
“ŞEHR” kelimesi, Arapçada
yılın aylarını ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Arapçadaki şehr, hilÂlin bir
önceki ayın sonunda kaybolması ve yeni ayın ilk günü akşamında ufukta görülmesi
münasebetiyle “alâmet, işaret, tanınan ve meşhur” anlamında on iki aya ad
olmuştur.
Türkçemizdeki
“şehir” kelimesi ise kasabadan daha büyük yerleşim yeri anlamına gelmektedir. Bu
kelime dilimize Farsçadan geçmiştir. Kelimenin Farsça anlam alanı içinde şöhret
ve meşhurluk da vardır.
Kur’ân-ı
Kerîm’de, “Şehr-i Ramazan ellezi ünzile fihil Kur’ân” (Ramazan ayı ki, onda
Kur’ân indirilmiştir) ayetinde görüldüğü üzere, şehr kelimesi “ay” anlamında
kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de yerleşim yerlerine isim olarak ise “dar,
belde, karye, mısır ve medine” kelimeleri geçmektedir.
Biz
Arapçadaki “şehr” kelimesi ile dilimizdeki “şehir” kelimesini biraz da fonetiğinden
hareket ederek ilişkilendirmeye çalışacağız. Gerçekte bu iki kelime, iki ayrı
dilde, iki ayrı anlamda kullanılmaktadır. Lâkin hem Farsçadaki şehir, hem de Arapçadaki
şehr kelimelerinin delâlet ettikleri anlam alanlarının ortak bir özelliği
vardır. O da tanınmak, bilinmek ve şöhrettir.
Biz,
burada bir deneme yapacağız. Daha doğrusu birazcık “cinas” yapmaya çalışacak,
“Şehr-i Ramazan” tamlamasındaki “şehr” kelimesine mecâzî bir anlam vererek
Türkçedeki “şehir” anlamında kullanacağız. Bunu “Şehr-i Ramazan” diye isimlendirdiğimiz
kurgusal bir şehirden bahsetmek için yaptığımızı peşinen belirtelim…
Pek
çoğumuzun bittecrübe gözlemlediği gibi Şehr-i Ramazan’da hayat renkli, canlı ve
hareketlidir. Diğer bir deyişle Şehr-i Ramazan, bir yerleşim mekânının medinetü’l-hayâle
dönüştüğü yerdir. Hatta burası için gerçeğe en yakın “hayâl şehri” de denebilir.
Çünkü Anadolu kasabalarının neredeyse tamamı Ramazan ayında “Şehr-i Ramazan”a
dönüşmektedir.
Şehr-i
Ramazan’da insanlar sadece oruç tutmakla kalmaz, yoğun bir sosyal hayatın içinde
yaşarlar. Meselâ Müslümanların toplanma mekânlarının başında yer alan câmiler
dolup taşar. Böylece sosyal, kültürel ve sanatsal hayat bakımından şehirde bir
canlılık baş gösterir. Hayat câmi merkezli olduğu için geri kalan bütün alanlar
insan fıtratına uygun olarak şekillenir.
İş
sadece bununla bitmez elbette, çarşıda pazarda büyük bir hareketlilik vardır Şehr-i
Ramazan’da. Ticaret daha bir canlıdır. İftar davetleriyle sosyal münasebetlerde
büyük bir hareketlilik gözlenir. Komşuluk, arkadaşlık, dostluk, akrabalık,
hatta aile bağları kuvvetlidir. İftar sofraları ailenin her akşam bir araya
gelmesine imkân verir. Özellikle günümüz dünyasında herkesin kendi odasına
kapandığı bir mesken yapılanmasında aynı anda iftar etmek zorunluluğu sayesinde
aile bir sofra ya da masa etrafına toplanma imkânı bulur.
Şehr-i
Ramazan’da suç oranı düşük, kötülükler az, iyilikler fazladır. Yani Şehr-i
Ramazan güvenli bir şehirdir. Elbette kendini İslâm dışı bir hayat sürmeye
mahkûm eden insanların belli mekânlardaki serkeşliklerini saymazsak eğer… Bunu
da normal karşılamak gerekir. Çünkü daha önce birkaç defa dile getirdiğimiz
gibi, şehirlerin de karın bölgeleri vardır ve orada bağırsakların faaliyetine
benzer faaliyetler yürütülmektedir.
Şehr-i
Ramazan’ın en önemli özelliği, kötülüklerin sınırlı bir bölgeye hapsedilmesi ve
şehrin diğer yerlerine yayılmasına mâni olunmuş olmasıdır.
Şehr-i
Ramazan’da fakirler göz ardı edilmez, iftar sofralarına özellikle onlar davet
edilir. Zekât, sadaka, karz-ı hasen ile ihtiyaçları zengin kişilerce
karşılanır. Bu yüzden Şehr-i Ramazan’da sınıflar oluşmaz ve toplumsal anlamda
itiş kakış yaşanmaz. İnsanlar bu şehirde yaratıldıklarına şükretmek için
“fitre” yani “yaratılış sadakası” dedikleri muayyen bir parayı ihtiyaç
sahiplerine verirler.
Şehr-i
Ramazan ile ilgili anlatılacak o kadar çok şey var ki… Lâkin buna burası
elverişli değil, belki uzunca bir makale kaleme almak lâzım. Eskilerin “risale”
diye tabir ettiği cinsten bir yazı yazılabilse, belki o zaman Şehr-i Ramazan
teferruatlı biçimde anlatılabilir.
Elbette bir köşe yazısında koca Şehr-i Ramazan’ı bütün yönleriyle anlatmak mümkün değil. “Gerisini siz getirin” ya da “Siz düşünün” diye burada keserek diyelim ki, “Keşke bütün şehirlerimiz Şehr-i Ramazan gibi olsa”…