Mehmedim!

Mehmedim, baba ocağına şehit bayrakları asıldığında timsah gözyaşları dökenler, dillerindeki insan hakları, barış, demokrasi gibi cicili bicili kelimelerle katillerinle kol kola geziyorlar! Bir gecede 251 insanımızı şehit eden teröristleri aklayıp paklayanlar, yolunu, izini, dilini bilmediğin topraklarda biz rahat uyuyalım diye gözünü kırpmayan seni, “Sarayın Askeri” diye tesmiye ediyorlar Mehmedim!

MEHMEDİM! Kınalı kuzu Mehmedim!

İşin çok zor Mehmedim!

Sen, “Aman dileyene kılıç kalkmaz” düsturuyla, kurşunu tükendiği için teslim olmuş düşmanınla bile çantandaki tayınını bölüşürken; o düşmanın beyaz bayrak sallayan çocuğu, alnından vurabilecek kadar alçak bir varlık.

Sen, bir günde yerle bir edebileceğin El-Bab’da, Afrin’de, hatt Cizre’de, Nusaybin’de masum bir cana kıymamak için iğne ile kuyu kazarken; karşındakiler çoluk çocuk, genç yaşlı, asker sivil demeden şehirlerin, köylerin üzerine bombaların her nev’ini atabilen, taş üstünde taş bırakmayan gözü dönmüş caniler…

Sen, dağda bayırda acıkınca yemek için aldığın gofretleri, bisküvileri son paketine kadar yolda gördüğün yetim, kimsesiz çocuklara dağıtırken; onlar o çocukların annesini-babasını katleden, geleceklerini çalan vicdan yoksunu haydutlar…

Sen, yerde gördüğün Kur’ân-ı Kerîm’i öpüp başına koyarken, hürmetle yerine kaldırırken; karşındakiler, o Kur’ân-ı Kerîm’in içine bomba düzeneği kuracak kadar alçalmış yaratıklar…

Sen, çoluğa çocuğa, masum kadınlara siper olmak için canından vazgeçerken; onlar “Türk askeri sivile, kadına ateş etmez” diye sivil kıyafetlerle, hattâ kadın kılığında seninle savaşan korkaklar…

Onlar yaralıları taşıyan ambulansları bile vururken, aynı zamanda senin vurmayacağından emin oldukları için askerî sevkiyatlarını ambulansla yapan sürüngenler…

Sen, ele geçirdiğin her yeri mamur etmeye, okullar, hastaneler, aşevleri, fırınlar kurmaya, hayatı normalleştirmeye çalışırken; karşındakiler, “ele geçirdikleri” yerlerde tek bir hayat belirtisi bırakmayan, şehirleri hayalet kentlere çeviren, milyonlarca masumu evsiz barksız, geleceksiz bırakan haramîler…

Sen, bölgenin demografik yapısını korumak ve bölgenin zenginliklerinin bölgede kalmasını sağlamak için tarihin, kültürün ve medeniyetin omzuna yüklediği sorumlulukla “Ne işimiz var?” diye sorulan yerlerde terini ve kanını akıtırken; onlar, Bernard Shaw’ın “Kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış Amerikan emperyalizmidir” dediği gibi, petrol kokusuyla kudurmuş emperyalist yamyamlar…

Sen, “Bir gemide dokuz yüz doksan dokuz cani, bir tane masum varsa, o masum yüzü suyu hürmetine o gemi batırılmaz” anlayışını kalbinde taşıyan insanlığın son kalesi iken; düşmanların kendi şehirlerini, insanlarını bile gözlerini kırpmadan bombalayabilecek vahşiler…

***

Çünkü onlar; bir bomba ile çoluk çocuk, genç yaşlı, asker sivil demeden iki yüz elli bin insanı bir saniyede kül edenlerin, milyonlarca Kızılderiliyi, Aborijini, Eskimoyu tek bir numûne bile bırakmadan yeryüzünden silenlerin, Afrika’da, Asya’da, Vatikan’a kuş uçuşu bir saat mesafedeki Bosna’da, hattâ birbirlerine düştükleri Dünya Savaşlarında Avrupa’da on milyonlarca insanı katledenlerin torunları…

Ve onlar, Tayland’da mağarada mahsur kalmış on iki çocuk için ya da Antarktika’da bir körfezde sıkışan üç beş balina için seferber olan ama sıra Gazze’de, Arakan’da, İdlib’de, Yemen’de, Somali’de savaş ve vahşetin soğuk yüzünü görmüş aç, susuz, yalınayak, çıplak, annesiz babasız binlerce çocuğa gelince üç maymunu oynayan medenî (!) dünyanın pek medenî (!) insanları…

***

Sen ise Fâtihlerin, Kanunîlerin, Yavuzların, Abdülhamidlerin torunusun!

Sırf bu yükü taşımak, ecdâdına lâyık olmaya çalışmak bile çok ama çok zor Mehmedim!

İşte bu yüzden onlar geldiğinde çoluğuyla çocuğuyla sığınaklara saklananlar, sen geldiğinde Türk bayrakları ve gözyaşları ile seni karşılamak için yollara sıralanıyorlar Mehmedim!

***

Ve işte bu yüzden senin adın Mehmet, onlarınki Coni, Mehmedim!

Tarihin vicdan sahnesinde oynanan bu komedyaya rağmen, yine de Coni’nin getirdiği zulme “demokrasi”, sana da lejyoner diyebiliyorlar Mehmedim!

İğne ile kuyu kazdığın, masum bir can kaza kurşunu ile ölmesin diye santim santim ilerlediğin, pusulara düştüğün, el yapımı hain bombalarla, tuzaklarla şehâdet mâkâmına yürüdüğün Cizre’yi, “Gezi-Cizre İttifakı” diye kutsayabilenlerin ülkesinin askerisin sen Mehmedim!

Mehmedim, baba ocağına şehit bayrakları asıldığında timsah gözyaşları dökenler, dillerindeki insan hakları, barış, demokrasi gibi cicili bicili kelimelerle katillerinle kol kola geziyorlar!

Bir gecede 251 insanımızı şehit eden teröristleri aklayıp paklayanlar, yolunu, izini, dilini bilmediğin topraklarda biz rahat uyuyalım diye gözünü kırpmayan seni, “Sarayın Askeri” diye tesmiye ediyorlar Mehmedim!

Sen kahpe kurşunlarla, hain tuzaklarla vurulurken gıkını çıkarmayanlar; yumruğunu gösterdiğin vakit sürü hâlinde “Barış, barış!” diye ünlemeye başlıyorlar.

***

Mehmedim, bizim işimiz de kolay değil!

Yüreğimize saplı 34 hançer varken, bir de bunlara seyirci kalıyor olmak, inan, çok acıtıyor Mehmedim!

Bilmem ki, bize hakkını helâl eder misin Mehmedim?