancısı Yaşar Kemal” ile Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya Müslümanlarının Irak Cephesi’nde Osmanlı saflarında savaşmasının ilk defa kitaplaştırılarak anlatıldığı “Cihad-ı Ekber Askeri Asya Taburu” adlı çalışmadır. Ankara’da ikâmet eden Mehmet Poyraz, araştırmalarını daha çok Rusya Müslümanları ve Azerbaycan sahasında yoğunlaştırmasıyla bilinmektedir.